Gladio gerçekten yakayı ele verdi mi?

Türkiye’de bir derin devlet yapılanması olduğu, bazı kişilerin kendilerini kanunların da, seçilmiş iktidarların da üzerinde görerek kendilerince “devleti korumaya” kalkıştıkları bir sır değil.

Haberin Devamı

Türkiye’yi askeri darbelere götüren süreçlerde bu oluşumların rolü olduğu da!
Faili meçhul bunca siyasi cinayetin işlendiği bir ülkede yaşıyoruz.
Ergenekon adı verilen yapılanmayla ilgili ilk soruşturma başladığında bunun Türkiye’nin Gladio’suyla bir hesaplaşma fırsatı olduğunu düşünmüştüm.
Soruşturmanın çok geçmeden bir tür torba davaya dönüştürüleceği ve içine birbirleriyle ilgisiz birçok muhalif kişinin de dahil edileceği belli olduğunda da şöyle düşünmüş ve bunu da yazmıştım:
Acaba bu derin devlet yapılanması bizim tahmin ettiğimizden daha mı güçlü ki, bu hesaplaşma fırsatı inandırıcılığını yitirmiş bir davaya dönüştürülüp harcanmaya çalışılıyor?
Ergenekon Davası’nda verilen mahkûmiyet kararlarının kamuoyunda yarattığı birbirine tamamen zıt tepkilere bakınca çok da haksız olmadığımı düşünüyorum.
Her biri ağır mahkûmiyetler almış sanıkların arasında nasıl bir örgütsel bağlantı var, hâlâ anlayabilmiş değiliz.
Kim emir vermiş, kararları kimler almış, kimler uygulamış? Bilmiyoruz.
Bunca siyasi cinayette rolleri neymiş? Bilmiyoruz.
Siyasi meşreplerimize göre değişmekle birlikte herkesin bir “olağan şüphelisi” var.
Ama dava da zaten bunları ortaya koymak için açılmamış mıydı?
Bir örgüt olduğuna göre bir karar merkezi, bir lideri, mali kaynakları, sanıklar arasında doğrudan ve dolaylı bağlantılar olmalı değil miydi?
İşlenen suçların tartışılmaz somut deliller ile sanıklara bağlanması gerekirdi, bunun yerine elimizde gizli tanık ifadeleri ve her dinleyenin kendine göre anlamlandıracağı telefon konuşmalarından başka ne var?
Öte yandan bir gecekonduda ele geçirilen el bombaları ve oraya buraya gömülmüş silahlar da var elbette.
Kurular ile yaşların bilinçli olarak birbirine karıştırıldığını düşünmem için çok sebep var!

Haberin Devamı

Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı

ERGENEKON davası ile ilgili olarak sanırım üzerinde birleştiğimiz tek nokta bu davanın esasen “siyasi bir dava” olduğudur.
Davayı her aşamasında benimseyip, savunanlara göre de öyle, “Ergenekon diye bir örgüt yoktur” diyenlere göre de!
Benim gibi iki arada, bir derede kalanlar için de durum aynı: Bu siyasi bir davaydı.
Bayramda ilginç bir “siyasi dava romanı” okudum.
Bernard Malamud’un Pulitzer Ödülü kazanmasını sağlayan romanı Tamirci, bayramdan hemen önce yayınlandı. (Epsilon Yayıncılık, Kafka Dizisi, Çeviren: Başak Yenici.)
Roman 1911 yılında o tarihte “Rusya’nın hâlâ ortaçağı yaşayan şehri” diye tanımlanan Kiev’de geçiyor.
12 yaşında bir çocuk vahşi şekilde öldürülüyor ve bir Yahudi tamirci bu cinayeti “ayin amacıyla” işlediği gerekçesiyle tutuklanıyor.
Romanın tümünü burada anlatıp tadını kaçırmayı düşünmüyorum elbette. İyi roman okuyucularının ellerinden bırakmadan okuyacaklarını söyleyeyim sadece.
Soruşturmayı yürüten savcının sanığa yönelttiği soruları okurken kendimi bir an Ergenekon savcılarının sorgulama tutanaklarını okuyor gibi hissettim.
Demek ki “siyasi davalarda” durum pek değişmiyor. Peşin suçlu ilan edilenler o “ortaçağ Kiev’inde” bile benzeri şeylerle karşılaşmışlar.
Davayı siyasi yönü olsa bile hukuk içinde yürütmeye çalışan bir sorgu yargıcının başına gelenlere hiç değinmeyeceğim.
Roman, Yahudi düşmanlığının devlet politikası olduğu Çarlık Rusyası’nda geçiyor ama bugün bizler için bile hâlâ taze!
Başlıktaki cümle de Kafka’ya ait. Kitabın arka kapağına koymuşlar ki romanın ana fikrini anlatsın!

Haberin Devamı

Torbacılar malı kimden almıştı?

BAYRAMDAN önce tam da Ergenekon kararının açıklanacağı gün tanınmış oyunculara yönelik “uyuşturucu operasyonu” yapıldı.
Bunun gündemi değiştirmek için yapıldığını ileri sürenler de oldu, Gezi protestolarına katılan oyuncuları itibarsızlaştırmak için yapıldığını söyleyenler de.
Sebebin ne olduğu önemli değil.
Suçlu olup olmadıkları bilinmeyen kişilerin teşhir edilmeleri gibi bir hukuk ve insan hakları ihlali söz konusu, sebep ne olursa olsun.
Bir de dikkatimi çeken şu konu var:
Polisiye filmlerde, dizilerde izliyoruz, polis “torbacı” diye tanımlanan kişileri takip ediyor ki arkadaki esas büyük patronlara ulaşabilsin.
Bizde ise tersi oluyor nedense: Torbacı izleniyor ki uyuşturucuları kullanan ünlü şahsiyetler yakalansın, teşhir edilsin.
Gazetelerdeki haberlere göre söz konusu torbacılar aylardır takip ediliyormuş.
Demek ki bunların malları temin ettikleri “uyuşturucu baronları” da izlenebilirdi.
Acaba onlar neden bu operasyonun bir parçası olmadılar?
Gazetelerde bununla ilgili bir haber okumadık.
İki olasılık var: Ya esas uyuşturucu tacirleri izlenmedi ya da izlenip yakalandılar ama ünlüler gibi teşhir edilmelerine gerek görülmedi.
Neden acaba?

Yazarın Tüm Yazıları