Gerçek Türkiye’nin fotoğrafı, resmi ilanlarda saklı

İŞİM gereği Türkiye’de yayımlanan ulusal günlük gazetelerin tümüne, başından sonuna kadar okuyamasam da göz atıyorum.

Haberin Devamı

Çok satan ulusal gazeteler, eskiden resmi ilanlara pek yüz vermezlerdi. Ama şimdi durum öyle değil. Resmi ilanlar, ucuz olmalarına rağmen artık her gazetede kendileri için bir yer bulabiliyorlar.

Normal çünkü ekonomik kriz nedeniyle gazetelerin ilan sayfalarında bol bol yer var.

Konumuz da resmi ilanlardan gazete sayfalarına yansıyan ve artık neredeyse “taşacak” duruma gelen bu kriz meselesi.

Gazetelerde yayımlanan bu ilanlar, ekonomik krizin özellikle Anadolu’da açtığı derin yarayı siyah ve soğuk harflerle duyuruyorlar
.

İcra dairelerinin, İcra İflas Kanunu gereği sulh hukuk mahkemelerinin verdiği ilanlar bunlar.

Türkiye ekonomisinin hiçbir söze gerek bırakmayan fotoğrafı sanki.

Bir sanayiciye “Anadolu Kaplanı idik, Anadolu eşeği olduk” dedirten sorun, bu tabloda ayan beyan ortaya çıkıyor.

Ortaya çıkıyor ki hükümetin aldığını söylediği önlemler, asıl yangını söndürmeye yetmiyor.

Bunun bir tek nedeni var, hükümetin krizi önce ciddiye almaması sonra da yönetmeyi başaramamış olması.

Dünkü gazetelerde KOBİ’lere 20 milyar liraya varacak kredi olanağı yaratılması ile ilgili haberleri de okudum.

Aklıma “bâde harâbi’l Basra” (Basra yıkıldıktan sonra) deyişi geldi!

Haberin Devamı


Kavgadan çok sıkıldık


SİYASİ
liderlerimiz farkındalar mı bilmiyorum ama millet kavgadan ciddi olarak sıkılmış durumda.


Partilerinin grup toplantılarına çıkıp, sert bir tonda konuşarak yandaş topladıklarını zannediyorlarsa, fena halde yanılıyorlar
.

Bu tür konuşmalar belki parti tabanlarındaki fanatik unsurları tatmin ediyor, “Helal olsun bizim başkana, ağızlarının payını verdi işte” dedirtiyorsa bile geçim ve iş derdindeki milyonlarca insana hiçbir şey ifade etmiyor.

Kavga görüntüsü iktidara zarar veriyor çünkü medeni ortamda konuşarak çözülebilecek sorunlar, keskinleşiyor, çözümü zorlaşıyor.

Muhalefete zarar veriyor, çünkü iktidar partisi liderine cevap yetiştirme telaşı, gündemlerini buna esir ediyor, Türkiye’de asıl konuşulması gereken meselelerin geri planda kalmasına yol açıyor.

Ve bütün bunların zararı da esasen memlekete dokunuyor.

Haberin Devamı


Günün birinde bunun değişeceğini hayal ediyorum ama her öğlen haber televizyonlarını izlerken içim biraz daha kararıyor!


Basın özgürlüğüne açık saldırı

 

TEMPO Dergisi’nin eylül sayısında “Ergenekon’un Gizli Tanıkları” başlıklı bir haber analiz yayımlandı.


Derginin editörleri Cemal Subaşı ve Eyüp Erdoğan’ın çok ciddi bir çalışma sonucu yazdıkları bir haberdi bu.

Bunu yaparken elbette casusluk yapmadılar. Savcılık ofisine sızıp gizli bilgileri elde etmediler.

Bu dava ile ilgili olarak savcılık ve polis bünyesinde oluşturulan “haber ajansından” servis de almadılar.

Yaptıkları açık kaynakları incelemekten ibaretti. Yani davanın 1, 2 ve 3. iddianameleri ve bu iddianameler ile ilgili olarak gazetelerde daha önce yayımlanan haberler.

İddianamede açık tanıklar ile gizli tanıkların ifadelerinde söyledikleri, cümle yapıları ve olayları anlatırken seçtikleri sözcüklerin benzerliğinden yola çıktılar. Yine iddianamede yer alan adres ve telefonlardan tanıklara ulaştılar ve haberlerini yaptılar.

Ve bu “ağır suç” nedeniyle önce Terörle Mücadele Şubesi’ne davet edildiler, ardından savcılığa gönderildiler. İfadeleri alındı, bu çok gizli bilgilere nasıl ulaştıkları soruldu.

Oysa aynı görevliler iddianameleri dikkatle yazmış olsalardı, o haberin yapılabilmesine zaten olanak yoktu. Yazdıktan sonra okumuş olsalar, bu sorguya da gerek yoktu.

Arkadaşlarımıza, Terörle Mücadele Şubesi’nde, çok eski tarihlerde Adil Serdar Saçan ve Turan Çömez’i neden telefonla aradıkları da soruldu, önlerine dinleme kayıtları kondu.

Oysa o görüşmelerin bir gazetecilik faaliyeti çerçevesinde yapıldığı, zaten dinleme kayıtlarından görülüyordu.

Bir demokraside, bir gazetecinin herkese açık kaynaklardan ulaştığı bir haber nedeniyle böyle taciz edilmesi, basın özgürlüğüne açık bir saldırı olarak kabul edilir.

Sivil toplum kuruluşlarının ayaklanması, meslek örgütlerinin isyan etmesi, demokrasiyi ve basın özgürlüğünü savunanların seslerini yükseltmeleri gerekir.

Bizde hiçbiri olmadı.

Öyle görünüyor ki “sindirme ve korkutma” planının meyveleri toplanıyor!
Yazarın Tüm Yazıları