Fatih Altaylı: Taze bunlar!

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

Sabah Gazetesi'nin 1. sayfasında bir haber: ‘‘Fareden insan kulağı üretildi.’’

Ve bununla ilgili bir de fotoğraf.

Sabah, Radyo D'deki programımda ‘‘Bu haber eski’’ deyip geçtim.

Sonra aklıma takıldı.

Gazeteye geldim ve arşivden ‘‘Eski’’ dediğim bu haberi buldurdum.

Haber daha önce Hürriyet'te yayımlanmış.

Hem de 5 yıl önce.

26 Ekim 1995 günü.

Daha da vahimi aynı fotoğrafla.

Haberin bunca bol olduğu bir ülkede, 5 yıllık haberi yeni gibi sunmak dehşetli bir olay olsa gerek.

Yarın öbür gün bir gazetede İsa'nın doğduğuna dair bir haber görürsek şaşırmayalım.

Çünkü giderek geri gidiyoruz.

Ödeyin futbolcuların parasını!

GALATASARAY yönetimi ile futbolcular arasındaki ‘‘parasal’’ sorunlar, Avrupa Şampiyonu olmalarına rağmen sürüyor.

Yabancılar dahil, hiçbir futbolcu kulüpten parasını alamıyor.

Süren yönetimi işbaşına geldiği günden bu yana bu konuda başarısız.

Cepten vermek zorunda değiller elbet, ama koskoca kulübün futbolculara borçlu olması da olacak şey değil.

Süren yönetimi, çok değil, bundan iki ay kadar önce yeniden seçildi.

Başka başkan ve yönetim kurul adayları da vardı; fakat Süren bastırdı, takım da yolunda gittiği için görevde kaldı.

Göreve tekrar talip olan bir yönetimden, sorunları çözmesini beklersiniz değil mi?

Nerdeeee!

Süren ve arkadaşları tekrar görev aldılar ve aynı sorunlar sürdü.

Para yoktu, yine yok.

Para bulamıyorlardı, yine bulamıyorlar.

İyi de Sevgili Faruk Süren, madem sorunları çözemeyecektiniz, niye bir kez daha göreve talip oldunuz?

Bırakırdınız Özhan Canaydın veya Alp Yalman'dan biri göreve gelir, bu para darboğazı da aşılırdı.

Avrupa Şampiyonu olmuş, ligi ve kupayı kazanmış bir Galatasaray'a, bir sezon boyunca takımı sırtlamış evlatlarına borçlu kalmak hiç yakışmıyor.

Diyeceksiniz ki, ‘‘Cepten mi verelim?’’

Orasına karışamam.

Ya iş bileceksiniz, ya cepten vereceksiniz.

Yoksa o kulübe babam da başkanlık eder!

İyi polise iyi maaş

EMNİYET teşkilatımız son derece başarılı bir dönem geçiriyor. En azından öyle olduğu yolunda kuvvetli bir kamuoyu izlenimi var.

Yollarda, ‘‘Karanlık katilleri yakalayan Türk polisine teşekkürler’’ yazılı afişler, pankartlar görüyoruz.

Birkaç yıl öncesine kadar yoğun eleştiriler alan bir teşkilatın bugün böyle noktaya gelmiş olması çok önemli gelişme.

Ama bu gelişmenin sürekli olabilmesi, poisliğin ‘‘aranan ve istenen’’ bir meslek haline getirilmesine bağlı.

Hiçbir şey olamayanın polis olduğu bir ortamdan, her şey olabilecekken polis olmayı tercih edenlerin ortamına geçmek zorunda teşkilat.

Bunun tek yolu ise ‘‘ücret politikası’’.

Kaliteli polis istiyorsak, o kaliteye uygun ücret vermek şart.

Türk polisine teşekkür etmenin ve ondan daha büyük görevler beklemenin yolu, ana caddelere ‘‘teşekkür pankartı’’ asmaktan değil, polise insanca yaşayabileceği bir ücret vermekten geçiyor.

Bugün 15 yıllık bir polis memurunun eline ayda 200 milyon liranın biraz üzerinde bir para geçiyor.

Üstelik buna yan ödemeler de dahil.

Bu parayla ne iyi eğitim almış insanları polisliğe yöneltebilirsiniz, ne de mevcut polislere olan kamu borcunu ödeyebilirsiniz.

Polisimizi insanca şartlarda yaşayacak seviyeye ulaştıramadıkça, onlardan ne insan haklarına saygı, ne de insanların haklarını korumasını bekleyebiliriz.

Polisimizin bu dönemde elde ettiği başarılar, bu tartışmayı başlatabilmek ve onlara haklarını verebilmek için uygun ortamı oluşturuyor.

Polislikten gelen bir bakanın varlığı da cabası!

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Suratının ortasına yumruk yemeyi hak edenlere bile medeni ölçülerde davranabildiğimiz zaman.

Yazarın Tüm Yazıları