Dubai’de sakin bir yılbaşı

Peru’da birlikteydik, Mardin’de de.

Mavi Yolculuk’a da birlikte gittik, Simi’ye de.

Hep aynı ekip. Bir sürü yerde beraberdik. İki yıl önce yılbaşını birlikte geçirdik. O zaman karnım burnumdaydı, evde karaoke oynadık, çok eğlendik. Bu yılbaşı da birlikteydik.

Onlar kalktılar, Dubai’ye geldiler.

***

Evde hummalı bir hazırlık.

Önce bahçe.

Bahçedeki her şey yeniden boyanıyor, vernikleniyor.

ACE’ye gidiyoruz Necla ile fırça, boya ve vernik alıyoruz. Ortadaki ahşap masayı, sandalyeleri, üzeri yastıklarla dolu o L şeklindeki divanın kenarları, şezlongları boyuyoruz. Yepyeni oluyorlar.

En komiği, Alya’nın da elinde bir boya fırçası var, bir oraya saldırıyor, bir buraya. Kurtulmak için onun önüne de kendi küçük sandalyesini koyuyoruz: "Sen de bunu boya!"

Bu hazırlık faslı bile, hoş bir heyecan yaratıyor. Listeler havada uçuşuyor. Yapılanların yanına çentik atılıyor. Sadece boyama eylemiyle yetinmiyoruz tabii. Bahçedeki yastık yüzlerini de değiştiriyoruz. Seradan yeni bitkiler alıp ekiyoruz. Yeni çiçekler, yeni heyecanlar, yeni güzellikler. Erkek sakalı gibi uzamış çimler, bir güzel biçiliyor. Havada mis gibi bir çim kokusu. Araba yıkanıyor. Rüzgar gülleri, şamdanlar, mumlar kontrol ediliyor.

Bir de evin içi var tabii.

Marş marş İKEA.

Yaşasın, beyaz çarşaf takımları indirimde! En sevdiğim şey. Ben taktım beyaz çarşafa. Geceleri sadece çarşaflar değil, insanın üzerindeki her şey beyaz olmalı.

Uyurken görüntü bembeyaz olmalı...

***

İşte 2007’ye bu ekiple girdik.

Eğlendik, dinlendik, bol bol tembellik ettik, bir oraya bir buraya devrildik, en çok da yedik!

Sabahları upuzun bir masada gürültülü bir kahvaltı. En hoşuma giden görüntülerden. Erkenden kalkıyorum, hazırlıyorum. Evin erkeği de, ekmek alıp geliyor, sıcak olması tercihimiz. Her şey ama her şey var masada. Yemesek bile, olmalı. Zaten ipin ucunu da kaçırıyoruz...

Evin içinde, çığlıklar ata ata saklambaç oynuyoruz...

Alya, bahçeye açılan kapının tül perdesine sarınıyor, aklınca gelin oluyor, bize doğru yürüyor, "Alya gelin olduuuu!" diye kahkahalarla gülüyoruz...

Ya da onunla, yastıkların üzerinde Barney seyrediyoruz...

Yılbaşı ağacının altında, hediyeler birikiyor. Alya’nın tabii içi gidiyor, ne var acaba paketlerde? Zaten bütün muzurluklarını yaptı, paketleri kaçırdı, açtı, biz geri paketledik. Önce yılbaşı süslerini, sonra ağacın tamamını devirdi. Ortada devirecek bir şey kalmayınca da, içi rahat etti...

Kahvaltından sonra bahçe...

Dubai mevsimine göre soğuk, 20 derece. Altında şort, üstünde kazak oluyor. Ama güneşli. Miskin miskin bahçedeki sedire yayılıyoruz, sohbet ediyoruz. Ben öyle diyeyim siz anlayın, biraz dedikodu yapıyoruz! Fark ediyorum ki, konuştuğumuz esas olarak 3 şey var: 1-Yemek, 2- Seks ve ilişkiler, 3- Gidilecek, gezilecek, keşfedilecek enteresan yerler.

Daha doğrusu, en ilgiyle dinlenilen mevzular bunlar, haliyle başka bir şey konuşmaya fırsat kalmıyor. Sonra, sonra, sonra birlikte mangal yapıyoruz. Birkaç saat oldu yemek yemeyeli, olmaz ama!.. Mangalı yapmaya başlarken, aynı zamanda içmeye de başlıyoruz. Erkekler pirzolaların başında, kadınlar salataların. Ufff nasıl güzel kokular bütün evi sarıyor. Ve sonra, yine sofraya kuruluyoruz. Alya da, mama sandalyesiyle baş köşeye. Elindeki pirzolasıyla, fotoğrafçılara poz veriyor...

Ben ve sevgilim "brownie" yapıyoruz, pardon yarışa giriyoruz, kiminki daha lezzetli olacak diye. Ama kıran kırana. Acımasız. Torpil morpil yok. Misafirlerimize tattırıyoruz. Böyle saçmalıklar, çocuksu oyunlar... Bu arada söylemeden etmeyeyim, ben kazanıyorum, onun kıvamı, benimkinin tadı iyiydi...

Alya hediye üstüne hediye açıyor ve şımardıkça şımarıyor.

Nasıl mutluydu anlatamam.

Biz de öyle.

***

Yaşım ilerledikçe, dostluğun önemi kavrıyorum.

Dostluk da, sevgililik kadar önemli ve değerliymiş.

Uzun lafın kısası, bu son bayram ve yılbaşı tatilinde şu noktaya geldik: "9-10 kişi toplanalım, büyükçe bir arazi alalım, hepimiz birer ev yaptıralım. Bahçeli mahçeli. Hep birlikte yaşayalım. Ortak yaşam alanlarımız olsun ama herkesin kendi evi de olsun. Hep birlikte güzel güzel yaşlanalım..."

Konuştuk, yedik.

Konuştuk, yedik.

Sonra iş bir ara "Yedik, konuştuk"a dönüştü.

Tahmin edeceğiniz gibi, şu anda hepimiz ölümüne rejimdeyiz!
Yazarın Tüm Yazıları