Fobi dünyasına hoş geldiniz!

Bence kulüp gibi bir şey bizimki. Birlikteliğimiz. Sizin ve benim. Bir şey yazıyorum. Her kafadan bir ses çıkıyor, yorumlar yapılıyor, hemen seferber olunuyor, bizzat yaşanmış öyküler yollanıyor, şahane!

O yüzden bana “Neden Twitter’da yoksun?” filan deyince insanlar, “Ben anlamam o işlerden” diyorum. Benim mail kutum zaten Twitter gibi. Bizim gündemlerimiz, bizim meselelerimiz var, bize ne başkasından? Bu hafta fobi konusuna dalıyoruz. İhanet meselesi bitmedi ama. Seveceğinizi umduğum bir röportaj /images/100/0x0/55ea8f82f018fbb8f887fd29yaptım, yeni ve farklı bir avukatla, ihaneti hukuki açıdan irdeledik, biraz da ihanete uğrayan insana rehber gibi, neler yapmalı, neler yapmamalı. Önümüzdeki günlerde okursunuz. Şimdi sizi, fobi öyküleriyle baş başa bırakıyorum...

KUŞ FOBİSİ

Tweety’yi bile seyredemiyorum


Fobi mi dediniz? Ben de alâsı var! Çocukken herkesten saklardım. Ama koca kadın olunca fark ettim ki, yalnız değilmişim. Artık saklamıyorum. Kuş fobim var benim. Literatürde, ‘Ornithophobia’ olarak geçiyor. Tüm hayatım, “Kuşlar filmini seyrettikten sonra mı oldu?” sorusuna yanıt vermekle geçti. Buradan herkese duyuruyorum: Hayır! Alfred Hitchcock çok sevdiğim bir yönetmen, bütün filmlerini izledim, ‘Kuşlar’ hariç. Allah sizi inandırsın, onlarca kez niyetlenip başladığım halde, olmadı. Başlamam bile cesaret aslında. Çünkü ben Tweety’i bile izleyemiyorum. Kuş resmine bakamıyorum. Tavuk yiyemiyorum. Kuş tüyü, korkulu rüyam. Çok istememe rağmen sanırım hayatım boyunca Venedik’i de göremeyeceğim. Liste uzar, gider. Bununla yaşamak zor görünse de alıştım artık. Hatta çok iyi sonuçlar veren kaçma taktikleri bile geliştirdim. Ama istemediğin ot burnunda biter misali, kimse benim kadar kuş macerası yaşamamıştır. Umumi tuvalette kuşla burun buruna gelmek bile geldi başıma. Kedim bana kuş hediye etti. Final sınavında, sınıfa kuş girdi. Tepkimi hiç paylaşmayayım, deli dersin, o kadar korkuyorum, kuş görünce o kadar kilitleniyorum. Neden kaynaklandığını da bilmiyorum. Aileden kimse bu konuda bir şey söyleyemiyor. Birkaç varsayım var ama ne derece doğru bilmem. Tedavi olmak için fazla bir şey yaptığım da söylenemez. Bir-iki girişimim, saçma sapan öneriler ya da gereksiz ilaçlarla karşılık görünce vazgeçtim. Bununla yaşıyorum. (Arzu.)
- Arzu, Arzu! Kuş fobinin sebebini çözememişsin ama kendine göre bir formül bulmuşsun. Böylesine bir fobiyle yaşamayı becermek kolay kolay herkesin altından kalkabileceği bir şey değil. Kuşsuz hayatında başarılar diliyorum. Ne tür bir yastıkta yattığını da merak ediyorum :-))

PANİK ATAK

Açıkta boğulacağımı sandım

10 senedir panik atak hastasıyım. İlaç kullanmama rağmen korkularımın, endişelerimin, kaygılarımın önüne geçebilmeyi bir türlü beceremedim. İnanılmaz kötü bir hastalık. Her an, kötü bir şey olabilecek duygusuyla yaşamak, sürekli en sevdiklerini kaybetme korkusu, asansör ve uçağa binememek... Zaman zaman, evin dışına bile adım atamadığımı söylesem, durumun ciddiyetini anlarsın sanırım. Ta ki bu yaza kadar. Bu yaz başında çok sevdiğim birinin Cunda’daki yazlığına gittim. Deniz hemen evin önünde. Yüzmek en büyük zevkim ve çok iyi yüzme bilirim. Saat öğleden sonra üç-dört gibi ve denizde kimsecikler yok. Girdim ve epey bir kulaç attıktan sonra, geriye dönüp baktığımda, fazla açılmış olduğumu fark ettim. Koca denizde yalnızdım. İşin kötüsü, kıyıda da kimse yoktu. Bütün bunları gözlemlemiş olmak, bende inanılmaz bir panik duygusu yarattı. Kalbim çarpmaya, ellerim ve ayaklarım uyuşmaya başladı. Nefes alamıyordum. “Yardım edin!” diye bağırmak istedim ama sesim çıkmadı. “Buraya kadarmış Filiz!” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Değil kıyıya kadar onca mesafeyi yüzmek, kolumu kaldıracak gücüm bile yoktu. O anki hislerimi anlatmama imkan yok. Sonra bir şey oldu. Kendimi, bunu yapabileceğime inandırmaya çalıştım. Bunu, kendi kendime telkin ettikçe, üzerime bir güç geldi ve kıyıya doğru sırt üstü yüzmeye başladım. Ama hiç karaya bakmadan. Sahile ulaştığımda artık başka bir kadındım. Yeniden doğmuş gibi oldum ve fobilerimden kurtuldum. (Filiz.)
- Size helal olsun! O kadar zor durumda, kendinizi toparlayabilmenize, kıyıya kadar yüzebilmenize ve bu sayede panik atağınızı yenebilmenize çok sevindim. Güzel günler dilerim.

