diren #oturanadam

“Türkler dans edip eğlenmeyi bilmiyor, gece fazla kasıyor” klişelerini bolca duymuşsunuzdur. Nedenini buldum: Ne yapsın İstanbul gecelerinin Ahvadcan’ı? Yavrucağın genlerinde var, oturmak istiyor içgüdüsel olarak!

Haberin Devamı

Her şeyi tartışırım, tuhaflığımızı, dünyayı kendimize hayran bırakacak özgünlüğümüzü tartışmam. Mesela başka ülkelerde ‘yürümek’; bizde ‘durmak’ eylem... Gece hayatımız farklı mı sanıyorsunuz? #duranadam’ın eğlencede de bir karşılığı var bence: #oturanadam. En az ilki kadar kendi koşullarından doğmuş, buralı ve bizden.
Hani Romalılar uzanıp yattığı yerden bir elinde şarap, diğer elinde ağzına sarkıttığı üzüm salkımıyla katılır ya eğlenceye... Bizim de eğlenirken karakteristiğimiz oturmak. Bu milletin gece eğlenirken başını sokacak mutlu bir masa kaygısı var. Geçtim masayı, bir kuru
stand uğruna Ya Rab, ne güneşler batıyor. Gastronoyak derecesinde masa ve oturmakla kafayı bozmuş gibiyiz. Düğünlerde bile ilk kapışma kimin hangi masaya oturacağıyla ilgili. Gazino kültürümüz de masa takıntısı üzerine kurulu.
T sahneyi icat etmiş, sanatçıyı fazladan yürüterek hem ön masaya taleplerini karşılayıp hem de daha fazla faça (ön) masa satan bir işletmecilik
dehasının ahvadıyız.
“Türkler dans edip eğlenmiyor, gece fazla kasıyor” klişelerini bolca duymuşsunuzdur. Nedeni açık değil mi? Ne yapsın Ahvadcan? Yavrucağın genlerinde var, ayakta kalıp dans etmek değil, oturacak yer arıyor içgüdüsel olarak.
Lounge kültürü de boşuna tutmadı Türkiye’de. Bir alaturkalık, hatta mümkünse popoları lounge’lama kültürü var bizde. Yoksa ismi ‘Göz Lounge’ olan bir yer nasıl popüler olur? Yan komşusu ne olsun? Sakatat Bar?
Supper Club Türkiye’de neden bir türlü oturmadı zannediyorsunuz?
Çünkü yatıyorsun.
Söyledik ya o, Romalıların eğlence anlaşıyı. Türklerinki oturmalı olacak. Biz dört arkadaş mekâna girdiğimizde ‘dört kişilik’ masa sorarız. Öyle dördümüz bara dizilecek cool’lukta adamlar değiliz. Dizilsek sohbet edemeyiz. İki kişi birbirini görse, diğer iki kişinin görüş açısını keser; hepimiz birbirimizi görmeye çalışırken penguenler gibi bir öne bir yana sallana sallana yayık ayranı gibi oluruz. İstanbul delikanlısı oturacak arkadaş. Nokta.
İş o halde ki, bizde masalar, masa olmaktan çıkmış; kişileşmiş, bireyleri ezmiş durumda. Bizim için yan tarafta eğlenen grup yoktur. Kim oldukları önemli değildir. ‘Yan masa’dan gelir ikram meyve tabakları...

Haberin Devamı

Levent Yüksel seyirciyi niye tokatladı?

