Bugün Pazar Yahudiler Azar

’İstanbul’da doğdum büyüdüm, anadilim Türkçe, kendimi evimde hissettiğim yer İstanbul, ben burada kendimi yabancı hissedemem, ama hep yabancı olarak görüldüğümü biliyorum.’ Bu cümle, İstanbullu Yahudilerden Roni Margulies’e ait. "Bugün Pazar Yahudiler Azar" kitabında okudum. Bu röportajı da bu yüzden yaptım...

İstanbul’da bir Yahudi olarak doğdunuz ve büyüdünüz. Bir ülkede azınlık olmak nasıl bir şey?

- Ben kendimi İstanbul’da hiçbir zaman azınlık olarak hissetmedim. Çünkü hiçbir İstanbulludan daha az İstanbullu değilim. Hatta, büyük çoğunluğundan çok daha İstanbulluyum. İstanbul benim vatanım, burada doğdum büyüdüm, anadilim İstanbul Türkçesi, burada okudum, burada yazdım, İstanbul’un tarihiyle ve ayrıntısıyla bilmediğim köşesi yoktur. Kendimi evimde hissettiğim yer İstanbul’dur. Ben İstanbul’da kendimi yabancı hissetmem, hissedemem, ama yabancı olarak görüldüğümü biliyorum. Çünkü yabancıyım, Yahudiyim. Gerçi, bu durumun ırkçılık olarak yansıyan çirkin yüzüne hiç maruz kalmadım. Ama milliyetçiliğin ve ırkçılığın yükseldiği bir ortamda, "yabancıların" başına neler gelebileceğinin bilincinde olmamak da mümkün değil. Endişe duyuyor insan. Bu günlerde, belki de hiç olmadığı kadar endişe duyuyor.
/images/100/0x0/55ead3b5f018fbb8f8993868
Roni Margulies kimdir?

- Künyem uzun. En iyisi kendimi şöyle tanımlayayım: İstanbullu, devrimci, şair, tercüman. Biraz daha biyografik olsun derseniz, 5/5/55 doğumluyum.

İyi de neyin nesidir? Nereden geliyor, nereye gidiyor?

- Robert Kolej’i bitirdim. Sonra İngiltere’de üniversiteye gittim, uzun süre orada yaşadım, iktisat doktoru oldum ama hiç iktisatçılık yapmadım. Daha güzel bir dünya istediğim için, üniversite yıllarımdan beri örgütlü sosyalistim. Dünyanın en iyi şairi olmak istiyorum. Ama bunun için geç kaldım galiba. Ekmeğimi ise, tercüme yaparak kazanıyorum.

Size neden "azınlığın azınlığının azınlığı" deniyor?

- Bu tanım, benden daha yoğun bir Yahudi çevrede büyümüş olan bir arkadaşıma ait. Yahudi cemaatin ortalama profiline pek uygun değilim ben. Çocukluğumda ne dindar ne de geleneksel bir eğitim gördüm. Ne de öyle bir çevrede büyüdüm. Zaten sosyalist olunca da, cemaat, din ve kan bağı gibi kavramlar toptan hayatımdan silindi gitti. Dolayısıyla, Yahudi cemaatinin geleneklerinin ayrıntılarını hiçbir zaman öğrenmedim. Türkiye’de Yahudi ve komünist, İngiltere’de Türk. Bir de siyah olsaydım, tam olacakmış!

Çocukluğunuzu nasıl hatırlıyorsunuz?

- Çok yoksul ve mutsuz olmadığı takdirde, her çocukluk nasıl hatırlanırsa, öyle: Sorumsuz, sorunsuz, güzel günler. Ve geride kaldıkça, gözüme daha da güzel görünen günler...

Ailenizin konumu neydi? Varlıklı Yahudilerden miydiniz?

- Tipik bir orta sınıftı. Durumu iyice bir İstanbul ailesi. Özellikle varlıklı değillerdi, ama o günlerin yani 1960’ların İstanbul’unda, güzel bir hayat yaşamak için, bugünkü zenginler kadar zengin olmak gerekmiyordu.

Nasıl bir ortamda, ne şekilde büyüdünüz? Hatırladığınız şeyler hoş mu, nahoş mu?

- Hatırladığım nahoş şeyler, beğendiğim bir kızın benimle ilgilenmemesinden daha öteye gitmiyor. Hoşluklarsa, sonsuz: Yeşilköy’de kiralanan sayfiyeler, o güzelim yaz günleri, ortaokuldaki sıcak dostluklar, dedemin her cuma bize gelip bir Jules Verne kitabı getirmesi...

