Çocuk vergisi

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Müjdeler olsun, demokrasi serimiz dün itibariyle sona ermiş durumda.

Ne de olsa ben de Türkiye'de yaşıyorum ve istemeden de olsa ‘‘sekiz’’ meselesine ben de takmış durumdayım.

Yazı dizimin ‘‘Ahhh... Demokrasi-8’’ numaralı yazıyla bitmesindeki nüansa da hepinizin dikkatini çekerek, yaşamınızda mutluluklar dilerim.

***

Şimdi size son siyasi gelişmeler hakkındaki düşüncelerimi aktarmak istiyorum.

Aşağıda, başkalarının yaptığı çocuklar nedeniyle her gün biraz daha fakirleşen, daha fazla vergi ödemek zorunda kalan ve de üstelik bunları gönüllü olarak yaptığı öne sürülen bir mutsuz Türk vatandaşının gözlemlerini bulacaksınız.

***

Ben uzun yıllar boyunca, sadece tek bir konuda istikrarlı davranış sergileyebildim.

Sadece tek bir konuda 20 yıl önce ne tavır aldıysam hâlâ daha aynı tavrı, hem de başım gayet dik bir şekilde almayı başarabildim.

Yıllar boyunca son derece tutarlı ve taviz vermeyen bir biçimde çocuklardan fazla hoşlanmadım.

Bir gün kendi çocuğum olursa ondan hoşlanacağım büyük ihtimalle, çünkü anladığım kadarıyla bu ne yazık ki bir tabiat kanunu.

Ancak o zaman da başkalarının çocuklarına karşı fazla sempati duymamayı tabii ki sürdüreceğim.

***

Ben bu tavrımın ödüllendirilmesi gerektiğini düşünüyordum.

Yani herhangi bir ülkede vatandaşlarını fazla çocuk yapmamaya teşvik eden bir insanı devlet ödüllendirir.

Gerçi o ülkelerde çocuk yapılmamasını isteyen insanlar, sonuçta ülkelerini düşünerek bunu söylerler.

Ben ise sadece kendimi düşünerek bunu savunuyorum, ama ne olursa olsun sonuç aynı değil mi?

Ama yok, benim gibi insanları devlet ödüllendireceği yerde şimdi cezalandırmaya hazırlanıyor.

Hatta başladı bile.

***

Başkaları çocuk yapıyor diye ben neden daha fazla vergi vermek zorunda kalayım, bana bunu anlatmanız mümkün değil.

Ne anlatmanız mümkün, ne de herhangi bir siyaset bilimi kitabında bunun teorisini bulabilmeniz mümkün.

Şimdi biliyorum, hemen ‘‘İnsanın kendisi önemli değildir. Önemli olan memlekettir. Önemli olan devlettir. Birey, ülkesi için kendisini feda etmeye hazır olmalıdır’’ türünden bazı palavralar atılacak.

Haydi bunları sadece devlet görevlileri söylese içim yanmayacak.

İşlerini doğru dürüst yapabilmek için yalan söylüyorlar deyip, bunun üzerinde fazla durmayacağım.

Ama bizim ülkede önemli bir başka özellik var.

Kime sorarsanız sorun, hayatta ne halt ediyorlarsa bunu kendileri için değil, başkaları için yapıyorlardır mutlaka.

Kendisi için zengin olduğunu söyleyen bir kişiye bile rastlamadım ben bugüne kadar mesela.

Zengin olanlar, para çalanlar, adam öldürenler, dolandırıcılık yapanlar ve daha niceleri, bütün bunları kendileri için değil, devlet ve ülkeleri için yaptıkları iddiasındalar.

Hayali ihracatçılar bile bunu memleket için yaptıklarını iddia etmişlerdi bir ara. Üstelik de devlet onları bu hizmetleri için ödüllendirmişti.

Turgut Özal zamanında bir de bu gruba çok da lazımmış gibi ülkeleri ve devlet için çocuk yapanlar dahil oldu.

Özal bir gün espri olsun diye büyük Türkiye'nin nüfus patlamasıyla sağlanabileceğini söyledi ve memlekette prezervatif satışları anında kesildi.

Siyasetçi dedi diye çocuk yapan insanlarıyla Türkiye bir ‘‘ilk’’e daha imzasını böylece attı.

Temelde bir matematikçi olan Özal'ın nitelik ile niceliğin çoğu zaman ters orantılı olduğunu bilmemesi mümkün değildi, ama halk bunun doğru orantılı olduğuna ne yazık ki gerçekten inanıyordu.

***

Şimdi bu insanlar nedeniyle Türkiye'nin nüfusu her yıl inanılmaz süratle artıyor ve tabii ki eğitim sorunu çıktı.

Sanki bu yeni ve sürpriz bir gelişmeymiş gibi geçtiğimiz şubat ayı itibariyle bir kriz olarak algılanmaya başlandı.

Ve milletin çocuk yapması yasaklanacak yerde, çocuklu ailelerin eğitim masraflarını çocuksuz ailelere de yıkmak üzere bir şeytani plan uygulanmaya başlandı.

Bana ne ya Allah Allah, vergileri çocuk sayısına göre alın, ne yapayım yani.

Beş çocuklu aileden alınan eğitim ‘‘gönüllü vergisi’’ ile çocuksuz ailelerden alınan verginin aynı olması hangi kitapta yazıyor ki?

Ayrıca bütün insanlara karne de dağıtılsın. Fazla çocuklu aile reislerine verilen kartın rengi, morarma kavramından türetilmiş ‘‘mor’’ olsun. En fazla iki çocuklu ailelere kırmızı, çocuksuz ve mutlu ailelere de mavi renk kart verilsin.

Memlekette bütün malların fiyatları üç kademeli olsun. Mavi kartı taşıyanlar her şeyin ucuzunu almaya hak kazansın.

Eğer adalet arıyorsanız, bunun böyle olması lazım. Ekonomi teorisi de yapmaya filan kalkmayın karşımda... Şunu bilin ki, bütün ekonomik teorileri hemen hepinizden çok daha iyi bilirim... Kafamı attırmayın, onları yazarım sonra.

Kızgınlığım geçmedi, yarın konuya devam edeceğim.

Yazarın Tüm Yazıları