Haberin Devamı

Geçen hafta Sezen Aksu’nun konserindeyiz. Sezen; inciler, siyahlar, Allah verdiğince yırtmaç, uçuşan saçlar, her zamanki gibi üzerine püskürtülen sahne dumanları arasında bir Sümer Tanrıçası gibi. Efsaneye göre tanrıçanın şarkıları büyülüymüş ve şarkı söylemeye başladığında dinleyen halkı etkisi altına alırmış. Neyse... Peki bunca mitolojik bir sahne karşısında biz n’apıyoruz? Yine ‘oturuyoruz’.
Bu kez mevzu, gazino nostaljisi; Bi Büyük Fest. Küçükçiftlik, şehrin en çifte kavrulmuş mevsiminde açıkhava gazinosuna çevrildi. Tıkır tıkır işleyen bir sistem kurmuşlar. 1500 kişilik açıkhava gazinosunda aksayan hiçbir şey yok; numaralı masaların üstünde mavi tiril örtüler, rakınız, mezeleriniz hazırlanmış, feneriniz yakılmış... Hürriyet Dünyası insanları olmak üzere Can Bonomo, Mehmet Turgut, Seyyal Taner, Meltem Cumbul, herkes; Sezen’e aşkına, yakınlığına ve bütçesine göre ön masadakilerden arkadakilere doğru yerini almış. Gazinonun üç duvarına
İstanbul görüntüleri yansıtılıyor, siz müziğinizi dinlerken sağınızdan vapur geçiyor, solunuzdan martı uçuyor.
Her şey çok güzel ama seyircide bir kımıl kımıllık, bir rahatsızlık var. Mesele, oturmalı gazino düzenine konser sahnesi kurmaları. Gazino var, sanatçı yok. Var da uzakta.... Gerçi Sezen Aksu bir ara aşağı indi. Bir Lana Del Ray kadar olmasa da, en az yedi şiddetinde tebaasıyla kucaklaştı, hasret giderdi ama olmadı, olamadı, kimseleri kesmedi yani.
Bakmayın siz gecenin açılışını yapan Levent Yüksel’in daha eğlencenin başında seyirciyi tokatladığına:
“Siz bu akşam pek kıvamda değilsiniz. Umarım ilerleyen saatlerde açılırsınız...” minvalinde laflar etti. Demek ki neymiş sevgili Levent Yüksel? Durup dururken yürüyemiyor, rahatça oturmadan kalkıp oynayamıyormuşuz...

Haberin Devamı

Haftanın tabağı

Kapoor’un ‘Günaydın’ adlı eserinden yola çıkarak yapılmış parfe.

Anish Kapoor tabağı

Bu hafta sanat kıvamı yüksek, tasarım baharatı bol, denemesi deneyimsel bir tabağımız var: Müzedechanga’da Anish Kapoor tabağı. Bir süredir ‘Heykelsi Tatlar’ adıyla sanat gündemiyle eşleşmeli yemekler hazırlayan Changacılar, bu kez Kapoor’un şehrimizi şereflendirmesi şerefine 150 TL’lik bir mönü hazırladı. Bu da tatlısı. (212) 323 09 01

İstanbul’da yaşıyorsunuz peki bunları biliyor musunuz?

- Şişhane’nin yüksek uçan kuşu Bird’ün sezona merhaba dediğini... Bu sezon mönüsünü Vietnam lezzetleri, DJ keyiflerinin yanına Mixer Arts’la birlikte sanatsal dokunuşlar ekleyeceğini... (212) 245 70 85
- Raflara bol köpüklü buz gibi bir kitap düştüğünü... Gusto Yayın Yönetmeni Mehmet Yalçın’ın viski ve şarap kitaplarından sonra ‘A’dan Z’ye Bira’ adlı kitabında tam 40 bin ayrı
birayı incelediğini... 30 TL.
- Kumbaracı Yokuşu’nun
‘yükselmeye’ devam ettiğini, son olarak ‘Balkon Sefası’ adında yeni bir tasarım mağazası ve kafe açıldığını... Geçen hafta şortlu bir turist oturdu diye civar sakinlerinden “bizim çoluğumuz çocuğumuz” var uyarısı geldiğini...
- Martı İstanbul Oteli’ndeki Brass restoranda bu ayın Nar ayı ilan edildiğini... ‘Narlı Lezzetler’ mönüsünde; nar ekşili ızgara kuzu bonfilesinden çıtır kabak dilimleri arasında narlı ceviz kremine yemekler olduğunu... www.martiistanbulhotel.com

Yazarın Tüm Yazıları