Emin Çölaşan’ı Dubai’ye davet ediyorum

DEĞİŞEN bir şey yok, hálá İstanbul-Dubai hattı arasında yaşıyorum.

Ayın bir bölümü Türkiye’deyim, bir bölümü Birleşik Arap Emirlikleri’nde.

Ama ‘Hangi bölümü buradasın, hangi bölümü oradasın?’ diye sormayın, ben de bilmiyorum.

Sevgilim iş için seyahat mi ediyor, hooop biz de iş için İstanbul’a geliyoruz, röportaj yapıyoruz.

Sevgilim eve mi dönüyor, hooop biz de röportajlar cebimizde, eve dönüyoruz...

***

Bu yazıya bu girizgahı neden yaptım?

Bu aralar Dubai’deyim ve Alya ile birlikte Emin Çölaşan’ı Dubai’ye davet ediyoruz.

Onu burada ağırlamak istiyoruz.

Şöyle ki, geçen hafta Dubai Şeyhi’nin Türkiye’de yatırım yapması hakkında yazılar yazdı.

Madem öyle...

Olayı yerinde incelemesi onun lehine olur diyoruz.

Dubai nasıl bir yer görürse, şeyhin nasıl bir vizyona sahip olduğunu anlayabilir, onun İstanbul’da yatırım yapmasının zannettiği kadar kötü bir şey olmadığını kavrayabilir.

***

Kim bilir, belki Bekir Coşkun da ona eşlik edebilir. Çünkü tahminim o ki Bekir Coşkun da, Şeyh Muhammed’in İstanbul’da yatırım yapmasına karşı.

Buraya gelmeden önce, ben de onlar gibi düşünüyordum.

Geldikten ve bizzat yaşadıktan sonra fikrim değişti.

Çünkü görmek lazım.

Yaşamak lazım.

Şimdi biz Arap diyoruz ve zannediyoruz ki, bunlar hepsi aynı.

Değil.

Bir elin parmakları nasıl aynı değilse, Arapların hepsi de aynı değil.

Sizden gizleyecek halim yok:

Suudi Arabistan sermayesinin Türkiye’ye gelmesine ben de karşı olabilirim.

Ama Dubai sermayesi için aynı şeyi söyleyemem.

Lükste ve ihtişamda gösterişe kaçmak kabiliyetleri görgü sınırlarını biraz zorluyor.

Bunu kabul ediyorum.

Bir arabesk yan var yani.

Az biraz görgüsüzlük var yani.

Bunu söyle.

Canımı ye.

Ama işi daha ileriye götürmek, ideolojik temellere bağlamak, Arap ideolojisinin bizim insanlarımız üzerinde hakimiyet kuracaklarını ima etmek...

Nasıl desem?

Biraz absürd.

Tam tersine, Batı sermayesinin, Batı düşüncesinin çölde yaşayan bedevileri nasıl, ne yönde değiştirdiğini görmek istiyorsanız buyurun Dubai’ye gelin...

Bir de Dubai sermayesi gelmesin demek, o sermayeden ekmek yiyecek insanların aç kalması anlamına gelmiyor mu?

Bir solcu nasıl böyle şeyler söylüyor, benim aklım almıyor.

Şeyh parayı Türkiye’de kazanacağı için bir miktarını ülkesine götürse de, esas bölümü Türkiye’de kalmayacak mı?

Türk insanı yararlanmayacak mı?

Bunun neresi kötü?

HAMİŞ: Emin Çölaşan davetimi kabul eder gelirse, haliyle o da bizi Türkiye’ye davet edecek. Vatanımı görmek için bir fırsat daha çıkacak, yaşasın!

Bir bulimikten mektup var

DAMDAN
düşer gibi olacak ama pek de değinilmeyen bir konuda yazmanızı istiyorum: Bulimia. Ben bu dertten 13 yaşımdan beri müstaribim. Hem kendi hayatım hem de ailemin hayatı bulimia yüzünden rezil oldu. Tarifi olmayan şeyler yaşadık: Evde kabuslar, bağrışlar-çağrışlar, asla tutulamayan yeminler, Kuran’a el bastırmalar, tüm büyüklerden nasihat almalar... Annem sinir krizleri geçiriyordu: ‘Böyle bir şey benim kızımın başına nasıl gelebilir, ben ne günah işledim?’ Babam ültimatom veriyordu: ‘Eğer ölürsem sebebi sensin!’ Günlerce ağladım. Bir de ekonomik kriz vurunca bizi, artık her şeyin müssebbibi ben olmuştum: ‘Bereketimiz kalmadı. Yediğini çıkarıyorsun. Ne biçim çocuksun sen!’ Kilitli mutfak kapısı, her gün taramadan geçirilen bir oda, günlük hayatımızın ayrılmaz parçaları haline geldi. Bir genç kızın kendine güvenini, gözünün ferini kaybetmesine sebep olabilecek her şey şu son 8 yılda yaşandı...

Bu anlattıklarım, olayın içeriden görünen hali. Dışarıdan ise durum tamamen farklı: Sürekli bakımlı, hoş, alımlı görünmeye çalışmak, yaşadıklarını çaktırmamak için uğraşmak, arkadaşlarınla ilişki yürütmek için çabalamak... Ailem ‘Bu olay bir tek bizim başımıza geldi. Biz nerde yanlış yaptık?’ falan dediği dönemlerde birkaç kez gazetelerde bu konuyla ilgili insanların yaşadıklarını anlattıkları yazılar okumuştum. Bu hem benim kurtulma umudumu körüklemiş hem de aileme onların yalnız olmadığını göstermişti.

Ben şu anda 21 yaşındayım. Üniversitede son senem. Annem babam kafası çalışan insanlar. Ailecek okumuş etmiş kişileriz. İlgili bir ailem var. Bu olay her kesimden herkesin başına gelebilir, bunu anlatmaya çalışıyorum. Ben umulmadık bir anda ummadığım bir kişiden ummadığım bir ilgi ve alaka görerek bu durumumu atlattım artık diyebilirim. Ama etrafta özellikle küçük yaşlarda bu olayı yaşayan, bununla baş etmeye çalışan binlercesi var. Bulimik hikayeler çok iğrençtir, pislik içerir, kahreder insani, yardım alınmazsa (ben ne yazık ki psikolojik yardımların hiçbir faydasını görmedim, hem terapi hem ilaç hem de hipnoz her şeyi denedim) manen insanı öldürüyor. Sizden ricam bu konuya değinmeniz. En azından bu mail’i yayınlayabilirsiniz. Bulimikler size yazabilir...

HAMİŞ: Tabii ki bulimikler bana yazabilir. Selin Toktay ile bu konuda röportaj da yapmıştım. Anlatacaklarınızı dinlemeye her zaman hazırım...
Yazarın Tüm Yazıları