Güneyde ilkyaza rastladım

Bu yazıda, macera, keşif, uzak coğrafyalar, koşturmaca, tanıtım, öneri yani alıştığınız içerik yok. Bu hafta sadece baharı anlatmaya çalışacağım. Ege sahillerinin en ucunda karşıma çıkan ve beni renkli kollarıyla sarmalayıp içine alan ılık baharı. Onun için sessiz, çam ve toprak kokulu, telaşsız bir yazı olacak...

Haberin Devamı

Baharın gelişi, büyük kentlerde pek anlaşılmıyor. Çünkü, papatyaların, katır tırnaklarının, sarı, pembe, beyaz mine çiçeklerinin kendilerini sergileyecekleri yeşil tepelere, tarlalara, bahçelere yer kalmadı. Bütün boşlukları gökdelenlerin gölgesi örttüğü için, çiçekler güneşe hasret. Kuşlar da konup, şakıyacak dal bulamadığı için kentlilere baharı müjdeleyemedi. Özellikle sakaların neşeli bahar cıvıltıları artık duyulmaz oldu. 

DERS GİBİ BİR ORMAN YÜRÜYÜŞÜ
Ben de başımı alıp, baharın geldiği topraklara gittim. Aslında sık sık kaçıp gizlendiğim bir yer gittiğim adres. Marmaris’in en güzel koylarından biri olan Turunç’un biraz ötesindeki Amos. Adını tepenin üstündeki antik kentten alan küçük, lacivertli, turkuvazlı suları olan bir koy. Çam ormanıyla kaplı dik yamaçlarla lacivert Ege’nin arasında saklanmış cennetten bir parça.
Sığınağımda kâh kitap okudum kâh boş boş gökyüzüne baktım, ormandaki patikalarda yürüdüm, otomobilime atlayıp çevredeki pazarlara gittim, sessiz koylardaki müşterisiz lokantalarda öğle rakısının tadını çıkardım.
Baharı en çok orman yürüyüşlerinde gördüm ve hissettim. Her adımımda bir ağaç dalından bir meşe kargası havalandı. Görünüşleri güzel, sesleri çirkin meşe kargaları. Domuzbaklaları, mor ağırlıklı mavi çiçekleriyle, keçiboynuzu ağaçlarının sık yaprakları arasından sızan güneşe doğru uzanıyordu. Kırmızı, mor anemonlar bir görünüp bir kayboluyordu.
Issız, sessiz, rengârenk bir yürüyüştü bu. Doğadaki görüntüler bana hep birtakım değerleri anlatıyor, bir şeyler öğretiyordu. Mesela çamlardan gururu, vızıldayan arılardan azmi, gölgelerden sakinliği öğreniyordum sanki.
Yeşil yeşil giyinen ağaçlar, sabrın simgesi gibi duruyordu. Soğuğa, sıcağa, yağmura, fırtınaya, şikâyet etmeden göğüs geriyorlardı. Yoruldukça yaşlı bir kütüğün insafına sığınıyordum. Ağaçlar, otlar, çiçekler, çalılar, bu kalabalığın arasında yapayalnızdım. Ya kentin kalabalığının ortasında kalsaydım ne yapardım! Doğa, kentin neden olduğu psikolojik yaraların panzehiriydi. Ya da bana öyle geliyordu.

