Dizilerin hayata etkileri

Dizilerin sadece günün modasına ya da günlük konuşmalara etkisi olduğunu sanıyorsanız, çok yanılıyorsunuz. Geçen de konuştuk ya, artık dizi izleyen her insan her türlü ortamda fon müziği bekler oldu diye.

Diyelim ki, biriyle gerginlik yaşıyorsunuz, ortamdaki elektrik had safhada. Şöyle bol kemanlı, bol gıygıylı bir nağme hoş olmaz mıydı. Bence olurdu.
Hatta bazen kalabalık ortamlarda manasız sessizlikler olur ya, birinin “Ayy kız doğdu” demesine mahal vermeden dört bir koldan girse o keman...
Kimse o tuhaf sessizliğin gerginliğini yaşamak zorunda kalmazdı. İşte bunları düşünerek, her türlü muhabbete uygun playlist’ler hazırladım kendime. Hepsi de aynı dizi müzikleri gibi.
Mesela çok gergin bir ortam varsa ve daha da germek istiyorsam hızlı ve bol kemanlı-orkestra destekli; dikkatlerin üzerimde olmasını istediğim bir zamanda üç kemanlı-orta hızda, dramatik anlarda ise tek kemanla müthiş etkiler yaratacağım süper şarkılar hazırladım.
Takıyorum teybe, çalıyorum. Size de tavsiye ediyorum.

Son zamanlarda takip ettiği diziler sayesinde cama yüzünü, konuştuğun kişiye sırtını verme hissiyatım da coşmuş durumda. Bu taktiği ilk Cesur ve Güzel’deki Brooke’tan öğrenmiştim. Yüzünü cama vere vere, sırtını Ridge’e, Eric’e döne döne Forrester malikanesini hakimiyeti altına almıştı yemin ediyorum. Hürrem bile yapamadı onun yaptığını. Bakınız hâlâ ağlıyor zavallıcak, çocuğa meme veremedim diye. Az sırt döndüğü için oluyor bunlar hep. Dönüverseydi Valide Sultan’a, bakın neler oluyordu. Bana kalırsa bu taktiği derhal uygulamalı.
Ha, ben de uyguluyorum bu arada, nefis oluyor. Sıkıntılı bir ortam oldu mu, hop, hemen camın yanına gidiyor, dönüyorum sırtımı. Ne dert kalıyor, ne tasa.

Muhteşem Yüzyıl’dan sonra, “lülenin gücü”ne de inanmaya başladım.
Aslında biraz daha geriye gitmem lazım. Lülenin gücüne inanmam, Victoria’s Secret defileleriyle başladı. O defilelerde de bir tane düz saçlı uzunbacak göremezsiniz mesela. Hepsinin saçında bir lüle, bir hacim.
Hacimli saçta keramet var arkadaş. Bundan böyle maşadır benim en yakın dostum.
Saçınız yeterince uzun değilse, postiş desteği alabilirsiniz. Saçlar bele kadar gelmeli, lüle yapınca nispeten kısalacak çünkü. Orta uzunlukta saçı lüle yapmaya kalkarsanız, XIV. Louis’ye dönersiniz.

Lülenin gücüne inandığım gibi, “Pinokyo ağzı”nın gücüne de inanıyorum.
Bu modeli de anlatmak çok zor ha. Bir deneyeyim bakalım.
Şimdi efendim, önce aklınıza Çocuklar Duymasın’da Pınar Altuğ’u ya da Nuri’deki Meltem Cumbul’u getirin.
Bu arkadaşların, karşılarındaki koca olacak adamlara sinirlendiklerini düşünün. Böyle bir yandan kontrollü, bir yandan laf sokmalı bir tartışmaya girmişler diyelim. Hah, işte tam o anda ağzın aldığı o şekil, Pinokyo ağzıdır. Böyle alt dudak “Yaaani, sana inanmıyorum” cümlesini kurduğu andaki mimiklerle aşağı doğru çekilirken, gözler yuvarlanır. Bir güzel öflenir. Bu da işe yarıyor vallahi.

Ya erkekler?

Polisiye dizilerdeki “pejmürde ama kendine güvenli” insan modeli hoş bir seçenek. “Serseriyim ama dürüst bir insanım” kanalından bütün genç kızların sevgilisi olabilirsiniz.

Tabii erkeklerde “burun deliği gücü”nü de atlamamak lazım. Bakınız Kenan İmirzalıoğlu, burun deliklerini açıp açıp kapayarak bir efsane yarattı. Yöntemimiz basit efendim. Bir konuşma yaparken tansiyon yükseldi mi, hop, açacaksınız burun deliklerinizi. Aç-kapa-aç-kapa, tüm konuşmaları doğru tonlamalarla birlikte, böyle yapacaksınız. Bakınız nasıl da etkileniyor insanlar.

Az ve öz konuşmanız lazım. Öyle lak-lak yapacak zaman yok. Ennn gergin ortamda, hatta ölüm tehlikesi altında iken bile karşınızdakine “hayat dersi” verecek 4 kelimelik bir cümle kurma becerisine sahip olacaksınız. Lüzumlu cümleler için atasözleri ve deyimler sözlüğü okuyunuz.
Yazarın Tüm Yazıları