Fransa’ya ve bize dair

‘HÜRRİYET, müsavat, uhuvvet’! Yani, ‘özgürlük, eşitlik, kardeşlik!’

Hani, 1789 ‘İhtilal-i Kebir’i ertesinde, Galata’daki Fransız Elçiliği’nin derhal tercüme edip Dersaadet’in İslam ahalisine de yaydığı evrensel şiar ya, işte o!

Anladınız, bugün kıyasıya bir ‘Türkiye kavgası’na sahne olacak olan Paris Meclisi’nin kürsü arkasında yazılı duran ‘efsanevi slogan’ı kastediyorum.

Peki, nasıl oluyor da Ankara üyeliği tüm AB ülkeleri içinde yalnız o ‘özgürlük, eşitlik, kardeşlik’ vecibesinin anavatanı bir Fransa’da bu denli patırtı yaratıyor?

‘İnsaniyetçilik’ felsefesini taa iki yüz küsur yıl önce ‘Koca Türk’ün Payitaht’ında yaymış bir gelenek niçin şimdi tam tersine, ‘mızıkçılık’ta başı çekiyor?

* * *

İLKİN, en sonda söylenecek şeyi en başta söyleyeyim:

Sondajlar istediği kadar Fransız çoğunluğun AB’ye üye bir Ankara istemediği yanıtını versin, kıymet-i harbiyesi yoktur. Şu an, ‘siyasi - diplomatik’ açıdan yoktur.

Üstelik, Fransa halkının Türkiye’ye ve Türklere karşı özel bir husumeti yoktur.

Öz olarak ‘politikacı ahmaklığı’ndan ve ‘elit aymazlığı’ndan kaynaklanan yukarıdaki ‘hayır’ın nedenlerine geleceğim, fakat önce şu verileri saptayalım.

* * *

COĞRAFİ uzaklıktan ötürü, Fransızların kolektif hafızasında Merkezi Avrupa ve Balkan uluslarında olduğu cinsten bir ‘Türk geliyor’ (!) ‘öcü’sü mevcut değildir.

Kabul ‘anti’ önyargıların Moliere’nin ‘Kibarlık Budalası’ndaki ‘Türkleme’ tanımlı ‘gülünçlükler’le yoğunlaştığı doğrudur ama, ‘derin Fransa’nın ‘İslami öteki’ bilinçaltını esas olarak önce Endülüs, sonra Mağrip ‘Arabiyat’ı belirler.

Bunun bizim açımızdan yarattığı ‘olumsuz etki’ye cumartesi değineceğim.

Öte yandan, başta Montesquieu, háttá Voltaire, ‘aydınlama’yı hazırlayan bir dizi filozofun da ‘Türkofob’ denilen cinsten ‘anti’ler olduğu inkár edilmez.

Ancak, ‘Helenofil Batıcılık’ etkili olsa dahi, buradan itibaren o ‘fobi’nin ana çıkış noktasını, Osmanlı tahtının ‘Doğu despotizmi’yle özdeşleştirilmesi belirler.

Dolayısıyla, Galata’da ‘hürriyet, müsavat, uhuvvet’ bildirisi dağıtan ve ‘Jön Türk’ deyimini bile bizzat üreten ‘aydınlanmacı’ bir Paris tabii ki ‘anti’ değildir!

Nitekim, daha Kurtuluş Savaşı’nda Ankara’yı tanıyan ilk ülke olmaktan, Londra’yla kavga edip Lozan’da ‘Türkiyeci’ davranmaya, zaten ‘Cumhuriyet Devrimi’mizi ‘kendinden parça’ addeden Fransa’nın bize ‘tarihi hasımlığı’ (!) falan yoktur.

Peki, bunlara rağmen bugün neden Paris’te ‘Türkiye dalaşı’ kopuyor?

* * *

DERHAL ilk cevabı vereyim, en önce ‘zengin bencilliği’nden dolayı!

Hem de, sondajlarda ‘Türkiye AB’ye girmesin’ diyen ve koltuğunun altında ‘baget’ ekmeği taşıyan o büyük çoğunluk ‘sıradan Fransız’ın bencilliğinden ötürü!

Çünkü, altıgen ülke sosyolojisini belirleyen tüm ‘küçük burjuva’lar açısından Ankara’nın Avrupa’yla bütünleşmesi son tahlilde yukarıdaki ekmeğe tekabül ediyor.

Eski Doğu Bloku’na genişlemeyle ‘baget’ içindeki salam dilimlerinin zaten eksildiğini düşünen ‘sıradan Fransız’, kocca ve ‘aç’ (!) Türkiye de geldiği takdirde, salamın altına sürdüğü tereyağının bile artık margarine dönüşeceğinden korkuyor.

Ve dediğim gibi, bırakın ilkel korkuları gidermek, küçük hesapların politikacı ahmaklığı ve burnu büyük elit aymazlığı yangını daha da körüklediğinden, ‘özgürlük, eşitlik, kardeşlik’ sloganının Fransa Meclisi’nde bugün ‘Türkiye fırtınası’ kopuyor.

Aslında ‘bir suda kopacak’ bu ‘fırtına’ geçsin, hem ‘rical Paris’in, hem de ‘derin Fransa’nın ‘meteorolojik nabzı’nı cumartesi günü size tekrar yansıtacağım.
Yazarın Tüm Yazıları