Cüneyt Ülsever: Genelkurmay'ın çıkışı yanlıştır!

Cüneyt ÜLSEVER
Haberin Devamı

KİM ne derse desin, Genelkurmay'ın Sayın Taha Akyol'a cevap hakkını kullanması yanlış olmuştur. Şayet, bu ülke oyununu demokrasiden yana oynuyorsa; demokrat bir ülkede atama yolu ile görev yapan asker, kendisine amir olacak kişinin, hele hele seçim ile başa gelecekse, ‘‘nitelikleri’’ hakkında dahi kelam etmez.

Türkiye, aday olduğu AB tarafından, ‘‘TSK'nın siyasete karışması’’ nedeni ile eleştiriliyor. Bu durumu düzeltmemiz isteniyor. Bu itiraza da kimse prensip açısından ‘‘yanlıştır’’ diyemiyor.

Türkiye AB'ye üye olmak zorunda değil, hiç kimse bunu dayatamaz. Ancak, bir ‘‘oyun’’ tercih edilmiş ise; ya bu oyun genel kabul gören kuralları ile oynanır, ya da Türkiye pekala ‘‘Ben bu oyunda yokum’’ deyiverir.

Ama, ‘‘Hem gönlüm oynaşta, hem gözüm cennette’’ diye ortalık yerde dolaşılmaz.

TSK'nın Demirel için yapılması planlanan Anayasa değişikliği sırasında, onun adına çığırtkanlık yapanların tüm tepinmelerine rağmen; tavırsız kalması çok olgun bir hareket idi. Nitekim, esasında doğal ama maalesef ülkemiz açısından olgun bu tavrı takdir ettiğimi bu köşede yazmıştım. Şimdi yapılan çıkış, hele hele bazı kişiler ile yollanan ‘‘mesajlar’’ çok seçmeli sınavlardaki gibi ‘‘Bir yanlış bir doğruyu götürür’’ prensibine yenik düşmüştür.

Denmektedir ki, ‘‘TSK isim zikretmemiş, nitelik vaaz etmiştir.’’ Bu durumu hafifletici bir neden olarak kullanmak isteyenler var. Vaaz edilen nitelikler zaten malum nitelikler! Bu ülkede kime sorsanız, aynı nitelikleri sıralayacaktır. Bilineni ilan ettiğiniz zaman, hele hele bunu Türkiye'de TSK yaparsa, elin oğlu, malum nitelikleri sakız gibi istediği yere çekmeye başlıyor.

* * *

Nitekim, bazıları da ‘‘TSK kimi istediğini değil ama kimi istemediğini işaret ediyor’’ diyorlar. TSK'nın gerçek talebi ne olursa olsun, istenmeyen adam olarak da Sayın Mesut Yılmaz işaret ediliyor. Bu durum açıkça yazılmasa dahi, ‘‘durumu’’ millet bu şekilde anladı ve bunu da Sayın Bülent Ecevit'in işine gelen bir gelişme olarak nitelendirdi. ‘‘Hayır, böyle olmadı’’ diyenler bir zahmet millete başvursunlar!

Mesut Yılmaz bu makama layık bulunmayabilinir; görüştüğüm sade insanlar bu konuda çok ısrarlı tavır koyuyorlar. Nerede ise millet nezdinde hiç destekçisi yok! Ancak, buna karar verecek olan Yüce Meclis'tir. Lütfen, kimse milli iradeye karışmasın.

13 Nisan 2000 günü yazdığım yazıda cumhurbaşkanı adaylarının Meclis dışından olmaması gerektiğini vurgularken, bir prensipten değil, konjoktürden dem vuruyordum. Projektörler Meclis dışına kaydığı andan itibaren, ülkenin hassas yarası itibarıyla gündeme ‘‘hurafeler’’ tartışmasının gelmesi kaçınılmaz bir olgu haline gelecek; bundan da hem ülke, hem de seçilecek şahıs yara alacaktır. Aday sivil kökenli olsa dahi. Zira ülkemizde, mecazi anlamı ile, ‘‘asker kafalı’’ insanların illa asker kökenli olması gerekmiyor. Bu garip ülkede tamamen sivil düşünen askerler olduğu gibi asker gibi düşünen sivillerden de geçilmiyor. Hatta onlar aba altından sopa gösterip, başkasının kaşığı ile sofraya oturmaya bayılıyorlar. Bu dönem Meclis içinden ‘‘aday’’ bulmak özel bir anlam taşımaktadır.

Hiçbir ülke kendi kendisini yaralamaz!

Hem ülke içinde vatandaş, hem ülke dışında dost ve düşman ülkeler Türkiye'nin kimi değil, nasıl cumhurbaşkanı seçeceğini dört gözle takip ediyorlar. Türkiye, 5 Nisan'da önemli bir eşiği atladıktan sonra; şimdi de doğrudan ‘‘değişimi’’ talep edip etmediğini oylayacak! Bu açıdan TBMM'ye tarihi bir görev düşüyor. Bakalım Meclis kendi erkine sahip çıkabilecek mi?

Lütfen, kimse bu ülkenin ‘‘tarihi şartlarından’’ bahsetmesin; görülmüş rüyalara, bakılmış fallara itibar etmesin.

Değişim talebi bizzat ‘‘tarihi şartları’’ değiştirme mücadelesi değil mi?

Bu millet ‘‘himayeye muhtaç mı, değil mi’’ işte esas sorun budur!

Yazarın Tüm Yazıları