Dini, imanı

PERŞEMBE günü belirttiğim gibi, ABD veya İsrail savaş pahasına İran’ın nükleer güç olmasına asla izin vermeyecekler ama, yine de farzedelim ki böyle bir şey gerçekleşti.

Pekii, bu takdirde, bizdeki bazı aklıevvellerin güle oynaya sevinerek öne sürdüğü gibi, Tahran’ın elindeki çekirdek silahı "Müslüman bomba" (!) diye mi nitelemek gerekecek?

Fesüphanallah!

* * *

EVET fesüphanallah, çünkü en birincisi olarak, zaten hanidir ve hanidir nükleer silaha sahip olan bir Pakistan artık "Müslüman" addedilmiyor mu? Din mi değiştirdi?

Başkentinin adı bile İslamabad, bu ülke bizim ruhumuz duymadan "káfir" mi oldu?

Ama aslında, yukarıdaki "imani mantık"ın bizzat kendisi dahi bir deli zırvasıdır!

Eğer böylesine ilkel tanımlamalardan yola çıkarsak, din ne kelime, işi artık "mezhebi bomba"lara (!) vardırmak gerekir.

* * *

NİTEKİM, mezhebi gibi her birinin meşrebi de ayrı, o halde ABD ve İngiltere’nin atom silahlarına Anglikan; Rusya’nınkine Ortodoks; Fransa’nınkine Katolik; Hindistan’ınkine Budist; Çin’inkine Konfüçyanist; İsrail’inkine Hassidim ve Pakistan’ınkine de Sünni diyelim.

Bu durumda hiç tereddütsüz, İran da aynı silaha sahip olduğu takdirde "Şii bomba" diye sıfatlandırma yapmamız gerekir. Yoksa, 12. İmam indinde büyük günaha girmiş oluruz.

Dolayısıyla, hadi buyrun bakalım, Japonya’nın da üretmesi durumunda Şintoist; veya belli mi olur, fi kazá Papunezya dahi uranyumu "uysallaştırırsa" (!), artık "yamyam putperest" bombalardan söz edeceğiz. Dünya jeostratejisini "imani temel"de (!) çizeceğiz.

İş Zerdüştilere ve Şamanistlere kalır ki, oldu olacak bari Eski Ahid’i cüz cüz çevirelim ve orada hangi kavim zikredilmişse, hepsinin atom silahıyla donanması hakkını savunalım.

Fakat kazın ayağı hiç mi hiç öyle değil !

* * *

DEĞİL, zira her şeyden önce, bizim "İslami kesim"deki (!) "Müslüman bombası" yandaşlarına ve láfta onlara düşman gözükseler bile aslında ikiz kardeşlerini oluşturan "laik ulusalcı" kesimdeki "Üçüncü Dünya bombası" şakşakçılarına şunu hatırlatmak gerekiyor.

Kesinkes biline, beyinlere gire ve satırlara yazıla ki, nükleer silah üretimini yasaklayan "NPT" antlaşmasının altında İran’ın da kapı gibi imzası vardır!

Humeyni rejimi ertesinde de Acem Devleti yukarıdaki sözleşmeden çekilmemiştir.

Fakat buna karşılık, daha sonra atom silahına sahip olacak olan İsrail, Hindistan ve Pakistan en baştan itibaren dobra dobra davranmış ve açık kart oynamışlardır.

Bunlardan hiç biri o "NPT" antlaşmasını onaylamamıştır. Metinde imzalaları yoktur.

Dolayısıyla, Tel Aviv, Yeni Delhi ve İslamabad hukuken "meşrû" zemindedir.

BM camiası üç ülkeye de gözünün üstünde kaşın var demek hakkına sahip değildir.

* * *

OYSA Tahran, yukarıdaki yükümlüğe rağmen sonradan "yan çizme" yolunu seçti.

Zaten de şu an mevcut olan çok vahim ve çok ciddi kriz bundan kaynaklanıyor.

Çünkü o Tahran, "Uluslarası Atom Enerjisi Örgütü"ne tesisleri "ániden denetim" hakkıyla donatan ve söz konusu "NPT"ye eklenen protokolu hiç durmadan yokuşa sürüyor.

Bunun "halt gizlemek" amacıyla yapıldığını görmemek için ise kör olmak gerekir.

Yahut, bizim bazı beyinlerinki gibi, ölümcül silahları "İslami - İsevi - Yahudi" veya "emperyalist - anti emperyalist" diye ayrıştıran sakat zihniyetlere sahip olmak gerekiyor.

Peki, elma ve armutları kasten karıştıran; ya "din", ya "mazlûm" edebiyatı döktüren bu zevat, atom gücü olmuş bir İran’la dinimizin ve imanımızın gevreyeceğini göremiyor mu?

Tabii ki göremiyor ve niçin göremediğinin cevabını salı günkü yazıma bırakıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları