Fatih Altaylı: Araştıralım efendim!

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

İstanbul Ticaret Odası ısmarlamış, Profesör Doktor Emre Kongar araştırmış.

Sonuçlara bak çay demle.

Rezalet değil aptallık.

Araştırmacılığın ruhuna, mantığına ters.

Bakın şimdi araştırma sonuçlarına:

Araştırmaya göre İstanbulluların yüzde 40'ı otomobil sahibi.

Bu hesaba göre İstanbul'da 4 milyon otomobil olması lazım.

Oysa İstanbul'da trafiğe kayıtlı araç sayısı bunun yarısını bulmuyor.

Ama İstanbullular İstanbullu olmaktan utandıkları için araçlarını Van'da, Kars'ta trafiğe kaydettiriyorlar. Ancak yine olmuyor, çünkü Türkiye'de trafiğe kayıtlı toplam araç sayısı, TIR'ı, kamyonu, traktörü dahil bu rakamı biraz geçebiliyor.

Yine İstanbulluların yüzde 75'i bulaşık makinesi sahibi.

Buna göre her evde en az iki üç bulaşık makinesi var. Çünkü İstanbullular manyak. Durmadan bulaşık yıkıyorlar. Adam sesleniyor, ‘‘Hanım yıkadıklarını yolla bir de ben yıkayayım.’’

Yine araştırmaya göre İstanbulluların yüzde 23'ü her gün kıta değiştiriyor.

Yani her gün iki milyon üç yüz bin kişi köprüyü kullanıyor.

Köprülerden günde geçen araç sayısı 300 bin olduğuna göre, her araçta ortalama 8 kişi var. Belki de Emre Kongar kıta değiştirmek derken Amerika'ya gidenleri kastediyor.

Ya da birileri gırgır olsun diye sürat tekneleriyle boğada bir o kıtaya bir bu kıtaya el değdirip Kongar'la kafa buluyorlar.

Araştırma sonuçlarına göre İstanbul'da her yüz kişiden 96'sının televizyonu var. Yani bizim evde 5 televizyon var.

Reha Muhtar’ı aynı anda 5 televizyondan izlediğimiz için Show Haber birinci oluyor.

Kongar'ın müthiş araştırmasına göre İstanbul nüfusunun yüzde 14'ünde bilgisayar olduğu bir başka sonuç. Yani İstanbul dünyada en fazla bilgisayar kullanan kent.

Doğrusu da bu zaten. Anneannem evden çıkamadığı için bakkala ekmeği internetle ısmarlar. Dedem rahmetli olduğundan beri chat yapar oldu. Hayra alamet değil.

Araştırma araştırma değil, saçmalıklar silsilesi.

Sanki Emre Kongar araştırmacılık mesleğiyle dalga geçmek istemiş ve böyle bir araştırma yapmış.

Çünkü başka türlüsü olmaz.

Nesnel verilerle tespit edilebilecek gerçekler için araştırmaya gerek yok ki!

İstanbul'da araç sayısı belli.

Bunu araştırmak için deli olmak lazım.

Nesnel veriyle yüzde 500 çelişen sonuç bulup açıklamak için ise delilik bile yetmez.

Ay'ın Dünya'ya kaç kilometre uzakta olduğunu halka sorarak mı bulursunuz, bilim kitaplarına bakarak mı?

Alo mu çok satar, Omo mu, araştırma konusu değildir mesela.

Bunu satış rakamları verir.

Profesör Kongar bir yandan ticari ahlaksızlık yapıyor.

Çünkü cahil müşteri böyle bir araştırma isteyebilir. Ama Kongar ‘‘Beyefendi nesnel veri anketle bulunmaz’’ demiyor. Araştırıyor.

Ama Emre Kongar'ın araştırmayı yaparken dürüst olmadığı çok ortada.

