Cumhuriyetçi refleks

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

1789 Devrimi'nin fikri mirası ve etik geleneğidir, sağda da olsalar solda da olsalar Fransız siyasi kurumları şu veya bu şekilde ‘‘özgürlük, eşitlik, kardeşlik’’ ilkelerine ters düşen tehlikeler önünde birleşirler.

Böylesine durumlarda kendi aralarındaki görüş ayrılıklarını ikinci plana iterler ve örneğin teokrasiyi, örneğin ırkçılığı, örneğin kralcılığı savunan politik akımlara karşı ortak tutum alırlar. Asgari paydalarda bütünleşirler.

Belki seçim öncesi cephe kurarlar, belki sandık sonrası ittifak yaparlar.

Fakat yukarıdaki ‘‘veba’’larla uyuşmazlar. Onlarla flörte yanaşmazlar.

Fransızlar bu davranış şekline de ‘‘cumhuriyetçi refleks’’ adını verirler.

* * *

HEKİM değilim romatizma mı, siyatik mi, lumbago mı bilemiyorum ama, gayet vahim bir mafsal hastalığından dolayı söz konusu ‘‘cumhuriyetçi refleks’’ bu defa gerçekleşemedi. Eklemler kireçlendi ve kaslar dondu.

Çünkü, geçen pazar birinci elemesi, önceki gün de ikinci turu yapılan bölgesel seçimler Fransa siyaset sahnesinin hareket yeteneğini felç etti.

Faşizan tandansları bariz Milli Cephe (FN) partisi oylama ertesinde kilit konum kazanınca geleneksel sağın UDF ve RPR kurumlarına mensup bir dizi politika eşrafı bu netameli partinin kendilerine sunduğu ittifakı kabullendi.

Beş bölgenin yerel meclis başkanlığı FN desteği sayesinde onlarda kaldı.

‘‘Tabiata aykırı’’ böyle bir uzlaşma karşısında da ortalık toz duman oldu.

‘‘Cumhuriyetçi refleks’’te ısrarlı bazı sağ liderlerler ‘‘günah’’ işleyen üyelerini ihraçla tehdit etse dahi eski ahlaki değerler şimdi tehlikeye girdi.

Üstelik, Milli Cephe'nin bir Harami Saddam'dan, bir de bizim Erbakan'dan dost edinebilen lanet lideri Jean Marie Le Pen faturayı uzatmakta gecikmedi.

Paris havzasını kapsayan çok önemli bölgede geleneksel sağa destek vermek için, yine son derece önemli Provans-Alpler mıntıkasını kendisine istedi.

Dün bu satırların yazıldığı saatlerde ortaya çıkacak tablo belli olmamış olsa bile ‘‘Cumhuriyetçi refleks’’in büyük darbe yediği kesinlik kazandı.

* * *

ÖZELLİKLE ırkçı boyut olmadığı için ben kendi hesabıma Fransız FN'siyle, eski RP arasında koşutluk kurmayı sağlıklı addetmesem de, salt siyaset sosyolojisi açısından böyle bir parallelik bulunduğunu kabul etmem gerekiyor.

Çünkü bir, her iki kurum da hem geleneksel devlet ve siyaset mekanizması tarafından rejim dışı, en azından ‘‘rejim ötesi’’ olarak algılanıyorlar. İki, taban itibariyle bir yanda şehirli hoşnutsuzlar kitlesine, öte yanda taşralı muhafazakar ricale dayanıyorlar. Üç, onların bu tabanıyla geleneksel sağ partilerin tabanı arasında nispi yakınlık mevcut. Dört, yüzde 15'lerde dolanan FN ve yüzde 20'lerde gezinen RP benzer performans sergiliyorlar.

Zaten en belirleyici sorun da bu dördüncü noktada odaklanıyor.

Seçmenin beşte birini temsil eden kuruluşlar Fransa'da sivil ‘cumhuriyetçi refleks’’, Türkiye'de ise çok daha resmi ve müdaheleci yöntemlerle merkezi veya yerel iktidar organlarından dışlanabilir mi? Dışlanmaları doğru mudur?

Böylesine tecritler yine son dönem Fransa ve Türkiye örneklerinin ortaya koyduğu gibi onları zaman süreci içinde daha güçlü kılmıyor mu?

Ama diğer taraftan ırkçı söylemi legal sınırları zorlayan bir parti ve teokratik belagati seküler laikliği aşındıran başka bir parti demokrasiye ne derece ve nereye kadar entegre edilebilirler?

Kısmi ittifak ve koalisyonlar bu entegrasyonu pekiştirirek söz konusu kurumları ‘‘ehlileştirir’’ mi, yoksa demokrasinin temelini mi dinamitler?

Ben yukarıdaki sorulara kesin cevap getiremiyorum ve getirilenlerle de çok ikna olmuyorum. Zaten tek bir yanıt değil bir dizi yanıt olduğunu düşünüyorum.

Bu açıdan, 1789 Devrimi'ni de örnek almış olduğumuz Fransa'da şimdi yeniden güncelleşen ‘‘Cumhuriyetçi refleks’’ tartışmasına kulak kabartmakta yarar var.













Yazarın Tüm Yazıları