Hadi Uluengin: Anti model






Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

DÜNKÜ ‘Herald Tribune’ Japonya'daki çok vahim krizi manşetten duyuruyordu. Maliye Bakanı Kiichi Miyazawa durumun artık felakete vardığını söylemiş...

Böyle olacağı belliydi, çünkü dünyanın en büyük ikinci ekonomisi hanidir içinde bulunduğu son derece ciddi buhrandan bir türlü kendini kurtaramadı.

Bunalım diğer Asya devletlerinde konjonktürel bir geçici seyir çizerken, ‘Doğan Güneş’ ülkesinde yapısal bir yerleşiklik kazandı. Bitmek bilmedi...

Dev iç borç, çöken bankacılık sistemi, yalpalayan para piyasası, endeksi inen borsa, arttan işsizlik ve tüm bunlara paralel olarak, Nippon insanını her zamankinden daha fazla oranda intihara sürükleyen ruhi travma...

Şimdi kara kara, yaşlanan nüfusa nasıl emeklilik ödeyeceği düşünülüyor.

Adını koyalım, o pek tangırtısı yapılan ‘Japon mucizesi’ (!) artık bitti.

* * *

HATIRLAYALIM, başta son dönem İmparatorluğumuz, Japonya uzun süre ‘Batılı olmayan halklar’ için cazibe merkezi oluşturdu ve ‘model’ olarak algılandı.

2. Abdülhamit'in oraya ilk inceleme heyetini göndermesini ve dönüşte batan ‘Ertuğrul’ gemimizin Yokohama ziyaretini bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

‘Doğan Güneş’ ülkesinin ‘Şark milletleri’ni cezbetmesi aslında doğaldı.

O Japonya değil mi ki daha düne kadar savaş ağası samurayların didiştiği geri bir feodal toplumken, Amerikalı amiral Perry'nin 1853'de Ada'ya ayak basıp Batı ‘ileriliğini’ (!) ispatlamasından sonra, merkezi Meici otoritesinin kurulmasıyla birlikte dev bir sanayi ve teknoloji hamlesi gerçekleştirdi.

Hem Çin'e ‘sarkan’ emperyalist devlete dönüştü, hem de 1905 muharebesinde koca Rusya'yı hezimete uğrattı. Üstelik tüm bunları, kimono giyinmekten hara kiri hançeri saplamaya ve Konfüçyüsçü itaati sürdürmekten çayı töreyle dökmeye kendi ‘öz benliği’ni koruyarak yaptı. Sanayileşti ama ‘Batılılaşmadı’

Böyle bir ‘model’ tabii ki diğer ‘Batılı olmayanları’ da büyüler!

Zaten Tokyo bu cazibeyi araç olarak kullandı. 2. Savaş saldırganlığında ‘Asya ortak refah alanı’ propagandasını işlediğinden, Hint Gandi'sinden Cava Sukarno'suna; hatta Vietnam Ho'suna, pek çok milliyetçi lideri etkiledi.

Hiroşima üzerindeki atom bombasını ve onu izleyen Soğuk Savaş sırasında ABD tarafından fayrap desteklenen ‘Doğan Güneş’ ülkesinin ellili yıllarla birlikte yeniden pompaladığı ‘Japon mucizesi’ni ise hepimiz biliyoruz...

* * *

BEN kendi hesabıma, belki az biraz da orada kalmış olduğumdan, Asya devletini ‘model’ değil tam tersine, daima bir ‘anti model’ olarak algıladım.

Japonya'nın sanayileşmesi de, teknolojileşmesi de Konfüçyüsçü toplumların hiyerarşik ruhuyla uyuşan ama demokrasinin özgürlükçü ruhuyla hiç uyuşmayan otoritarist, hatta totalitarist bir kalkınma süreci sayesinde gerçekleşmiştir.

Bu da beni zerre kadar ilgilendirmiyor! Demokrasisiz refahtan bana ne...

İnsanlarının sahte yapaylığı ve dramatik yalnızlığı itibariyle hayatımda tanıdığım en sağlıksız toplumlardan birisini sahneleyen; görünüşteki ‘uyuma’ rağmen aslında Doğu - Batı çelişkisindeki tragedyayı biz Türklerden kat be kat katmerlisi ve dejeneranslısıyla yaşayan; kadın - erkek eşitsizliğinden işyeri despotluğuna, inanılmaz bir pederşahiliği paşa paşa kabullenen; parlamenter sisteminin sathiliği arkasında hem çıkar gruplarının, hem mafya çetelerinin politika ve finanstaki zımni işbirliğini gizleyen; rüşveti ve karmanyolacılığı üst düzeyde kurumlaştıran bir Japonya beni ‘model’ olarak cezbedemez!

Ergen çocukların şapır şapır intihar ve koca yetişkinlerin kuzu kuzu itaat ettiği bir ülke ‘kendi özünü koruyarak kalkınmışmış’ (!), aman aman ‘öz’lerini de, ‘kalkınma’larını da tepe tepe kullansınlar, ben almayayım teşekkür ederim.

Ve bugün, tabii ki Japon halkının krizde bunalmasını istemem ama yine de, ‘model’in bir ‘anti model’ olduğunun nihayet anlaşılmasından çok mutluyum.

Yazarın Tüm Yazıları