Gülcüler ile Tayyipçiler arasında örtük savaş

TAYYİP Erdoğan ile Abdullah Gül arasında...

Örtük, alttan alta, sinsice, inceden, belli belirsiz, kapalı, dışa vurulmayan, yen içinde kalan bir “iktidar savaşı” var...

Haberin Devamı

 

* * *

Bu savaşın anatomisini şöyle çıkarabiliriz:

*
BİR: Savaşın kitlesel taraftarları şimdilik belirsiz...

*İKİ: Savaşın profesyonel yandaşları hafiften oluşmuş durumda...


*
ÜÇ: Her iktidar savaşında olduğu gibi burada da nihai hedef gücü ele geçirmek...


*
DÖRT: Savaşın parolası: “Kritik an gelmeden sakın kafayı çıkarma”.


*
BEŞ: Savaş alanı: Yandaş medya... Oradaki “bol göndermeli” yazılara özellikle dikkat.


*
ALTI: Tarafların ruh hali: Henüz kinlenme aşamasına gelinmedi... Şimdilik karşılıklı kollama seviyesinde.


*
YEDİ: Erdoğan cephesi: Önceleri Abdullah Gül’ün imajıyla Tayyip Bey’e biraz fark attığını düşünüyorlardı. Şimdi ise Gül’ün pasifize olduğuna inanıyorlar.


*
SEKİZ: Gül cephesi: Gül’ün Çankaya’ya çıktıktan sonra etki alanını tamamen Tayyip Erdoğan’a kaptırdığının farkındalar... Bu yüzden daha öfkeliler.

Haberin Devamı


*
DOKUZ: Savaşın zirve yaptığı an: Erdoğan ekibinin, Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkmasını engellemek için gösterdikleri çabanın Gül’ün ekibi tarafından saptandığı an...


Eğer bir memlekette...


Muhalefetten umut kesilmiş ise...


“İktidar cephesi”nde bir çatlamanın da ayak izleri duyulur.


Başbakan Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Gül arasında son günlerde hissedilen gerilimin temelinde böyle bir şey var...


Kural şudur:


Eğer iki ismin kenetlenmesine yol açacak bir ortam söz konusu değilse, yani düşman kavi değil ise...


İki ismin karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz olur.


Siyasetin kahrolası doğası bunu gerektirir.

* * *


“Fitne çıkarıyorsun” ya da “Eteklerin zil çalıyor” diye çemkireceklere peşin not:


Benim açımdan Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ın arası açılsa ne olur, açılmasa ne olur?


Ben sadece “Burada bir huzursuz bacak sendromu var” diyerek olası çatışmaya dikkat çekiyorum...


Gerisini kariyer istikballerini Abdullah Gül safında ya da Tayyip Erdoğan safında yer almaya bağlayanlar düşünsün...

 

Üç profesör olayı

 

ÜÇ profesör...


Üçü de Kemalist jargonu kullanmıyor.


Üçü de Tayyip Erdoğan düşmanı değil...

Haberin Devamı


Üçü de hükümet karşıtı değil...


Üçü de katı ve sert bir ideolojik duruş sergilemiyor.


Üçü de saygın...


Üçü de bazen “Dincilere çok yüz veriyorsun” türü suçlamalara muhatap oldu.


Üçü de birikimiyle dikkat çekiyor.


Kim mi bu üç profesör?


Sayalım:


Şerif Mardin, Binnaz Toprak ve İlber Ortaylı...


Kısa bir süre öncesine kadar AK Parti çevresi tarafından yere göğe konamayan bu üç profesör, bugün AK Parti’nin hedefi haline geldi.


Neden mi?


Neden olacak canım, tahammülsüzlükten...

* * *


Olaylar şöyle cereyan etti:


Önce...


Şerif Mardin Hoca, “Mahalle baskısı” tezini ortaya attı...


İsminin üzerine hemen bir “çentik” atıldı...


Ardından...


Binnaz Toprak Hoca, “Muhafazakârlık ekseninde ötekileştirilenler” araştırmasını yaptı.

Haberin Devamı


Kendisine “Ergenekoncu” bile dendi...


Ve en sonunda...


İlber Ortaylı Hoca, “Sivil iktidarlar yetersiz kalınca darbeler kaçınılmaz oluyor” dedi.


Yere göğe sığdırılamayan İlber Hoca da “kötü adam” oluverdi.


Böylece...


“Eleştiri karşısındaki tahammülsüzlük” meselesinin sadece “medya açısı”ndan sorun olmadığı, bilim insanlarının da bu tahammülsüzlükten nasiplerini alabildiği ortaya çıkmış oldu.


Hem de kabak gibi... 

Yazarın Tüm Yazıları