Enis Berbreoğlu: Küresel memur






Enis BERBEROĞLU
Haberin Devamı

KÜRESELLEŞME amaç olamaz, sadece araçtır. Küreselleşme, sermaye, mal/hizmet ve emek piyasalarında ulusal sınırların yarattığı krampları açarak tarih kadar eski cennet dünya hayaline hizmet eder.

Küreselleşme kaçınılmaz süreçtir... Patronluk gerektirmez.

Oysa Türkiye'de siyaset kurumuna duyulan güvensizlik nedeniyle savrulduğumuz ‘‘Aman, Türkiye'yi politikacıya emanet emmeyelim, IMF'nin istediği gibi yönetelim’’ pozisyonu bu küresel gerçeğe aykırı düşüyor...

Çünkü küresel düzende ulusal iradenin hangi yol ve ölçüde hayata yansıdığı, Telekom yönetim kurulu üyelerinden de önemlidir, Emlak Bankası'na ne zaman kilit vurulacağından da...

IMF'nin Emlak Bankası ve fonlarla ilgili yasanın ulusal iradeyi temsil eden Meclis'ten geçmesini yeterli bulmaması ciddi ayıptır. Bu tavır ulusal paranın dövizle takası misali Büyük Millet Meclisi'nin IMF İcra Direktörleri Kurulu ile ikame sürecinin başladığına işarettir. Zaten Başbakan'ın Cumhurbaşkanı'na başvurarak acil imza beklentisini yansıtması bu yöndeki ilk adımdır.

IMF'nin bu ülke nüfusunun önemli bölümü gibi Meclis'e güven duymaması belki anlaşılabilir... Ama kurumsal ilişkide Meclis'i ezip geçmesi bu ülkeyi kiminle yönetmeyi tasarladığı sorusunu beraberinde getirir. Dahası ‘‘Türkiye ile ilişkilere kimi memur ettiği’’ merakını haklı kılar.

* * *

Daha önce de bu köşeye aktardığımız küresel-yerel paradoksuna IMF'nin bilinçli veya bilinçsiz katkısı azımsanacak gibi değildir. Profesör Steve Hanke'nin Forbes Dergisi'nde yayımlanan ‘‘Türkiye: Yeniden Başladık’’ makalesinde ülkemizle Endonezya arasında paralellik kuruluyor... Bankacılık krizi ve iç borca yansıyan maliyeti, yüksek oranlı devalüasyon, IMF tarafından dayatılan reform programının yarattığı siyasi istikrarsızlık ortamı... Tanıdık geldi öyle değil mi?

Hanke'nin siyasi analizi de çarpıcı:

‘‘IMF'nin reform programı Washington'da bürokratlar tarafından tasarlandı ve Endonezya'ya empoze edildi. Oysa tarih başarılı reform programlarının ve takip eden dönüşümlerin tabandan geldiğini kanıtlıyor. Hepsi yerel talepten kaynaklandı ve yerel önderler (haklarında ne düşünürseniz düşünün) tarafından yürütüldü: Şili'de Pinochet, İngiltere'de Thatcher, ABD'de Reagan, Çin'de Deng...’’

* * *

Devlet Bakanı Kemal Derviş IMF parası için gönülsüz çıkartılan reform yasaları sürecinde yerel dinamiklerden çok dış baskıyı (santajı?) kullandı. Cumhurbaşkanı'na imza dayatması türü üslup ayıplarına belki de böylece yol açıldı... Ama daha da önemlisi reform karşıtı ilkel düşünceye koz verildi.

Gelinen noktada geçmişe sünger çeksek bile kritik soru bellidir.

Reform yasalarının çıkması yetmez, asıl uygulanması önemli... Peki Kemal Derviş icraat için kime güveniyor?

İç dinamiklere mi, yoksa dış lobilere mi?

Yoksa bu soruyu da IMF'ye mi yöneltsek...

KARŞI GÖRÜŞ-KATKI

‘‘Evlere girerken ayakkabıyı çıkarma bir İslam geleneği midir? Ya da hijyen ve temizlik açısından hangisi daha iyi bir gelenektir. Türkiye'de galiba yabancı film izleyip onu taklit ederek modernleşme (!) anlayışı çok yaygın. Hadi hayatı Avrupa ve Amerika'da geçmiş olanları anlayabilirim ama en Avrupa görmüşü İstanbul Avrupa yakası olan kişilere ne demeli. Kim ne derse desin eve ayakkabıyla girmek, banyoda küvet kullanmak, köpeğimin yüzümü yalamasına izin vermek, ona yalattığım káğıt helvadan bir ısırık almak beni modernleştirecekse ben ortaçağ kafalı olmaya devam edeceğim.’’ (Erkan BORAZAN/19 Mayıs Tıp Fakültesi)

‘‘Sadece toplumsal cinnet değil, toplumsal bir paranoyanın etkisinde toplumsal linçler de almış başını gidiyor. Bunların nedeni ise hem düşünce, hem de ekonomik anlamda artı değer üretemeyişimizden kaynaklanıyor. Kötü yönetim, bencillik, vizyonsuzluk, pastanın giderek küçülmesi, çürüyen organizmanın artık kendi kendini yok etmesine dönüşüyor. Yeni dünya ve yönetim görüşleri getirilmedikçe otuz tane daha parti kursalar ne olur? Yaratmaktan çok paylaşmaya dönük bu zihniyetle hiçbir yere varamayız inancındayım.’’ (Naime Erlaçin)

Yazarın Tüm Yazıları