YÜKSEKLİK KORKUSU

Takıntılarım kızıma da geçti


Takıntı mı? Oooooo! Çok var bende. Yükseklik korkusu, kapalı yerde kalma fobisi, sevdiklerime bir şey olacak fobisi. Yazarken bile içim sıkılıyor ama iki çocuğumun başına her an bir şey gelebilir korkusu. Bu resmen hayatımı etkileyen, sınırlayan bir şey. Yedi yaşındaki kızımı görünce, onun da benim korkularımla biçimlenmiş olduğunu fark edip çok üzülüyorum. Üç yaşındaki bir çocuğun dahi rahatlıkla indiği merdivenlerde bile, elini tutmak, aslında elini her yerde tutmak ve hiç bırakmamak istiyorum. Eşimse benim tam tersim, her şeyin üstüne atlayan, kaya tırmanışı yapan, çok iyi yüzen, koşan, coşan bir adam. Zaten birçok korkumun varlığına da onunla olduktan sonra öğrendim. Onunla aşmayı deniyorum. Yüzme bilmeme rağmen, kafamı suyun hep üstünde tutma hastalığım vardı, buna yükseklik korkusu da eklenince asla yüksek bir yerden suya atlamıyordum. Yüksek dediğim 10 ya da 20 santim. Geçenlerde küçük bir dubanın üzerinden atladım, yine eşim sayesinde. (Mercan)
- Ne güzel size bu kadar destek olan bir eşinizin olması... Devam! Kızınızla ilgili de, bence doğru düşünüyorsunuz, çocuklarımızı bizim korkularımız biçimlendirmemeli. Korku öğrenilen bir şey çünkü. Bence babadan korkusuzluğu öğrensinler. Öpüyorum, kolaylıklar diliyorum.

KÖPEK FOBİSİ

İki patisini birden üstüme koydu


Yedi yaşımdayken, komşumuzun evinin bahçesinde bir kurt köpeği vardı. Sokakta beş-altı arkadaştık. Bize, hep o köpekle ilgili, çok tehlikeli olduğuna dair korkutucu hikayeler anlatırlardı. Köpek de sağlam olduğunu sandığımız bir zincirle bahçede bağlı, mutlu mesut yaşamaya çalışıyordu. Biz tabii çocuğuz, durur muyuz, onu tahrik ediyoruz, kızdırıyoruz...
Tıpkı her gün yaptığımız gibi, yine bir gün acayip kızdırmıştık ve o da ne! Bir anda zincirini koparıverdi. Her şey film gibiydi, saniyeden daha az bir zaman diliminde gerçekleşmişti sanki. Bütün arkadaşlarım bir tarafa koşmaya başladı, ben de öyle. Koşarken, köpeğin nerede olduğunu görmek için arkama baktım. Bir de ne göreyim! O dev kurt, benim arkamdan koşuyor tüm hızıyla!
Tekrar önüme dönüp koşmaya başladım, girişinde 8-10 basamaklı merdiveni olan bir apartmana doğru koştum, sadece dört basamak çıkabildim ve düştüm. Merdivende en sevdiğim kırmızı kalın kazağım, sapsarı uzun saçlarım ve siyah taytımla öylece yatıyordum. O an bütün fonksiyonlarım durdu. Hiçbir şey algılayamıyordum. Sanırım o çocuk aklımla her şeyin bittiğini düşündüm bir an, öleceğimi yani.
Ama bilin bakalım ne oldu... O deli gibi kızgın köpek, ben düştüğümde koşmayı bıraktı, yavaş yavaş bana doğru yaklaşmaya başladı, ben öylece donuk yatarken, yaklaştı yaklaştı, ön iki patisinden birini tam kalbimin üzerine, diğerini de sağ göğsümün üzerine koydu. Burnu, tam burnuma değiyordu, gözleri tam gözlerimin içinde. O kadar yakınlaşmıştı yüzüme. Öyle 20-30 saniye bana baktı baktı, aynı donuklukla baktım baktım. Ve köpek, patilerini yavaşça çekerek üzerimden kalktı ve gitti. Aradan 19 yıl geçti, ben bu anı, giydiğim kıyafetler dahil her ayrıntısıyla hatırlarım. İlginç olan şu, bu olay bende bir fobi oluşturmadı, aksine 10 tane köpeğin havladığı bir sokağa, erkek arkadaşlarım bile giremezken benim girmeme, çocukken çok korktuğum köpekleri şimdi deli gibi sevmeme sebep oldu! O kurt sayesinde bir köpek aşığı oldum. Köpekler de bana bayılır ve asla bir şey yapmaz. (Elif E.)
- Elif, hikayene bayıldım. Hele kurdun, patileri üzerindeyken duyduğun heyecanı, yazını okurken seninle birlikte yaşadım. Bu olay bize, fobinin üzerine fazlaca gidersen, hobiye dönüşebileceğini mi anlatıyor :-))
Yazarın Tüm Yazıları