Çaresizlik

21. yüzyılda yanıbaşımızda bir vahşet yaşanıyor ve dünya buna seyirci.

Amerikan ordusu, Irak’ta kameraların önünde ‘fütursuzca’ katliam yapıyor.

Görgü tanıklarının anlatımına göre, Felluce sokaklarında cesetleri köpekler yiyor. 1500 civarında ölü var. Bunların yüzde 90’ı siviller.

Ve kimse sesini çıkaramıyor.

İnsan hakkı şampiyonu Avrupa ülkelerinden gık yok.

Chirac’ın bir iki cılız çıkışı dışında eleştiri bile yükselmiyor.

Balkanlar’da katliamlar yapılırken, Clinton’lı ABD olmasa Avrupa ona da seyirciydi.

Şimdi Clinton da yok, Avrupa yine seyirci.

Olan biteni izlerken içim acıyor.

Ve bu olan bitenin bir son değil, bir başlangıç olduğunu hissediyorum.

Elimizden hiçbir şey gelmiyor.

Kendimi çok kötü hissediyorum.

Milli Takım, Yanal’ın komplekslerinin kurbanı

MİLLİ Takım’ın Almanya 2006 Dünya Kupası finallerine gitmesi artık mucizelere bağlı.

Türkiye uzun yıllardan beri ilk kez bu kadar ‘erken’ havlu atıyor.

Tek sorumlu ise Ersun Yanal.

Milli Takım’ın başına geçtiği günden bu yana hata üzerine hata yapıyor.

Belli ki, ham, olgunlaşmamış bir teknik adam.

Ukrayna karşısına çıkarken, A’sından Z’sine yanlışlar içindeydi.

Avrupa’da gol yeme rekoru kırmaya giden Fenerbahçe savunmasını ‘milli savunma’ yapmıştı.

Avrupa’da oynadığı her maçta kırmızı kart gören ‘ağır’ Servet’i, Avrupa’nın en hareketli forveti Shevchenko karşısına koymuştu.

Avrupa’da Şampiyonlar Ligi finali oynamış Yıldıray gibi yaratıcı bir orta saha oyuncusu kenarda, Hüseyin gibi Avrupa tecrübesi olmayan bir genç ise sahadaydı.

Kendi sahamızda tek forvet oynuyorduk. O tek forvet ise uzun Ukrayna savunması arasında kaybolan Fatih Tekke’ydi. Tekke’nin kalabalık forvet içinde, uzun adamın yanında verimli olduğunu aklına bile getirmemişti Yanal.

Emre’nin Hagi’yi andıran yaratıcılığı olmasaydı, Türkiye hücum organizasyonu bile yapamayacaktı.

‘Sistemime uymuyor’ diyerek Hakan’ı kesmişti; ama maçta 14 korner, 51 yandan orta vardı ve bu toplardan sadece birine bir Türk oyuncu kafa atabilmişti.

Zaten Ersun Yanal’ın Türk Milli Takımı, ilk günden bu yana başarılı değildi.

Orta sahayı savunma gibi kullanıp, anti futbol oynayarak Yunanistan ve Danimarka’da berabere kalmıştık; ama ‘hücum’ gerektiren hiçbir maçta, ki buna Gürcistan da dahil, organize olamamıştık.

Maçtan sonra Federasyon Başkanı Levent Bıçakcı ile konuştum.

Çok keyifsizdi. Eleştirilerin tamamını haklı buluyordu.

‘Peki Ersun Yanal ile devam mı?’ dedim.

Çaresizlik içindeymiş gibime geldi.

‘Görevden almayız. Bizden önce yapılmış uzun bir kontratı var ve daha kontratın çok başında’ diye yanıtladı.

‘Peki ya istifa ederse’ diye sordum.

‘Tabii ki değerlendirmeye alırız’ dedi.

O ‘Değerlendirmeye alırız’ın arkasında, ‘Nerdeee. Keşke etse’ havası sezdim.

Bakalım Yanal ne yapacak? Tazminat uğruna kovulmayı mı bekleyecek, yoksa istifa mı edecek?

Göreceğiz...

Avrupalılık başka bir şey

ERSUN Yanal
nedense kafasını kullanamadı. Gerçekleri göremedi.

Türk Milli Takımı’nın başarılı grafiğine bakıldığı zaman, başarılı dönemlerde Milli Takım’ın, Avrupa’da başarılı kulüp takımlarına yaslandığı görülüyor.

Tınaz Tırpan döneminde Dünya Kupası şansını son maçta yitirmiştik. O dönemde Galatasaray, Avrupa’da fırtına gibi esiyor, Şampiyon Kulüpler Kupası’nda yarı final oynuyordu.

Milli Takım da Galatasaray omurgalı, Fenerbahçeli yeteneklerle takviyeliydi.

Keza Avrupa şampiyonalarına iki kez katılıp, bir çeyrek final oynadığımız dönemde de Galatasaray, Avrupa’da rüzgár gibiydi. Dünya Kupası’nda 3. olduğumuz yıl, Galatasaray’ın Süper Kupa’yı aldığı yılın devamıydı ve takımın iskeleti Avrupa’da başarılı olmuş bu takımdan oluşuyordu.

Yanal bunu göremedi. Avrupa tecrübesinin önemini kavrayamadı. Çünkü kendisi de o kültürden gelmiyordu.

Başarılı olabilecek bir teknik direktör, sözde bilimsel bir teknik direktör, bu aymazlığının kurbanı oldu.

Milli Takım’ı da kendine kurban etti.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Pahalı enerjiden yakınanlar, bedava enerjiye sırt çevirmedikleri zaman.
Yazarın Tüm Yazıları