Emin Çölaşan: Milletvekili olmuşmuş!

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Belli kesimler şimdi bir tantana yapıyor: ‘‘Merve milletvekili seçilmiş, mazbatasını almıştır. Yemin etmese bile milletvekilidir. Bütün özlük haklarından yararlanır, maaşını alır, sadece türbanıyla genel kurul ve komisyon çalışmalarına katılamaz...’’

Hayır! Anayasa'nın 81. maddesi aynen şöyle başlıyor:

‘‘TBMM üyeleri GÖREVE BAŞLARKEN aşağıdaki şekilde ant içerler...’’

Demek ki ‘‘göreve başlaması’’ için milletvekilinin ant içmesi gerekiyor. Bu çok önemli. Merve olayında bu konuyu atlamayalım. Nitekim elimde çok ilginç bir Yargıtay kararı var. Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından verilen 2 Nisan 1990 tarih ve 9-84/106 sayılı karar. Turgut Özal 1989 yılında cumhurbaşkanı seçilmiş. Fakat henüz ant içmemiş. Tam bu sırada bir vatandaş kendisine gıyabında hakaret ediyor. Yakalanıp yargılanıyor. Bu vatandaşa TCK'nın ‘‘cumhurbaşkanına hakaret’’ maddesinden mi ceza verilmeli?

Yargıtay'ın en üst kurulu tarafından bu konuda verilen kararı özetliyorum:

‘‘Cumhurbaşkanının göreve başlayabilmesinin ön şartı, yemin etmiş olmasıdır. Yemin etmemiş, fakat cumhurbaşkanı seçilmiş bir kişinin bu sıfatı elde ettiği söylenemez. Cumhurbaşkanlığı sıfatının kazanılması ve bu sıfatın ifade ettiği göreve başlanılması, cumhurbaşkanının yemin etmesiyle gerçekleşir.

Cumhurbaşkanlığına başlamanın ön koşulu, ant içmedir.’’

Bu karardan yola çıkalım. Meclis önünde ant içmeyen cumhurbaşkanı göreve başlamış sayılmayacak ama Merve isimli kadın ant içmeden milletvekili olmuş olacak!

Herkesi uyarıyorum. Bu oyuna gelinmesin. Bu kadın ant içmeden göreve başlayamaz, başlamadan da milletvekilliğinin özlük haklarından yararlanamaz. Anayasa'nın yukarıda değindiğim 81. maddesi de bunun somut kanıtıdır.

Bilmeden ahkám kesmeyelim, bilgi sahibi olmadan fikir üretmeye kalkışmayalım. Yetti gayrı, daha fazla entellik ve liboşluk yapmayalım!

VARSAYIM ÜZERİNE YARGI KARARI!

Fatih 3. Asliye Hukuk Mahkemesi yargıcı Ali Galip Barcın tarafından verilen bir başka mahkeme kararını okuyorum. Arena programında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı kuruluşlarda ortaya çıkarılan trilyonluk yolsuzluklar önceki gece konu edilecek.

Büyükşehir Belediyesi mahkemeye başvuruyor ve ‘‘yayının durdurulması’’ kararı almayı başarıyor. Mahkeme kararında aynen şu cümle geçiyor:

‘‘Olaylar hakkında henüz kamu davası açılmamıştır. Yayının yapılması halinde belediye ve şirket yetkililerinin kişilik haklarına saldırı söz konusu olması muhtemeldir.’’

Vay canına, varsayım üzerine yargı kararı veriliyor! Belediye ve şirket yetkililerinin kişilik haklarına saldırı söz konusu olması muhtemelmiş!

Basına resmen sansür getiriliyor.

Dahası, kararda bir de gazetecilik dersi veriliyor:

‘‘Kanal yetkilisinin elinde mevcut belge ve bilgileri varsa adli mercilere vermeleri en uygun yoldur.’’

Bundan sonra elimize gelecek hırsızlık ve yolsuzluk belgelerini yazmayalım, ekrana getirmeyelim ve adli mercilere verelim!

Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu, bu ilginç ‘‘yargı kararı’’ üzerinde durmalıdır.

***

Uğur Dündar önceki gece, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin yan kuruluşu olan İGDAŞ tarafından Eren Reklam isimli bir firmaya hortumlanan 1.5 trilyon lirayı ekrana getirdi. Bu firma 19 Ocak 1999 günü kuruluyor. İGDAŞ buraya 18 Nisan seçimlerine kadar 1.5 trilyon ödüyor! Firmanın yeri yurdu yok, sahipleri ortada yok, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İGDAŞ ve firma sahiplerinden tık yok!!

Seçim öncesinde nereye gitmiş bu paralar? Nereye, nereye?

ERGUN GÖZE'NİN AÇIKLAMASI

Dünkü yazımın bir bölümünde yazar Ergun Göze'nin Nazlı için bana söylediği şu sözleri kullanmıştım:

‘‘Nazlı'nın bizim gibi muhafazakár yazarlara Tercüman Gazetesi'nde nasıl kan kusturduğunu bir gün anlatabilsem. Bu kadın şimdi Fazilet'li ve türban savunucusu oldu.’’

Nazlı'nın ciğerinin içini bilen Ergun Göze'den dün bir açıklama geldi:

‘‘Sayın Çölaşan, Nazlı Ilıcak bana kan kusturmamıştır. Beni sadece, yaptıklarıyla iğrendirmiştir. O, Tercüman Gazetesi ve kocasına (Kemal Ilıcak'a) kan kusturmuştur. Bir vakitlerin destan gazetesi Tercüman'ı Ahmet Kabaklı'sız ve Ergun Göze'siz bir Tercüman haline getiremeyeceğini anlayınca, Bulvar ismiyle seks yozlaşmasının şahaseri bir gazetenin başına geçmiş, Tercüman'la yarışa kalkmış ve kızınca da ‘Alçak Tercümancılar' diyecek kadar kendini kaybetmiştir.

Biz Tercüman'da Milli Ahlak'tan bahsederken, o Bulvar Gazetesi'nde en açık saçık resimler ve hatta bir Seks Ansiklopedisi yayınlamış ve bunu Tercüman'ın nüfuzunu kullanarak Milli Eğitim Bakanlığı'na tavsiye ettirmeye de kalkışmıştır.

Sütununuzu fazla işgal etmek istemiyorum. Bir gün hatıralarımı yazarsam, 18 senelik Tercüman Gazetesi kısmı hem en şerefli, hem de en ibretli bölümü teşkil edecektir.

Şudur asıl söylenecek: Birileri Müslümanların parasını gıdım gıdım toplayıp dansözlere, popçulara, birileri de Müslümanların oylarını toplayıp samimiyetsizliklerinden başka hiçbir noktada samimi olmamış tiplere peşkeş çekmektedir. Benim asıl ıstırabım bu psikososyal ve marazi yozlaşmadır.

Sizinle o günkü sohbetimizin konusu medyadaki yozlaşma idi. Nazlı Ilıcak bunun güncel bir göstergesiydi. Şimdi ‘Ülkücüler için hapis yattım' diyesiymiş! Ülkücülere ‘Faşist' de demişti.

‘Fakir fukaranın, acizin yanında oldum' demiş!

Acaba nasıl? İşçileri 10 ay maaş alamadı. O 10 ay zarfında bir gün yalısında şampanyalı ziyafeti eksik oldu mu?

İnsan bir kumaş parçasının değil, hicabın (utanıp sıkılmanın) savunmasını yapmalı. Eğer yapabilecek liyakati varsa. Saygılarımla.’’



Yazarın Tüm Yazıları