Fazıl’la ilişik kesme ilanı

SAYIN üçüncü şahıslar!

Fazıl Say ile hasbelkader bir yakınlığımız oldu...

Haberin Devamı

Şöyle ki: Birkaç kez evine misafir oldum... Birkaç kez kafelerde oturup muhabbet etmişliğimiz var... Dost ortamlarında falan da buluştuk galiba... Ha hatırladım: Bir kez de Paris’e gitmiştik...

Kısacası aramızda iyi kötü bir hukuk oluşmuştu... Benim nazarımda bir "kredisi" vardı bu arkadaşın...

Fakat... Gün geldi, bu arkadaş, nasıl söylesem, biraz çığrından çıktı...

"İcra ettiği sanattaki haklı üstünlüğünü" arkasına alarak, sağa sola saçma sapan mektuplar yazmaya başladı... Tıpkı "Türk Aynştayn’ı" diye selamlanan Oktay Sinanoğlu’nun "fizik/kimya alanı"ndaki dünya çapındaki haklı üstünlüğünü kullanarak, aklının pek kesmediği alanlarda olur olmaz raconlar kesmeye kalkması gibi...

Üstelik "Fazıl arkadaş", politik alandaki kafa karışıklıklarını kaleme alırken, cümleleri yanlış kuruyordu... İfadeleri de kusurluydu... Hadi hepsini geçtik, daha ayrı yazılması gereken "-de"lerden, "-ki"lerden bile haberi yoktu...

Ne yapacaktım yani? "Aramızda bir hukuk var" ya da "Onun bende kredisi var" diye şarklı bir tutum alıp "Yaşa Fazıl... Aferin Fazıl..." falan mı diyecektim?

Tabii ki demedim...

Alabildiğine nazik bir şekilde "Sen önce gramer öğren" dedim.

Hay demez olaydım!

"Son tahlilde alçakgönüllü" olduğunu sandığım bu "arkadaş", bu minicik dokundurma karşısında büyük bir çiğlik yapıp her fırsatta çirkinleştikçe çirkinleşti...

İşte en son Habertürk’te Kutlu Esendemir’e verdiği röportajda, bana Hülya Avşar üslubuyla çemkirmiş...

Kendisine aynı üslupla yanıt verip, bu işi daha fazla uzatmak yerine buradan tüm üçüncü şahıslara şu duyuruyu yapmakla yetiniyorum:

Dikkat! Fazıl Say’la aramızda hiçbir beşeri münasebet kalmamıştır... Çünkü bu arkadaşın tıynetinin, beşeri münasebet kaldıracak çapta olmadığı tarafımdan anlaşılmıştır. Onun yolu ona, benim yolum banadır...

Tüm üçüncü şahıslara ilanen duyurulur...

Eurovision sayıklamaları

Eyvah! Norveç adına yarışan şu "Kayıp Balık Memo" suratlı oğlan, galiba birinci olacak...

Yılların Eurovision sunucusu Bülend Özveren’in, Türkiye’nin sıfırı çektiği siyah beyaz günlerde de, Türkiye’nin dördüncülüğe burun kıvırdığı en renkli günlerde de "Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur" edasını kaybetmemesi kaç puan?

Yahu yine mi "Kuzey, Kuzey’e veriyor" geyiği? Hay bin kunduz!

Şimdi reklamlar... "Çaktı mı tam çakar... Çaktı mı bırakmaz..." sloganlı Delta Zımba’nın sersem reklamı, Hadise’nin şovundan bile daha mı efsunkar ne?

Ermenistan, galiba Güneydoğu Anadolu yöresinden bir türküyle katılıyor yarışmaya...

Ah Hadise ah! Ses perdesiz... Dans, dans değil sanki karate okulu gösterisi... Kıyafet felaket... Hele arkada dans eden yeşil gömlekli eleman yok mu? Aman Tanrım! Şarkı ritmik olmasaydı, "Opera... Opera..." günlerine dönüp Finlandiya gibi sıfırı çekmiştik...

Dış politikada beş Eurovision kriteri:

BİR: Kuzey birbirini tutar... İKİ: Komşular arasında birlik olmayan tek bölge bizim bölgemizdir... ÜÇ: Kıbrıs’ı temsil eden Rumların şaşırtma yeteneği sıfırdır... 12 puan Yunanistan’a... DÖRT: Oh be! Nihayet bizim 12 puan da artık adres sormuyor: Yaşasın Azerbaycan! BEŞ: Rusya’dan bağımsız olan devletler, neden puanları Rusya’ya bayılıyorlar...

Biz galiba hiç akıllanmayacağız... İşte yine o kadim soru gündemimizde: Bu aptal yarışmayı neden bu kadar abartıyoruz ki?

Katil kim

AYLARDIR Alparslan Arslan kimliğini çözmeye çalışıyorum... Bazen "dengesizin teki" diyorum... Bazen "kullanılmış galiba" diyorum... Bazen "Muhafazakar yönü ağır basan bir milliyetçi" sıfatını kullanıyorum... Bazen "Ergenekon’la bağlantılı olduğu kesin" diyorum... Bazen "Belki de türban için yaptı" noktasına savruluyorum. Bazen "acemi" diyorum... Bazen "profesyonel" diyorum...

Ve en sonunda...

"Bu adam galiba 2000’lerin Mehmet Ali Ağca’sı" hükmünde karar kılıyorum.

Yani kimliği karmaşık, ilişkileri karmaşık, kişiliği karmaşık, hedefi karmaşık bir adamla karşı karşıya olduğumuzu kabul ediyorum.

Belki de bu yüzden bu karmaşık yapıyı çözmüş gibi yapanlara şaşıyorum...

* * *

Olayı çözmüş gibi yapan iki taraf var:

Bir taraf için Alparslan Arslan...

Danıştay’ın türban kararına kafası bozulup silahı kaptığı gibi Danıştay’a baskın veren Vakit okuru "şeriatçı bir militan"ın tekidir... Bunda şek yoktur, şüphe yoktur...

Diğer taraf için ise Alparslan Arslan...

Türkiye’yi darbe ortamına sürüklemek isteyen karanlık odakların kullandıkları, kendisine "şeriatçı militan" süsü veren bir Ergenekon militanıdır...

Bense...

Tıpkı Refik Halit’in yaptığı gibi yapıp...

"Ya Rabbi! Ne olurdu bana da olayı çözmüş gibi yapanların ferasetini, kesin imanını, şüpheye hiç kapı aralamayan inancını vereydin de, aylardır çırpınıp durmayaydım" diye dua ediyorum...

Yazarın Tüm Yazıları