Derviş'in bankacılık sınavı

DEVLET Bakanı Kemal Derviş, bankacılık sistemini konu alan yeni düzenlemenin ‘‘kurtarma yasası’’ olarak nitelendirilmesinden rahatsız.

Derviş, bu metnin ‘‘kurtarma’’ değil, ‘‘güçlendirme yasası’’ olarak görülmesi ve bu şekilde tanımlanmasını istiyor.

Belli ki, başının ağrıyacağını biliyor. Daha doğrusu, özel çıkarları doğrudan ilgilendirdiği için, kendisini dalgalı suların içine sürükleyeceğini...

Vergi mükelleflerinin bu düzenlemeden duydukları rahatsızlığı, özel bankalara kamu kaynağı aktarılmasının toplumu ‘‘germekte’’ olduğunu fark etmemesi düşünülemez.

Kendisi açısından bir de şu gariplik var: Derviş'in Türk bankacılık sisteminin bugünkü sorunlu hale gelmesiyle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yok.

Derviş, 1990'lı yıllarda Dünya Bankası'ndaki görevi sırasında Türkiye'deki bankacılık sektörünün o tarihlerde göklere çıkartılan ‘‘parlak başarılarını’’ Washington'dan muhtemelen ilgi ile izliyordu.

Türkiye'de göreve çağrıldığında, göz kamaştıran parlaklığın aslında bir yanılsamadan ibaret olduğunu da anlamış olmalıydı.

Şimdi, Türkiye'deki siyasi sistemin 1990'lı yıllarda önüne gelene banka açma izni vermesinin, denetimsizliğin, kuralsızlığın kangren haline getirdiği sorunlu bir alanı düzeltme misyonunu üstlenmiş durumda.

Özetle, tehlikeli bir işe girişiyor. Burada yol alırken atacağı her adım, kendisinin bugüne dek titizlikle koruduğu çizgisinin gölgelenmesine yol açabilir.

* * *

Önceki gece TRT'deki programda verdiği örneklerden hareket edersek, Derviş, bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğu konusunda ikna edici tezler getiriyor.

Dünyanın pek çok ülkesinden verdiği emsaller, düzenlemenin Türkiye'ye özgü bir ilk olmadığını gösteriyor.

Bankacılık sistemi ıslah edilmediği, kurallar ve ekonomik rasyoneller üzerinde hareket eden bir sektör haline getirilmediği sürece, Türk ekonomisinin de düzlüğe çıkarılabilmesinin güçlüğü ortada.

Sorun, kamu otoritesinin bu büyük operasyonu objektif, herkese eşit mesafede duran ve vergi mükelleflerinin haklarını özel çıkarların üzerinde tutan bir çerçeve içinde yapıp yapamayacağı sorusunda beliriyor.

Örneğin, kamu otoritesinin bu operasyonda iyi niyetli olup da kriz nedeniyle sıkışan bankalarla, kötü niyetle hareket etmiş olan bankalar arasında ne ölçüde ayırım gözetebileceği hususunda şimdiden ciddi tereddütler vardır.

Bir soru daha: Türk siyaset sınıfının malum ‘‘koruyucu, kollayıcı’’ kollarının bu operasyona müdahil olması önlenebilecek midir?

Olmazsa olmaz koşul, düzenlemenin herkesin üzerinde mutabık kalacağı objektif ölçütler üzerinden ve kamuoyu denetimine açık bir şeffaflık içinde yürütülebilmesidir.

Tabii, bu koşulların karşılanması kamuoyu açısından sorunu çözmeyecek, olsa olsa tepkinin aşağı çekilmesine yardımcı olacaktır.
Yazarın Tüm Yazıları