Caz starını önce ithal sonra imal ettiler, sıra ihracatta

SADECE geçinmek amacıyla değil, hayalleri uğruna çalışmak -ama bu arada para kazanmak- galiba 20-30 yıl öncesine göre artık daha kolay.

Küresel ekonomiye entegrasyon, yerel motifleri koruyan ve fakat evrenselliği yakalamış küçük yaşam ve iş kozalarının değerini artırdı.

Tıpkı daha on yıl önce Pozitif konseptini yaratan ve bugün bir müzik holdingine dönüşen üç orta yaşlı gencin başarı öyküsünde olduğu gibi.

Robert Koleji'nden mezuniyetleri 1980'den bir-iki yıl önceye rastlıyor. Sonra ABD'de mühendislik ve bilgisayar eğitimi. 1980'lerin sonunda Türkiye'ye dönerken artık eminler: Bilgisayar, mühendislik, açmıyor onları.

Biraz da yurda dönen kültür misyoneri gibiler... Kendi tabirleriyle ‘‘ırkçı sayılacak’’ kadar siyahi müzik tutkunular.

Önce biraz alternatif turizm, ardından konser girişimi. 1989'da Sun Ra'yı Türkiye'yi getirmeyi başarınca zaten rotaları belli oluyor.

İkisi kardeş; Ahmet ve Mehmet Uluğ. Bir de arkadaşları Cem Yegül.

Anlattıklarına göre çok zorlandılar, 30 yaşında yeniden baba evine taşındılar, hatta iki kardeş yaşamlarında ilk kez aynı odada kaldılar.

Tam bellerini doğrulttuklarında ya kriz vurdu veya deprem...

Gelgit dalgalarından bakiye ne kaldı derseniz...

Babylon, bir plak ve bir telif hakları şirketi.

Devletten bir dolar dahi almadan taş taş üstüne koyup büyüdüler

Pozitif konseptini işletme yönetimi açısından tarif kolay: İhtiyaca bağlı olarak, taş taş üstüne koyarak yatay ve dikey büyüme...

Veya işin beş başlıkta Türkçe meali;

1) Önce zorunlu olarak yabancı star getiren bir şirketti.

2) Gelen yabancı müzisyenlerin İstanbul'da canlı performansı için mekan aramaktan, konukluktan bıkınca Babylon'u kurdular.

3) Yerli ve yabancı müzisyenlerin müzik kayıtları için Doublemoon ve Numoon markalı müzik şirketleri faaliyete geçti.

4) Mercan Dede, Burhan Öcal gibi sanatçıların temsili, yabancı ülkelerde konser organizasyonu, CD satışı ve dağıtımı işine girildi.

5) Son olarak kendi sanatçılarının yabancı ülkelerdeki telif haklarının korunması amacıyla edisyon şirketi hayata geçti.

Mehmet Uluğ bu bilançoda belki sizin de hemen fark edemediğiniz ayrıntıyı (eksiği?) hatırlatıyor: ‘‘Yurtdışında bu tür festivaller tanıtım açısından devlet kaynaklarıyla desteklenir. Biz ise tek dolar dahi almadan taş taş üstüne koyarak büyüdük.’’

Ahmet Uluğ

Ne zaman belimizi doğrultsak ya deprem oluyor veya kriz.

CEM YEGÜL

Bazen üçümüzden tek adam çıkar diye düşünüyorum.

MEHMET Uluğ

Türkiye'nin doğasıyla tarihini müzikle paketleyeceğiz.

Kapıda müşteri seçmeyiz içerideki müzik zaten eler

Babylon Beyoğlu Asmalımescit'te 300-400 kişilik bir mekan...

Eski bir marangozhanenin dünyanın en seçkin 100 caz kulübü arasına girmesine (Downbeat seçimi) inanmak hayli zor. Bir de hala Televole'lere malzeme olmamasına.

‘‘Biz kapıda adam seçmeyiz’’ diyor Ahmet Uluğ ama ardından hınzır bir gülümsemeyle ekliyor: ‘‘Ama içeride zaten müzik eliyor.’’

