Erdal Sağlam: Bankacıları tatmin etmek mümkün değil

Erdal SAĞLAM
Haberin Devamı

NİYET mektubu, 2001'de bütün gözlerin bankacılık sektörü üzerinde olacağını açıkça gösteriyor. Sadece içerdeki gözler değil, dışardaki gözler de sektörün üzerinde olacak. Sektöre ilişkin güven verildiği takdirde, programın sürdürülebilirliği konusunda önemli bir adım atılmış olacak.

Geçtiğimiz kriz dönemi, birçok bankacının sektörün kritik konumuna uygun davranmadığını açıkça ortaya koydu. Birbirlerinin gözünü çıkarabilmek için sektörü riske atmaktan çekinmeyen, sonunda da kendi zarar gören bankacı sayısı o kadar çoktu ki...

Peki, kriz yaşandı, şimdi çok daha hassas bir döneme girildiği biliniyor ve programın bozulması halinde bütün bankaların zarar göreceği anlaşıldığına göre, bundan sonra bankacıların sorumsuz tavırlarını bırakacaklarını söyleyebilir miyiz? Kesinlikle hayır....

Yılsonu gelince bankaların zarar göstermemek için, kağıt faizlerini aşağıya çekeceklerini, bilanço makyajlamak için aralarında göstermelik alım satımlar yapıp faiz indireceklerini biliyorduk, öyle de oldu. Cuma günü kağıt faizleri yüzde 30'un altına indi. Bu faizlerin yılbaşından sonra gerçek seviyelerine geleceğini herkes biliyor. Yani kağıt üzerinde kar, göstere göstere yine gerçekleşti. Aslında bu işlemin herkesin işine geldiği söyleniyor. Zararlarının bir bölümünün kağıt üzerinde de olsa azaltmasının, Hazine'nin de işine geleceğini söyleyen var ki, bu doğru da olabilir.

Ancak bu makyaj, bankacılık sektörünün asıl yüzünü kapatmıyor, bunun da bilinmesi lazım.

Bence, bu işlemi yaparak 'iyi fon yönetim' yaptığını patronlarına göstermeye çabalayan bankacılar da, aslında sorunları örtmekle sorunların giderilemeyip, ertelendiğini iyi bilmeliler.

Yani, bu işlemle paçasını kurtardığını düşünenler, bari bundan sonra biraz daha akılcı olmalı. Bu akılcılık, bence artık günü kurtarma işlemlerinden vazgeçip, sektörün ve kendi bankalarının geleceğini düşünürken bankacıların, 'iktisadi tavır' içine girmelerinden geçiyor.

SEKTÖRÜN KONSOLİDASYONU

Bunun en yakın örneğini yakında başlayacak olan 'içborçlanma ihaleleri'nde yaşayacağız. Bu konuda, neredeyse bankacı sayısı kadar ayrı görüş var. Herkes kendi hesabına göre ayrı bir şey istiyor. Kimisi uzun vade yüksek faiz ile zararların karşılanmasını, kimisi faizin düşük olmasını, kimisi kısa vade istiyor. Hazine ilk üç aylık ihale programında vade çeşitlemesine bu nedenle gitti.

Ancak bu da işi çözmüş gözükmüyor. Uzun tatile rağmen, bankacılar bu konuda çalışacaklar ve yılın başında ekonomi yönetimi ile biraraya gelip, görüşlerini aktarmaya çabalayacaklar.

Bu çabalar sadece içborçlanma ihaleleri ile ilgili gözükse de, aslında, önümüzdeki yıl sıkça tartışacağımız 'bankacılık sektöründeki konsolidasyon'un bir ayağını oluşturuyor. Yani, bir süredir başlayan 'banka sayısı çok mu, durumu bozulan bankalara neşteri hemen mi atmak gerekir, yoksa mevcutları mümkün olduğunca yaşatmaya çalışmak mı' tartışması.

Her konuda olduğu gibi bu konuda da neredeyse bankacı sayısı kadar ayrı görüş mevcut.

Biliyor musunuz ki; Fona alınan bir banka için bu tartışmalar çok yapıldı. Bu bankayı 'boş yere ekonomi yönetiminin yaşatmaya çalıştığını' söyleyenler oldu, kimisi 'Hemen alınmalıydı' dedi, kimisi 'Yazık oldu boş yere alındı' dedi... Şimdi de Fona alınan bu bankanın, 'uluslararası oyun' 'Bazı grupların bir oyunu' deyip, ekonomi yönetiminin kendilerine yardım etmediğini söyleyip hatta suçlayarak, asker dahil her tarafa şikayet ettiğini duyuyoruz.

Sözün kısası; bankacıları tatmin, pek mümkün değil. Herkes kendi çıkarına, işi bir tarafa çekmeye çalışıyor. Üst Kurul ise hem IMF'e, hem de bu bankacılara karşın, kendi çizdiği yolda ilerlemek, sekter olmayan bir tutumla sektörü sağlığa kavuşturmaya çalışıyor.

Niyet mektubunda artık sektörün belli bir disiplin altına alınacağının somut işaretleri var. Bu konuda sessiz sedasız epey yol alındığını da biliyoruz.

Ekonomi yönetimi bankacıları tatmin yerine, kendi çizdiği yolda ilerlemeli ve herkesin kurallara uymasını sağlamalı. Bunun yapılacağına inanıyoruz ama; bu yapılırken de bankalar mutlaka dinlenmeli. Diyalog eksikliğinin zararlarını, yaşadığımız krizde çok iyi görmüş olmalıyız.

Yazarın Tüm Yazıları