Düşman

ÖYLE bir memlekette yaşıyoruz ki...

Haberin Devamı

Okuma-yazma öğrendiğimiz andan itibaren okul sıralarında başlıyorlar beynimizi yıkamaya...
Dört tarafımız düşmanla çevrili, Yunanları şurada denize döktük, bilmem kimin kapılarını şöyle zorladık, şu diyarları nasıl topraklarımıza kattık hikâyeleriyle büyüyoruz.
Her yıl İstanbul’un fethini havai fişeklerle kutluyoruz.
500 küsur yıl evvel almışsın şehri, şehir sende, biraz ağırbaşlı ol, üstten takılma. Öyle değil mi?
*
Dünyanın geri kalanı bizim düşmanımız. “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” sözü iliklerimize kadar işlemiş.
Farkında değiller onca nesli kompleks sahibi, kindar yaptıklarının.
Ya da farkındalar da...
Bilerek, isteyerek güdülüyorlar.
Kimse kusura bakmasın, bunun millet ve vatan sevgisi aşılamakla falan ilgisi yok. Bu tarz bir güdüleme bir millette, o milletin bireylerinde ancak davranış bozukluğuna yol açar.
*
Bu manzara bizim gerçekliğimiz olmuş.
Yetmez gibi son dönemde devlet eliyle bu ülkenin insanları birbirlerine kırdırılıyor, düşman ediliyor.
Tamam, millet içinde birbirini sevmeyen topluluklar hep vardı ve devlet her daim kendinden olmayanı ezdi.
Ama böylesine açıktan açığa kitleleri birbirine düşman etme çabası sanırım hiçbir zaman olmadı.
*
Son örnek malumunuz...
Başbakan Erdoğan, yardımcısı Bülent Arınç’ın siyaseti bırakma ihtimaline karşı, Meclis’te “Düşmanlarımızı sevindirmeyelim” diye duygu sömürüsünde bulundu.
Başbakan’ın kendinden olmayanları düşman gördüğünü Gezi direnişinin başlangıcından itibaren hissediyorduk.
Hakaretleri, aşağılamaları, “Bunlar benim gençliğim olamaz” çıkışları zaten bakışını ele vermişti.
Lakin hiçbir zaman “içeridekileri” düşman diye nitelememişti.
Yoksa dışarıdakiler konusunda dedikleri on yıllardır süregiden resmi söylemle paraleldi. Yani, “düşman” sözcüğünü ilk kez zikretmemişti.
Misal size, daha Başbakan olmadan 10 yıl evvel, 1993’te Rize’de yaptığı bir konuşmada düşmanlarımızı bir bir sıralıyordu:
“Milli Türk Talebe Birliği Gençlik kollarında talebeyken araştırdım. Baktım ki benim liderimi Amerika sevmiyor, baktım ki Batı sevmiyor, baktım ki Yahudi de sevmiyor. E düşmanın şahadeti en makbul şahadettir.”
Şunu da eklemişti:
“’Onlar sevmediğine göre benim sevmem gerekir’ dedim ve o gün bugündür bu mücadeleye beraber yürüyoruz ve yürüyeceğiz de.”
*
Yıllar içinde dış mihrak suçlamaları yetmedi...
Şimdi bir de bir kısım memleketlisi sırf kendi gibi düşünmüyor diye, sırf ona muhalefet ediyor diye, sırf onun politikalarını tasvip etmiyor diye düşmanı oldu.
Ve bu bakışını kürsüden koca bir ulusa iletmekte hiçbir sakınca görmüyor.
*
Başbakan hamaset edebiyatını milliyetçilik sınırlarından çıkardı, toplum içinde ciddi kırılmalara neden olacak bir noktaya taşıdı.
Oysa kin ve düşmanlık, bunları yönelttiklerinizi yaşatır, büyütür. Ve ortaya attığınız ateşte kaçınılmaz olarak siz de kavrulursunuz.
Ettiğiniz bedduanın karşıdakinden sonra dönüp sizi vurması gibi.
Bunu az biraz psikoloji okumuş herkes bilir.
*
İnsanların duygularına ket vuramazsınız, Başbakan’ın da...
Ama bir Başbakan çıkıp kinci hislerini ulusun huzurunda dillendiriyorsa...
İçerideki düşmanlıkların sorumluluğunu da üstlendiğini...
Hatta bayrak taşıyıcılığını yaptığını söylemek yanlış olmaz.

Yazarın Tüm Yazıları