Erdal Sağlam: TL, tabii ki değerlenecek

Erdal SAĞLAM
Haberin Devamı

BEKLEDİĞİMİZ şey oldu ve henüz işin başındayken, ‘‘Ağlıyoruz, bitiyoruz, bize yardım’’ sesleri gelmeye başladı.

Bu program yapılırken de, açıklanırken de, ‘‘TL'nin değerleneceği’’ biliniyordu. Yani, Merkez Bankası'nın geçen yıl sonunda üçer aylık dönemler itibarıyla açıkladığı aylık kur artışlarının, özellikle ilk aylarda, aylık enflasyon oranlarının altında kalacağı belliydi.

Zaten programın enflasyonu düşürmek için oturduğu ayakların başında da bu geliyordu. Yani, TL'nin değerlenmesi kimse için sürpriz değildi.

Buna karşılık, program hazırlanırken de, açıklandıktan sonra da ‘‘TL'nin katlanılabilir değerlenme oranı’’ tartışıldı. Bu tartışmalar katlanılabilir dış ticaret açığı ve daha önemlisi katlanılabilir cari işlemler açığı üzerinde de gerçekleşti. Herkes bir rakam verdi.

Bu arada kurlardaki artış oranlarının, 1 ABD Doları artı 0.77 Euro şeklinde belirlenen bir sepete göre açıklanan oranlar olduğu da herkes tarafından biliniyordu. Bu sepete göre ilk üç ayda aylık kur artışı yüzde 2.1 olurken, ikinci üç ayda 1.7, sonra da 1.3, 1 ve 0.9'luk aylık artışlarla gideceği de açıklandı. Program açıklanırken bir dolar 0.99039 Euro idi.

Şimdi uygulamada daha 4 ay dolmuşken ağlama sesleri gelmeye başladı. Biraz da Euro'nun değer kaybedip çapraz kurun 0.88'e kadar inmesi bahane edilerek, ‘‘TL aşırı değerleniyor, ihracat yapamıyoruz’’ sesleri, hemen gelmeye başladı.

İçlerinde ihracatçıların da bulunduğu özel sektör kuruluşları, ‘‘Enflasyon düşecek’’ kampanyası açtıklarında ilk tepkimiz, geçmiş deneyimlerimiz nedeniyle, ‘‘Aman, bir-iki ay sonra ağlamaya başlamasınlar yeter’’ olmuştu. Şimdi ağlamaya başladıklarını duymak, ‘‘Herkes kendisine dokunulmadan enflasyonla mücadele edilmesini istiyor’’ yargımızı da pekiştirmiş oldu.

Bizce ağlamak için çok erken. Merkez Bankası'nın döviz rezervleri bu konuda gösterge olmalı. Bilindiği gibi rezervler 22 milyar doların üzerinde kitlendi ve öyle gidiyor.

Bildiğimiz kadarıyla iki gün öncesinde, yılbaşından bu yana Merkez Bankası'nın net 258 milyon dolar döviz satışı olmuştu. Son iki gün yine döviz aldı. Yani Merkez Bankası'nın, TL'nin değerlenmesine karşılık döviz sattığı da yok...

Döviz rezervleri erimedikten sonra korkulacak bir şey olduğunu sanmıyoruz.

Ki, program hazırlanırken de bu sakınca düşünüldüğü için, niyet mektubunda net uluslararası rezervler üzerinde performans kriteri konuldu. Buna göre rezervler, 2000 yılı mart ayı sonunda 12 milyar dolar, haziran sonunda 12 milyar 750 milyon dolar, eylül sonunda yine 12 milyar 750 milyon dolar, 2000 yılı sonunda 13 milyar 500 milyon dolar, taban olarak belirlendi. Haziran sonuna kadar performans kriteri olan bu rezervler, eylül ve aralık sonu için endikatif taban olarak belirlenmiş durumda.

Kısacası, rezervler bu miktarlara inmedikten sonra tehlike kabul edilmiyor. Bu rezervler dış borçlanma ile sağlandı derseniz, bu da yine niyet mektubunda öngörülen bir unsur.

Bütün bunlar elbette ki, TL'nin değerlenme oranı, ilelebet ilk aylardaki kadar yüksek gidebilir anlamına gelmiyor. Enflasyonun düşürülmesiyle birlikte, ki bunun işaretleri görülmeye başladı, değerlenme oranının giderek azalacağı da biliniyor.

Tamam kur avantajlarını kaybediyorlar, ama ihracatçıların maliyetleri, ithal girdiler de dahil, ciddi desteklerle düşürülmeye çalışılıyor. Ama her zamanki gibi ağlamaya başladılar.

Şunu söyleyelim ki; ekonomi yönetimi şimdiye kadar, olumlu sürprizlerle karşılaştı ama beklemediği hiçbir olumsuzlukla henüz karşılaşmadı. Yani her şey kontrol altında.

Bari bu kez ağlamayın, politikacıları popülizme itmeyin ki, şu iş artık başarılabilsin...

Yazarın Tüm Yazıları