Demokrasi Cumhuriyeti

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Üç çeyrek asır gibi sembolik bir dönemece tekabül ettiği için Cumhuriyet'imizin 75'inci yıldönümünü bugün özel anlamda kutlamaktayız ki, 1923'den günümüze uzanan süre bu Cumhuriyet'i serinkanlı biçimde değerlendirmek için yeterlidir.

Yetmiş beş yıl ülkelerin hayatında en azından reşitlik çağı demektir.

Dolayısıyla, şu sıralar önümüze bir ikilemmiş gibi konulan cumhuriyet - demokrasi ilişkisini doğru tahlil etmek ve ‘cumhuriyetçi’ lafazanlıkla demokrasiyi iğfale çalışan cazgırlara pabuç bırakmamak gerekmektedir.

* * *

YUKARIDAKİ tahlilin çok önemli ipucu, TBMM VII. dönemi 3'cü yıl açış konuşmasında ve 31 Kasım 1945 günü İsmet İnönü'nün yaptığı ve, ‘Demokratik karakter Cumhuriyet devrinde prensip olarak muhafaza olunmuştur. Diktatörlük prensip olarak hiçbir zaman kabul olunmadıktan başka, zararlı ve Türk milletine yakışmaz olarak daima itham görmüştür’ diyen konuşmasında vardır.

İnönü'nün bu saptaması, velev ki kendisi o sıralar ‘Milli Şef’ sıfatıyla anılsa dahi öz itibariyle doğrudur. ‘Prensip olarak’ gerçeği yansıtmaktadır.

Zira her şeyden önce, 1923 Cumhuriyet'imiz ‘aydınlanma düşüncesi’nin doğal uzantısıdır. Demokrasi ise bu düşüncenin ruhi temeli ve ilkesel hedefidir.

Diğer taraftan, hem ümmet bir imparatorluktan modern ulus - devlete geçiş ihtilalinin zorunluluklarından, hem de dün vurguladığım yirmili- otuzlu yıllar dünya konjonktürünün dinamiklerinden dolayı ön Cumhuriyet döneminde otoriter karakterin tayin edici olduğu kesinlik taşısa bile Büyük Mustafa Kemal'in yine ‘prensip tercihinin’ demokrasiye yöneldiği yönünde sayısız kanıt mevcuttur.

O Mustafa Kemal ki, Terakkiperver Fırka'nın kapatılmasından altı yıl sonra ‘bugünkü manzaramız aşağı yukarı bir ‘dictature'dür' diyerek Serbest Fırka' nın kurulmasına bizzat önayak olmuştur ve siyasi plandaki çoğulcu rejim arayışını, ‘ben millete miras olarak bir istibdat müessesi bırakmak ve tarihe o suretle geçmek istemiyorum' ifadesiyle ayan beyan ortaya koymuştur.

O Mustafa Kemal ki, ‘Balkan Antantı'ndan Londra ve Paris'le yakınlaşmaya kadar dış politikayı ‘demokrasi cephesi' eksenine oturtmuştur ve Berlin, Roma, Moskova, bu totaliter başkentlerle ancak ‘realpolitik' ilişki sürdürmüştür.

O Mustafa Kemal ki, 1929 kriziyle rota metazori değişecek olsa bile daha 1923 İzmir İktisat Kongresi'nde yaptığı konuşmada ‘... ecnebi sermayeye lazım gelen teminatı vermeye her zaman hazırız ve şayan-ı arzudur ki ecnebi sermaye bizim sayimize inzimam etsin' diyerek Yeni Türkiye'nin demokrasilerin ekonomik liberalizmini seçtiği işaretini vermiştir.

Dolayısıyla, pratik uygulamalarıyla çelişse dahi, düşünce temeli ve proje hedefi itibariyle Cumhuriyet'imizin esas teorik niyeti demokrasi olmuştur.

* * *

FAKAT yukarıdaki olgu bugün 75'inci yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyet'in tüm uygulamalarını şimdi de onaylayacağımız anlamına gelmez. Gelmemelidir de...

Bunun tersini öne sürmek ve yirmili ve otuzlu yılların projeksiyonunu üç çeyrek asır sonra da aynen talep etmek, bir evrimsel fikir sistematiği olan ‘aydınlanma düşüncesi'ne, dolayısıyla bizzat Cumhuriyet'in ruhuna aykırıdır.

Devrim dinamiğinde yeşeren ‘ışıklı despotizm'; 19'uncu asır pozitivizminden kaynaklanan Jakoben laisizm; Peker'in formülleştirdiği ve utangaç bir faşizm öngören ‘inkılap teorisi'; tamamen bilimdışı ve ırkçı içerikli Türk Tarih Tezi türünden pratikler ve ideolojiler o dönemde açıklanabilir, anlaşılabilir hatta benimsenebilir olsa dahi günümüz Türkiye'sine perspektif çizemez.

21'inci yüzyıl dünyasında ‘cumhuriyetçilik' adına demokrasi iteklenemez.

Dolayısıyla, bugün 75'inci yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyet ‘cumhuriyetçi' lafazanlıkla demokrasiyi tırpanlamaya çalışan cazgırların tekelinde değildir.

1998 Türkiye'sinde 1923 Cumhuriyet'imizi benimsemek, en önce, o Cumhuriyet'in hedef, niyet ve prensipini oluşturan demokrasiyi sahiplenmektir.



Yazarın Tüm Yazıları