Çindeki gelişme ve CHP'nin atağı

Erdal SAĞLAM
Haberin Devamı

Çin'deki göz kamaştırıcı gelişmeyi izlerken insan, Türkiye'deki kısır çekişmeler ve her geçen gün uzaklaşan treni düşünmekten kendini alamıyor.

Çin'in dinamolarından biri olan Şanghay'daki temasları izlerken, Başkonsolos Murat Özçelik'in, Çin'deki değişim için Sovyetler Birliği ile karşılaştırmalı yaptığı analiz, hepimizi çok etkiledi. Çin'deki gelişme ve alacağı yön hakkında kafalarımızın netleşmesini sağladı.

Hem kendileri hem de batı ülkeleri 21. Yüzyılın ikinci süper gücü olarak Çin'i görüyorlar. Bir zamanlar ‘‘dünyanın en gelişmiş 10 ülkesi arasında yer alacağı’’ iddiasında olan Türkiye ise, son dönemdeki ‘‘küme düşmeme telaşı’’nı giderek daha yoğun yaşıyor.

Türkiye'nin içine girdiği kısır döngüde, abartıldığı kadar olmasa da, Ankara'nın payının büyük olduğu kesin. Uzun zamandır iktidarda olan sağ partilerin yanısıra, alternatif üretemeyen sol partileri de bu sorumluluğun dışında tutmamak gerekiyor.

Çin seyahatinden önce CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile kısa bir konuşma imkanı bulmuş ve yeni ortaya koyacakları ‘‘+=’’ (artı-eşit) projesi hakkında kabaca bilgi almıştık. Sosyalist Enternasyonal kapsamında oluşturulan Gonzales Komisyonu'nun ileriye dönük sosyal demokrat politikaların nasıl oluşması gerektiğinin çerçevesini çizen çalışmaları ve bunun içinde Deniz Baykal'ın Türkiye'ye bakışının eritildiği ‘‘yeni bir dünya için yeni bir sosyal demokrasi +=’’ kitapçığı iyi bir çalışma olmuş.

Ancak çok abartılmayıp, üzerinde tartışılması gerektiğine, yeralan soyut görüşlerin Türkiye için somutlaştırılması gerektiğine inanıyoruz.

Aslında Çin'de gözlediğimiz ilerleme ile CHP'nin tartışılmak üzere ortaya koyduğu metnin ortak özellikler taşıdığını söylemek mümkün.

Her ikisinin de herşeyden önce küreselleşme ve piyasa ekonomisinin vazgeçilmezliğini temel alan yeni açılımlar taşıdığı söylenebilir.

PİYASANIN HAKİMİYETİ

Çin'in 20 yıl önce ÇKP Kongresi'nde kabul ettiği ‘‘Çin'in kültürel özelliklerini gözeten bir sosyal piyasa ekonomisine geçiş için atılım politikası’’nı adım adım hayata geçirdiğini, Sovyetler Birliği Batının dayatmacı politikalarını aynen uygulamaya koyup sıkıntıya girerken, Çin'in sindire sindire piyasa ekonomisine geçerek başarıya ulaştığı gözleniyor.

Baykal'ın yeni ortaya koyduğu açılımda ise Sosyalist Enternasyonal'ın ‘‘küreselleşme zamanımızın geri çevrilemez bir olgusudur. Dünya ekonomisinin küreselleşmesi temeline dayanan yeni bir çağa girdik ve sol bu gerçeği reddedemez’’ saptamasına yer veriliyor.

Küreselleşmenin, artık eski dogmaların hiç bir işe yaramadığı yeni sınır boylarına açılma olanağı yarattığı belirtilip, şu sorulara yanıt aranıyor:

- Piyasanın herşeye gücü yeter olma özelliğine karşı devletler ne yapabilir ve ne yapmalıdır? Ekonomik politikaların eşgüdümünden ya da bir dünya ekonomik hükümetinden neler beklenebilir?

- Yeni düzenlemede çok uluslu kuruluşların rolü ne olmalıdır?

- Kalkınmış ülkeler ile kalkınmakta olan ülkeler arasındaki uçurumu azaltmak ve karşı blokların ortaya çıkmasını engellemek amacıyla açık bölgesellik süreçleri nasıl ele alınmalı?

- Kalkınmadan nasibini alamayan çevre bölgelerin entegrasyonu nasıl sağlanabilir?

İlerlemenin ve gelişmenin küreselleşmesinin, demokratik sosyalizm için büyük bir sınav oluşturduğu belirtilirken, ‘‘başarılı bir ekonomik politikanın toplumsal meşruiyet kazanmasının tek yolu, daha adil bir toplum yaratması ve fırsat eşitliği doğrultusunda ilerleme sağlaması’’deniyor.

‘‘Enflasyonun düşük gelirliler için en zalim vergilendirme biçimi’’ olduğu belirtilerek, enflasyona karşı verilen savaşın sağın ya da solun sorunu olmayıp bütün tarafların bu savaşı vermesi gerektiği belirtiliyor.

Yeni sağ, piyasanın acımasızlığını tolere etmek için sosyal formülleri devreye sokarken, yeni sol da piyasaya sarılıp, üretimi düşünmeye başlıyor.

Sağ ya da sol, dünyada bütün politikalar aynı noktaya doğru gidiyor. Bunları görüp önceden harekete geçen ülkeler kazanıyor.

Göremeyen ya da hareket geçemeyenler ise; yaya kalacak, bu kesin.













Yazarın Tüm Yazıları