Gazetecilik ve özveri

Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

Pazartesi günü gidip 24 saat kaldığımız ve inanılmaz yoğun bir trafik yaşadığımız Özbekistan gezisinin perde arkasını yazmak istiyorum.

Amacım, gazetecilerin haberleri gazetelerine ulaştırmak için nasıl özveride bulunduğunu, ne sıkıntılar çektiğini size anlatmak.

15 Mart Pazartesi günü sabahın köründe başlayan yolculuğumuz yerel saatle 16.30'da Taşkent Havaalanı'nda sona erdi.

Doğruca otele gittik. Banyo yaptıktan sonra hazırlanıp lobiye indik.

Köşe yazarı dört arkadaşımla (Güneri Cıvaoğlu, Derya Sazak, Can Ataklı ve Fatih Altaylı) birlikte çağrılı olduğumuz, Cumhurbaşkanı Demirel onuruna Kerimov'un verdiği yemeğe gittik.

Yemekten sonra Demirel isteğimizi kırmadı ve bizleri kabul etti.

Konuk evine geçerek orada Cumhurbaşkanı ile uzun bir sohbet yaptık.

Bu ilginç sohbetin belli bölümleri yazıldı, sizler de okudunuz.

Yazılmamak koşuluyla anlatılanlar ise beş gazetecinin bilgi dağarcığına depolandı.

Ertesi gün yine sabahın köründe Semerkant'a uçtuk. Fatih Altaylı ile gece tuttuğumuz notları muhabir arkadaşımız Ufuk Sandık'a yazdırdık.

Sonra hep birlikte Rahmi Koç'un basın toplantısını izledik.

Oradan fabrikaya giderek açılış törenine, sonra da Demirel ile Kerimov'un ortak basın toplantısına katıldık.

* * *

Bütün bu yoğun trafiğin içinde hem biz köşe yazarları, hem muhabir arkadaşlar yazılarını, haberlerini hazırlamaya çalıştılar.

Sonra yemeğe geçildi ama herkesin aklı fikri yazıların gazeteye ulaştırılmasındaydı.

Faks ve telefon bağlantıları iyi değildi. Yazıları geçmek bir türlü mümkün olmuyordu.

Yazıların çok azı İstanbul'a geçilebilmişti.

Bu arada zaman kısalıyordu. Büyük bir huzursuzluk içindeydik.

Bir gazeteci yazısını geçemediği zaman inanın rahat nefes alamaz.

Ufuk da yazıları geçebilmek için telefon başında kendini paralıyordu.

Bense ‘‘Merak etme bir yolunu buluruz. Nasıl olsa 19.00'da İstanbul'da olacağız. En kötü ihtimalle ikinci kalıba yetiştiririz’’ diyordum.

Ama ne kendimi ne de Ufuk'u rahatlatabiliyordum.

O sırada Ufuk'un annesinin o sabah çok önemli bir beyin ameliyatı geçirdiğini öğrendim.

Bu bilgiyi bana geziyi düzenleyen görevlilerden biri söyledi.

Ufuk, annesinin hastalığını benden saklamıştı.

* * *

Telefonu düşürmek için uğraşan Ufuk'un yanına gittim, ‘‘Ağabey, yazıları geçemiyorum. Çıldıracağım’’ dedi.

‘‘Sen yazıları düşünme. Nasıl olsa geçeriz. Annen nasılmış onu söyle.’’

‘‘Bilmiyorum. Onlarla da bağlantı kuramadım. Dün öğrendiğime göre bu sabah ameliyata alınmış olmalı. Ama sonucu öğrenemedim.’’

Bütün çabalarımıza rağmen telefon ve faks bağlantısı kuramadık ve havaalanına hareket etmek zorunda kaldık.

Yazıları ise Koç Holding'in bir görevlisine bırakarak İstanbul'a fakslamalarını rica ettik.

İstanbul'a iner inmez Ufuk, ‘‘Ben gazeteye gidiyorum. Yazılar geçmediyse yeniden yazıp ikinci kalıplara yetiştiririm’’ dedi ve fırlayıp gitti.

Ertesi sabah onu yazı işleri toplantısından önce gördüm ve hemen annesini sordum.

‘‘Çok iyi. Ben babamı da Amerika'da bir gezideyken kaybetmiştim. Onun için burada da panikledim. Ama her şey yolunda. Dün gece buraya geldim. Yazılar çok kötü geçmiş. Okumaya imkán yok. Yeniden yazdım, ikinci kalıplara yetiştirdim. Sonra da hastaneye anneme gittim.’’

Gazetecilik işte böyle bir meslektir.

Hangi meslek sahibi bu kadar büyük bir özveriye katlanabilir?



Yazarın Tüm Yazıları