Fatih Altaylı: Yeni binyıla şimdi girdik

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

‘‘YILIN en bilmem neleri’’ gibi bir şey yazmayacağım.

Lüzumsuz tembelliğe karşı olduğumuz gibi, lüzumsuz yazıya da yer olmadığı kanaatindeyim.

Zaten yazanlara bakınca gülüyorum. Sözde ‘‘rafine’’ olduklarını kanıtlamaya çalışıyorlar ama iki tane markayı bile doğru düzgün yazamıyorlar. Gülüyor, geçiyorum.

Geçen gün ‘‘Layık olmadığımız şekilde yönetildiğimiz zaman adam oluruz’’ demiştim.

Anlamayanlar olmuş.

Hata yaptığımı zannedenler olmuş.

Hayır, tam öyle demek istedim.

Toplumlar layık oldukları şekilde yönetilirmiş.

Biz de yıllardır layık olduğumuz şekilde yönetiliyoruz.

2001'de ben layık olmadığımız kadar iyi bir yönetim, layık olmadığımız kadar iyi bir Türkiye istiyorum.

Hiç değilse çocuklarımız layık olsun diye...

Mutlu bir binyıl diliyorum...

Çocuğunun adını bilmeyen analar!

‘‘BUNLAR nasıl ana?’’ diye sormuştum.

Yanıt bir sivil toplum örgütünün eski bir yöneticisinden geldi.

Başlarına bir bela gelmesin diye sivil toplum kuruluşunun da, yöneticisinin de adını vermiyorum.

Ankara merkezli bir STK'da başkan vekili olduğu sırada okurumu bir genç kız arar.

Tutuklu Aileleri Dayanışma Derneği'nden olduğunu ve tutuklu ailelerinden oluşan bir grupla kendisini ziyaret etmek istediklerini söyler.

STK yöneticisi okurum randevu verir. Ve yanında STK'nın basın danışmanı olduğu halde tutuklu ailesi olduğunu söyleyen kişileri beklemeye başlarlar. Telefonla randevuyu alan genç kız yanında gariban görünüşlü, yaşlı bir kadınla gelir.

Kadın 4 çocuğu olduğunu, dördünün de cezaevinde olduğunu söyler.

Okurum isimlerini sorar.

Kadın söyler.

Okurum isimleri defterine not alır.

Sohbetin sonunda okurum ‘‘Ana’’ olduğu iddia edilen kadına çocuklarının adlarını tekrar sorar.

Kadın bocalamaya başlar.

Ne isimlerini, ne de cinsiyetlerini tekrar edebilir. Çocuklarının adlarını bilmeyen ana, okurumu şaşırtır.

Bunun üzerine randevuyu sağlayan genç kız hemen tepki gösterir ve kadını alıp çıkar gider.

Okurum, ‘‘Nasıl ana diye sorduğunuz analar bunlar. Ne yazık ki, çocuklarının adlarını dahi bilmiyorlar’’ diye yazmış.

Etik standartlar gelişmeyince

TÜRKİYE'de batan bankaları denetleyen uluslararası denetim şirketlerinden yanıt gelmedi, ama yurtdışından ses geldi. ABD'nin çok büyük denetim şirketlerinden birinde çalışan bir okur aradı.

‘‘Çok doğru bir noktadan yazmışsınız. Ama yanıt alamazsınız’’ dedi.

Sonra da Türkiye'deki denetim firmalarının hiçbir uluslararası standarda uymadığını anlattı.

Anlatılanlar ilginç. Nakledeyim:

‘‘ABD'de denetim firmaları ile şirketler birbirinden son derece bağımsız kuruluşlardır.

Bunlar özel sektör kuruluşu olmakla birlikte kamu görevi üstlenmiş gibidirler.

O nedenle de iş dünyasıyla aralarında çok ciddi bir mesafe vardır.

Denetim firmalarının çalışanları, bu nedenle çok dikkatli davranırlar.

İşadamlarının gittiği yerlere gitmez, aynı kulüplere üye olmazlar. Yanlış anlaşılabilecek bir ilişkinin doğmaması için özen gösterirler.’’

ABD'de yaşayan okurum, Türkiye'de durumun böyle olmadığını vurguluyor:

‘‘Türkiye'de böyle etik kurallar işlemiyor. Daha doğrusu yok.

Türkiye'nin en büyük denetim firmalarının sahipleri TÜSİAD üyesi.

Yani denetleyecekleri firmaların sahipleriyle aynı dernekteler.

Tabir yerindeyse aynı vagondalar.

Oysa denetim işinin etik standartları buna izin vermez.

Buradaki anlayışa göre, Maliye Bakanı'nın TÜSİAD'a üye olması ne demekse, denetim şirketi patronunun TÜSİAD'a üye olması aynı anlama gelir. Gerçi Türkiye'deki denetim firmalarının sahipleri de maliye kökenlidir ya neyse.’’

Özellikle yurtdışında yaşayan okurlarla yaptığım bu gibi sohbetler, beni karamsarlığa itiyor.

Batı'dan aslında ne kadar uzak olduğumuzu, ne her bin kişiye düşen otomobil sayısı, ne telefon sayısı, ne de başka tüketim istatistiği gösterebiliyor.

Farklılık ve mesafenin büyüklüğü ‘‘soyut’’ göstergelerde saklı.

Bilmeden yazmak çok ayıp!

KİMİLERİ temizlik için uğraş verirken, kişisel intikam peşinde koşanlar ve bu arada her türlü yalanı mübah sayanlar var.

Fazilet Milletvekili Nazlı Ilıcak bunlardan biri. Doğan Grubu'na çamur atmak için gitmiş Miltur'la ilgili bir şeyler yazmış. Oradan dönüp dolaşıp, Hürriyet'i ve Milliyet'i, daha doğrusu Doğan Grubu'nu karalayacak. Ama bir şeyi unutmuş. Adında Mil olan her şey Milliyet'le alakalı değil ki. Milliyet 20 yıl önce el değiştirirken, Miltur adlı şirket Milliyet'in eski sahibi Ercüment Karacan'da kalmış. Sonra o başkasına satmış.

Ama Miltur'un Milliyet'le alakası yok. Nazlı Ilıcak bunları yazınca bir şey olmuyor elbet, ama ayıp oluyor.

Bize değil, Nazlı Hanım'ın kandırdığı okurlarına.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Adam olma umudu her geçen yıl biraz daha azalmadığı zaman.

Yazarın Tüm Yazıları