İstanbul satışı 12 bin olan Cumhuriyet Gazetesi araştırma sonuçlarında var, İstanbul'da 70 bin satan Posta veya Fanatik gazeteleri yok.

Emre Kongar araştırmıyor, sallıyor. Bulmuş Mehmet Yıldırımn gibi ‘‘İyi’’ adamı, kandırıyor.

Yakında o da özel jet alırsa kimse şaşırmasın..

5 polisimiz kem gözle mi şehit düştü?

HİZBULLAH vahşetinin ortaya çıkması ile Türkiye'de ciddi bir siyasi dönüş dönemi başladı.

Siyasal İslam kendini sorguluyor.

‘‘Benden olmayan Müslüman değildir’’ felsefesini bir dönem Türkiye'ye sunan Milli Görüşçüler şimdi şaşkın.

Çünkü Hizbullah da aynı felsefede. Müslümanlığı siyasetle birleştirip derecelendirdiniz mi, derecenin nereye kadar ineceği belli değil.

Siyasette mutlak sıfır olmadığı için, derecelendirme yapmak da mümkün olmuyor.

Refah'ın Müslümanlarının hepsi Hizbullah'ın kantarında ‘‘dini bütün’’ çıkmıyor.

Milli Görüş'ten ‘‘Müslümandır’’ sertifikası almak Hizbullah'a yetmiyor.

Fark sınavı ise genelde bodrumlarda, domuz bağı pozisyonunda yapılıyor.

Tabii arada başka tabular da yıkılıyor.

Süleyman Demirel, ‘‘Tespih tutan el silah tutmaz’’ derdi.

Görülüyor ki, silah tutmanın tespihle alakası yok.

Hatta bazen tespih antrenmanlı parmaklar, tetiği daha kolay çekiyor.

İmam hatipleri savunanlar, ‘‘İmam hatipten terörist çıkmaz. Bakın hiç var mı?’’ derlerdi.

Çıktığı, hem de alasının çıktığı görüldü.

Radikal İslamcılar'ın gösterilerine hoşgörüyle yaklaşan polis, ‘‘Onlar bize kurşun sıkmıyor’’ derdi.

Van'da 5 polisimizi, kem gözle, bedduayla şehit etmediler.

Hizbullah İslam'ı siyasallaştırmanın, inancı derecelendirmenin, Müslümanlığı tekele almanın sakıncalarını gösterdi.

Umarız bu ders iyi etüt edilir.

Onurumuz kaç Augusta eder

APO'nun Roma'nın korumasında olduğu günlerde, Türk gazeteciler Roma sokaklarında dövülür, PKK'lılar Roma'yı gösterilerle çalkalarken Türkiye'yi ve Türkler'i pek düşünmeyen İtalyanlar şimdi birden Türk dostu oldular.

Dün gazetelerde tam sayfa ilanlar. Türk ve İtalyan malları yan yana.

O ilanları alıp, 30 bin kişinin kanıyla soslanmış spagettilerinin üzerine mi örtecekler acep?

O günlerde Türk halkı ambargoyu koyarken, İtalyanlar'ın züppe ve ikinci sınıf gazetecileri, ‘‘Türkiye umurumuzda değil. Sizin ambargonuz bizi etkilemez’’ diyorlardı.

Şimdi bakıyorum da alayı kapıya dizilmiş.

Çünkü benim o günlerde sözünü ettiğim helikopter ihalesinin günü geldi çattı.

Az buz değil, 4 milyar dolar.

Yalvarıyorlar: ‘‘Biz ettik siz etmeyin.’’

Yok ya!

Bugüne kadar ne iyiliğinizi gördük.

Her fırsatta hançer, her fırsatta hançer.

Bakalım bizimkiler ne yapacak.

Onurumuzu Augusta helikopterlerine satacak mıyız?

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Kadının felekten gün çalması ile erkeğin felekten gün çalması arasında yasal bir fark olmadığı zaman.

Yazarın Tüm Yazıları