Gazetecinin mutluluğu

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Bir gazeteci olarak binbir konuyla uğraşmak zorunda kalıyorum. Bazen düşünüyorum, acaba zamanımın sadece yarısını gazetecilik yapmak için ayırabiliyor muyum?

Hayır!

Böylesine yoğun ve yorucu bir ortamı Türkiye'de çok az insan yaşıyordur. Ama yine de mutluyum.

Bu mutluluk bazen perçinleniyor. Öyle olaylar yaşıyorsunuz ki, mutlu olmanın ötesinde gurur duyuyorsunuz, onurlanıyorsunuz.

Boğaziçi Üniversitesi, öğrencilerinin yüzde 10'unu kapsayan bir anket düzenliyor ve öğrencilerin çeşitli konulardaki tercihlerini soruyor. Anket, 700 öğrenci arasında yapılıyor.

Medya ile ilgili iki soru var.

- En çok okuduğunuz gazete?

Bunun yanıtı olarak Hürriyet çıkıyor.

- En çok okuduğunuz köşe yazarı?

Bu sorunun yanıtı da Emin Çölaşan olarak çıkıyor.

Bir gazeteci için bundan daha büyük bir ödül olabilir mi?

***

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, geleceğin gazetecilerini yetiştiren seçkin eğitim kurumlarımızdan biri.

Burada daha geniş kapsamlı bir anket uygulanıyor. Ankete 2 bin dolaylarında öğrenci katılıyor.

Yazılı basına ilişkin iki soru:

- En iyi araştırma inceleme yazarı?

Birinci sırada Emin Çölaşan çıkıyor.

- En beğendiğiniz köşe yazarı?

Birinci sırada yine Emin Çölaşan çıkıyor.

İşlerim öylesine yoğun ki, geçen salı ve dün yapılan iki ödül törenine de katılamadım. Gönderdiğim mesajlar okundu.

***

Böylesine yoğun geçen bir meslek yaşamında başınıza her iş gelebilir. Hele yolsuzluğa, hırsızlığa, ülkenin soyulmasına, Türkiye'nin bölünmesine, din tüccarlarına karşı çıkan bir gazeteci iseniz, bu kesimlerin yandaşlarından ve yayın organlarından inanılmaz hakaret ve küfürler yersiniz.

Tehdit ederler, söverler, şeytanın aklına gelmeyecek yalanlara başvururlar!

Ama it ürür, kervan yürür.

Gerek Boğaziçi ve gerekse Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri arasında yapılan anketler, yaklaşık 3 bin üniversite öğrencisini kapsıyor.

Dikkatinizi çekerim, bunlar çeşitli kuruluşlar tarafından kafadan, rastgele ve ahbap çavuş ilişkisiyle verilen ödüller değil. Şike yok, torpil yok!

O genç insanlarımız tarafından hem de üç dalda birden birinci seçilmek, gerçek bir onurdur. Başıma taçtır.

Demek ki benim yazılarımda verdiğim mesajlar alınmaktadır. Hem de yarınların bekçisi gençlerimiz tarafından.

***

‘‘Gazeteciyi’’ işte bu olaylar yaşatıyor. Sokakta ve çeşitli yerlerde yaşadıklarımı anlatsam, haklı olarak inanmazsınız.

Bizim Ankara bürosunun balkonunda arkadaşlarla sohbet ediyoruz. Hemen önümüzdeki Cinnah Caddesi'nde trafik tıkanmış. Tam önümüzde bir şehirlerarası otobüs duruyor. Genç çocuklarla dolu.

Şoför camı açmış, yarı beline kadar dışarı sarkmış, bana sesleniyor ve el sallıyor. Ben de el sallıyorum... Ve bir anda, otobüsteki belki 50 öğrenci el sallamaya başlıyor. Arkadaşlarım tanıktır, inanılmaz bir olay!..

Trafik tıkalı, otobüs orada çakılı kalmış.

Otobüsten öyle bir tezahürat var ki, belki on dakika, hiç durmadan birbirimize el sallıyoruz, öpücükler gönderiyoruz.

Şoför sesleniyor:

‘‘Emin Abi, Zonguldak'tan falanca ilköğretim okulunun öğrencileri bunlar... Seni seviyoruz...’’ (Okulun adını maalesef unuttum.)

***

İstanbul'dan Nehir Roggendorf faks çekmiş:

‘‘Haziran ayında Toplumsal Dönüşüm Yayınları, siyasi-mizah denemesi bir kitabımı yayınlayacak. İsmi ‘‘Bir Emin Çölaşan Yetmez ki’’. Kitap baskıya hazırlanıyor. Önsöz yazar mısınız?..’’

Telefon açıyorum... ‘‘Yazmasına yazarım da, kitabın şike olduğunu zannederler. Benim önsözüm olmadan çıksın’’ diyorum.

***

Bir köşe yazarı, yazısında ağır hakaret etmişti. Mahkemeye verdim, kazandım.

Telefonla arıyor ve şunları söylüyor:

‘‘O yazım için sizden özür diliyorum. Sizi daha önce de arayacaktım ama mahkeme devam ediyordu. Yanlış anlarsınız diye çekindim. Şimdi her şey bittiği için rahatça arıyorum. O yazı için özür diliyorum, çünkü dolduruşa gelmiştim. Vicdanen rahatsız oldum...’’

Gerçekten duygulandım. Böyle bir tavırla ilk kez karşılaşıyordum. Hiç tanımadığım o arkadaşa teşekkür ettim ve şöyle dedim:

‘‘Gazeteciyiz. İpin ucunu bazen hepimiz kaçırırız. Bazen dolduruşa da geliriz. Ama yazılara masum aile bireylerinin isimlerini karıştırıp onlara hakaret etmek çok yanlış bir şey. Bu efendice davranışın nedeniyle sana çok teşekkür ediyorum...’’

Bu konuşmayı yazmak için o hiç tanımadığım arkadaştan izin almadım. O yüzden ismini ve hangi kesimden olduğunu burada vermiyorum. Aslında, herkese örnek olması için vermeyi çok isterdim... Çünkü özür dilemesi, bugüne kadar tanık olmadığım bir incelik ve insanlık örneği idi.

***

Evet!.. Hakarete uğrarız, ana avrat söverler, olmadık yalan ve iftiralarla üzerimize gelmeye kalkışırlar... Mahkemelerde hesabını sorarız.

Ama bunların yanında nice gurur verici, onurlu olaylar yaşarız. Biliriz ki, milyonlarca insanımız arkamızdadır. Zaten gıdamızı onlardan alırız. Verdiğimiz mesajların boşa gitmediğini görürüz, dünyanın en büyük mutluluklarını yaşarız.

Bizim meslek çok ilginçtir, çok!













Yazarın Tüm Yazıları