Aslında ‘‘hangi müzik?’’ diye sormak da gerekiyor. Çünkü Babylon'un yabancı rakiplerine göre çok daha geniş canlı müzik yelpazesi var.

Ancak Türkiye'ye yabancı müzisyen, grup getirmek çok pahalı.

Avrupa'da örneğin sadece yaz aylarında 350 festival düzenleniyor. Bu rakamın dörtte üçü birbirine yakın Orta Avrupa ülkelerinde. Dolayısıyla müzisyenler turne rotalarını bu festivallere göre çiziyor. Oysa Türkiye bu rotanın çok dışında ve organizasyon pahalı. Babylon'un kuruluşundan itibaren uyguladığı sponsorluk modelinin önemi burada yatıyor. Babylon'da düzenli etkinlik sponsorları her ayın bir hafta sonunu üstleniyor. Böylece konuk müzisyen veya grubun maliyetinin yaklaşık dörtte üçü karşılanmış oluyor, kalan dörtte biri de konser biletleri ile sağlanıyor.

Babylon'un etkinlik sponsorlarını sıralarsak: Garanti Bankası, Fuji Film, Miller, Mavi Jeans ve British Council.

Dışarıda göbek dansı CD'leri ile aynı raftan kurtulmalıyız

Mercan Dede, Laço Tayfa, İlhan Erşahin, Burhan Öçal... Bu isimler Doublemoon'un 19 albümü arasında yer alan sanatçılar. ‘‘Albümlerin yurtdışı satışları iyi gidiyor mu?’’ diye soruyoruz. Samimiyetle, ‘‘İstediğimiz gibi değil’’ yanıtını veriyorlar. Ardından Mehmet Uluğ giriyor söze: ‘‘Aslında algılanma ile ilgili biraz da... Çünkü aslında bizim albümler yerel motifleri de koruyan küresel müzik. Ama yurtdışında bakıyorsunuz dünya müziği raflarında göbek dansı albümlerinin yanında sergileniyor. Bu raflardan acilen kurtulmalıyız.’’

HAMİT BELLİ

Sponsorluk istediler Akbank Caz Festivali çıktı

Yıllardan 1991... Akbank Genel Müdürü Hamit Beliğ Belli, İstanbul Kültür ve Sanat Festivali'nin programına itiraz ediyor:

‘‘Klasik cazı, diğer klasik konserlerin içine koyuyorsunuz. Dünyada böyle yapan kalmadı. Ayırmak lazım.’’ Ancak itirazı kabul görmüyor. İşte tam bu sırada dokuz konser düzenlemiş ve festival hayali kuran üç genç ziyaretine geliyor. Pozitif Belli'nin kapısını sponsorluk umuduyla çalıyor. Ama Belli, ‘‘Neden sponsorluk olsun ki, gelin bu işi caz festivaline çevirelim’’ diyor. Akbank Caz Festivali işte bu öneriyle doğuyor.

CAN KOZLU

New York’ta olsaydı dünya kulübüydü

Davul ustası Can Kozlu da Pozitif'i ilk yıllarından itibaren izliyor. Profesyonel performans açısından iyi notunu esirgemiyor:

‘‘Organizasyonları, back stage'leri çok iyi. Türkiye'ye getirdikleri sanatçılarla görüşüyoruz, konuşuyoruz. Memnun kalıyorlar. Açık söyleyeyim, eğer son on yıldaki yatırımlarını İstanbul yerine New York'ta yapsalardı, en iyi caz kulüplerinden biri haline gelirlerdi.’’

İzi kalan on konser

Pozitif geçen 14 yılda onlarca yabancı müzisyeni ve grubu ağırladı. Öyle ki İnternet sitelerinde alfabetik liste var. Mesela Sun Ra Sharfinin altında... Ama bakalım gönüllerinde kaç numara? Sorduk onlarda iz bırakan on konseri sıraladılar:

1 Moby

2 Manu Chao

3 Sun Ra

4 James Brown

5 Sonny Rollins

6 Art Ensemble of

Chicago

7 Salif Keita

8 Misty

9 Linton Kwesi

Johnson

10 Eddie Palmieri
Yazarın Tüm Yazıları