Cemaat hayatı nasıldır: Dayanışma çok yüksek, özgürlük az mıdır?

- Şunu itiraf etmeliyim ki, ben o dar cemaatin içinde büyümedim. Ama tabii ki, çoğunluğun baskısı altında kalan her azınlık, içine kapanır. Kendi içinde dayanışma ve yardımlaşma mekanizmaları geliştirir. Bugün aynı şey, Almanya’da yaşayan Türkler için de geçerli. Bu durum, o azınlığın üyelerini rahatlatır, hayatı kolaylaştırır ama, hiç şüphe yok ki özgürlüğü de kısıtlar. Herhangi bir yaptırım yoktur, ama kınama, dışlama yöntemleri vardır. Küçük bir cemaatin hayatı, köy hayatı gibidir. Herkes herkesin ne yaptığını, ne dediğini bilir. Kınanacağını bilmek, zaten yeteri kadar caydırıcı bir unsurdur. Ne var ki, Yahudi cemaati de eskisi gibi içine kapalı değil. Çoğu İspanya kökenli olan Türkiye Yahudilerinin konuştuğu İspanyolca’ya benzeyen dil Ladino mesela, artık kaybolmaya yüz tutmuş durumda. Karışık evlilikler artıyor, tüm toplumların yaşamı aynılaşıyor. Anneannemle Müslüman bir komşusunun yaşamları arasındaki farklılık, kız kardeşimle komşusu arasında artık yok.

Nedir bugünkü Yahudi cemaatinin kaygısı?

- Fazla görünür olmamak, göze batmamak. "Ses çıkarmaz, dikkat çekmezsek, kimse bize dokunmaz" gibi bir kaygı. Varlık Vergisi’ni, 6-7 Eylül olaylarını yaşamış insanlar için anlaşılır bir kaygı.

Bir kişiye yapılmış bir saldırı, bütün cemaate yapılmış sayılır mı?

- Tabii ki. Birinin Yahudi olması nedeniyle saldırıya uğraması, her Yahudi’nin saldırıya uğrayabileceğini gösterir. O nedenle herkesi ilgilendirir, korkutur. Örneğin, Hrant Dink’in öldürülmesi, herhangi bir Ermeni’nin, hatta herhangi bir azınlık vatandaşın, kendini tehlike altında hissetmesine yol açmıştır.

Sizin cemaat tarafından dışlanmanızın özel bir sebebi var mı? Ya da şöyle sorayım: Siz siyah koyun musunuz?

- Cemaat, yekpare bir şey değil. Elbet beni de bir seven vardır. Ama genel olarak, özellikle cemaatin resmi ve daha geleneksel kesimi bana pek düşkün değil. Çünkü onlar sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Ben o sessizliği bozuyorum. E bir de siyasi görüşlerimden pek hoşlanmıyorlar. Ama benim için problem değil, hoşlansalar da olur, hoşlanmasalar da, çünkü o çevrelerle pek bir ilişkim yok.

Yahudilerden komünist çıkması, çok sık rastlanan bir şey mi?

- Türkiye Yahudileri arasında çok rastlanıyor olmayabilir, ama zaten toplamı 15 bin kişi olan bir cemaatten kaç kişi çıkacak ki? Yine de, sanıldığından daha fazla. Türkiye İşçi Partisi’nin kurucuları arasında da, daha sonraki pek çok örgütte de Yahudiler var.

İngiltere’ye göç etmemiş olsaydınız, bir Türk Yahudisi olarak yaşamınızı sürdürseydiniz; 1- Komünist olduğunuzu bu kadar rahat açıklayabilir miydiniz? 2- Bu kitabı bu kadar rahat yazabilir miydiniz?

- Komünist olduğumu elbette açıklardım. Gizlice komünist olmanın bir anlamı yok çünkü. "Eyvah, başıma bir şey gelir mi?" diye kaygılanarak da komünist olmak anlamsız. Gelebilir, burası Türkiye. Başa gelen çekilir. Kitabı ise, belki de yazamazdım. Bu kadar dışarıdan bakamazdım, daha zor olurdu.

Kendinizi Yahudiliğin üzerine çıkmış, aşmış, din ve millet olarak köklerinden kopmuş biri olarak mı değerlendiriyorsunuz?