Haberin Devamı

BULUTTAN DÜŞEN NOTALAR
Sessiz yollarda ilerlerken, bazen küçük buzağılarıyla yürüyen inek sürüleri önüme çıkıyordu. Hiç aceleleri olmayan, korkusuz hayvanlardı bunlar. Onların çekilmesini beklerken uzun uzun seyrediyordum hareketlerini. Yol kıyısında hoplayıp zıplayıp koşuşturan oğlakları da, civcivlerini peşine takmış tavuğu da seyretmekten hoşlanıyordum. Tüm bu hayvanları sanki ilk kez görüyormuş gibiydim. Bahar gezmeleri bana, yanı başımızda yaşayan, hor gördüğümüz, varlıklarını hiç bir şekilde taktir etmediğimiz hayvanları fark ettiriyordu. Bu gezegende başka yaşantıların da olduğunu hatırlıyordum.
Baharın yeşilini anlatmayı bir türlü beceremem. İçinde öylesine çok başka renkleri barındırır ki, bir türlü alt alta sıralayamam. Sanki bir ressam paletini eline almış, yeşilin türlü tonlarını denemiş diye düşünürüm.
Bahar yeşili işte böyle anlatılamayacak kadar güzeldi.
Baharın bir başka güzeli de beyaz papatyalardı. İnce boyunlarını büküp, rüzgârın önünde dans etmelerini seyretmeye doyum olmuyordu. Onları kopartıp, bir vazoda hapsetmeye kıyamadım hiç.
Baharın rüzgârı çok olur. Kimi kuzeyden yüklenir, kimi doğudan sert eser, kimi güneyden ıslak gelir. Beyaz bulutlar bu rüzgârları çok sever. Onların önüne düşüp, özgürlüğe doğru kürek çekerler. Bazıları da bir dağ zirvesine tutunup, rüzgârla inatlaşır. Gitmez, yağmurunu ormanlara boşaltır. İşte bu bahar yağmurunun sesini çok severim. Çünkü uyumlu, pıtır pıtır seslerin içinde muhteşem bir melodi vardır. Düşen her yağmur damlası, isabet ettiği yaprağın büyüklüğüne veya küçüklüğüne göre ayrı bir ses çıkartır. Sanki gökyüzünden dökülenler yağmur değil de notalardır.

Haberin Devamı

MERAK BÖCEĞİ SOKUNCA
Kentlerde sesini duyuramayan saka kuşları, baharda Amos Koyu’nun civarında ne olursa olsun şarkı söylemekten vazgeçmiyordu. Turunç ağaçlarının birinden diğerine şakıyıp duruyorlardı.
Bahar yürüyüşleri aslında öyküler yazmaktır. Bu yürüyüşler sırasında insanın aklına, içinde yüzlerce sessiz kahramanı olan öyküler gelir. Bu öyküler anlatılırken bahar bir daha yaşanır. Bahar yürüyüşleri ayrıca insanı meraklı kılar. Böceği, kuşu, tırtılı, kozayı, yaprağı, rengi, her şeyi merak ettirir, soru sordurur.
Baharda ben, müşterisiz lokantaları da çok severim. Belki Cumhuriyet Köyü’nde, belki Selimiye’de, belki Orhaniye’de, kıpırtısız denizin kıyısındaki bir masaya oturup, taş barbununa yeşillikleri yoldaş edip, bir duble öğle rakısını yudumlamanın keyfi başka ne de vardır ki!
Bu yıl bahar ayıyla Amos Koyu’nda karşılaştım.
Öylesine mutlu oldum ki, anlatmaya çalıştım.

Haberin Devamı

Bahar, pazarlarda bereket
Bu mevsimde kurulan pazar yerlerine bayılıyorum. Sakin, taze ve ucuz. Tezgâhlarda baharın tüm lezzetleri sergileniyor. Ebegümeci, radika, kaz ayağı, turp otu, su otu, çiğdem, çıtır çıtır ıspanaklar, dikenli şevketi bostan, zümrüt yeşili pazı yaprakları. Bunları torbama doldururken, nasıl haşlayacağımı, üzerlerine zeytinyağlı, sarmısaklı, limonlu soslar dökeceğimi, bu lezzetlerle bir duble de rakı içeceğimi düşünüp heyecanlanıyordum. İçime yaşam sevinci doluyordu. Bu sevincin bedeli 5 liraydı. Bu kadar ucuzdu yaşamı keyifli kılmak. Bir de bu bahar pazarlarında, kuruş diye bir para biriminin varlığını hatırlıyordum.

Baharın ilk sabahları
Tüyden hafif olurum böyle sabahlar
Karşı damda bir güneş parçası,
İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar,
Bağıra çağıra düşerim yollara,
Döner döner durur başım havalarda.

Haberin Devamı

Sanırım ki günler hep güzel gidecek,
Her sabah böyle bahar,
Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum.
Derim ki: “Sıkıntılar duradursun!”
Şairliğimle yetinir,
Avunurum.

Orhan Veli Kanık

Yazarın Tüm Yazıları