- Ne alakası var! Çok çeşitli açılardan benden çok üstün insanlar vardır bu cemaatte. Bütün cemaatlerde olduğu gibi. Ama ne Yahudi cemaati ne de başka cemaatler beni ilgilendiriyor, çünkü içinde değilim. İnsan, cemaat halinde yaşamak zorunda değil. İlle gerekiyorsa, benim cemaatim arkadaşlarımdır. Her cemaat, din ve millet aidiyeti, başkalarını dışlamayı, hatta başkalarından üstün olma iddiasını içinde taşır, açıkça veya gizlice. Ben bunu reddediyorum. O kadar.

Burada gizli bir kibir olabilir mi? Kendinizi diğerlerinden daha üstün görme...

- Gizli değil, açık bir kibir var! Ben insanlar arasında hiçbir ayırım yapmıyorum; eşitliğe en istisnasız anlamıyla inanıyorum; milliyetçiliğe ve ırkçılığa tüm benliğimle karşıyım ve bununla gurur duyuyorum. Herkesin böyle olması gerektiğine inanıyorum. Bazen bana "İsrail’i nasıl eleştirebiliyorsun?" diye soranlar oluyor. Çok kolay! Ben dünyaya belli bir ırk, din veya ulusun gözünden bakmıyorum, insan olarak bakmaya çalışıyorum. Yanlışı yapanlar benimle aynı kökeni paylaşıyor diye, o yanlış doğru olmuyor ki.

Siz bir şekilde cemaatinizle hesaplaşıyorsunuz. Zaten herkes, parmağını onlara yöneltmişken, sizin kendi cemaatinizi eleştirmeniz onları zor durumda bırakmaz mı? Zarar vermez mi?

- Ben cemaatle hesaplaşmıyorum ki. Zaten küçücük, küçülmeye hálá devam eden, kimseye bir zararı olmayan, sürekli beşinci kol olma zannıyla karşılaşan bir cemaat. Benim ne alıp veremediğim olabilir ki onlarla? Bu cemaatle ilgili bir sorun varsa Türkiye’de, sorun cemaat değildir, cemaatin karşılaştığı gizli ve açık ırkçılıktır. Zaten 15 bin kişi 70 milyona ne sorun çıkartabilir? Önemli olan 70 milyonun 15 bine hoşgörülü, anlayışlı, duyarlı davranmasıdır. Tersi değil. Bugün Türkiye’de her an vahşete dönüşme potansiyelini içinde taşıyan milliyetçilikle, ırkçılıkla uğraşmak gerekir, şu veya bu cemaatle değil. Ben de tam bunu yaptığımı düşünüyorum.

KİTAPTAN ALINTILAR

TÜRKÇENİZ MÜKEMMEL

Birkaç yıl önce bir şiir kitabım Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü kazandığında, gazeteden genç bir kadın benimle söyleşi yaptı. İlk soru, "Türkçeyi çok iyi kullanıyorsunuz, ama niye anadilinizde şiir yazmayı tercih etmediniz?" idi. Sanırım İbranice’yi kastediyordu. Oysa benim anadilim Türkçe, zaten İstanbul’da da İbranice bilen hiçbir Yahudi tanımıyorum... Hayatım boyunca pek çok kez şu soruyla karşılaştım: "Türkçeyi ne güzel konuşuyorsunuz. Ne zaman öğrendiniz?" Ben de kibarca şöyle cevap verdim: "Teşekkür ederim, 1955’ten beri öğrenmeye çalışıyorum!"

KÖYLÜ YAHUDİ OLUR MU?

İlber Ortaylı, Osmanlı ordusuna asker devşirilmesiyle ilgili olarak şöyle der: "Devşirmenin çeşitli kuralları vardır; kalabalık ailelerden alınır, tek çocuk alınmaz, Yahudi çocuk alınmaz. Çünkü Yahudiler kural olarak kırsal bir millet değildir, kentsel bir millettir. Kent uşağı, şehir uşağı devşirilemez." Bu cümleleri okuduğumda dank etti. Yahudiler gerçekten de, İmparatorluğun en kentsel gruplarından biri, belki de en kentsel olanı. Siz hiç Yahudinin köylüsünü duydunuz ya da gördünüz mü?

BEN ASKERDEYKEN

Erzincan’da 59. Topçu Er Eğitim Tugay’ında askerlik yapmaya gittim. Avazım çıktığı kadar, "Roni Margulies, İstanbul. Emret komutanım" diye ilk bağırdığımda, yüzbaşının yüzündeki "Neeeee?" ifadesi, askerliğimin en tatlı anılarından biri oldu. Sonra, aylarca hemen herkese ismimin esrarını izah etmem gerekti...
Yazarın Tüm Yazıları