Bu çocuk kime benziyor

Tanrım, başlangıçta ne kadar kararlıydım... Ben asla başkalarına benzemeyecektim... Farklı olacaktım...

‘Kuzguna yavrusu şahin görünür!’ yapmayacaktım...

Çocuğumun ayakları mı büyük, ellerimi mi küçük, burnu mu kemerli, gözleri mi şehla, kulakları mı kepçe...

Kabul edecektim...

Ve en gerçekçi bir biçimde herkese söyleyebilecektim...

Objektif olacaktım, objektif!

*

Oldum oldum...

Mümkün değilmiş!

Böyle bir düşünce gerçekleştirilebilir bir şey değilmiş...

Şimdi kızımın kulağına gizli gizli ‘Seni hangi analar doğurdu?’ diyorum.

O kadar beğeniyorum...

O kadar güzel buluyorum...

Anlayacağınız, şu noktaya gerilemiş durumdayım:

‘Sübjektifim ama mümkün olduğu kadar objektif olmaya çalışıyorum!’

Demek istiyorum ki, benim için dünyanın en güzeli...

Herkes için değil...

Yani henüz!

Ama belli mi olur, bir gün...

Üstelik derinlerde bir yerde hissediyorum, her geçen gün kızıma yarıyor.

Serpiliyor, daha da güzelleşiyor.

Tahtalara vurun...

Dilinizi ısırın...

*

İşin bir tarafı bu...

Diğer tarafı ise, üretim sürecinde katkı payı olanlarla mülkiyet çekişmesi...

Bu yaştaki çocuğun mülkiyeti, benzerlik şeklinde oluyor.

Herkes soruyor:

‘Bu çocuk kime benziyor?’

Alya söz konusu olunca cevap:

‘Şu anda babasına benziyor!’

Ama dikkatinizi çekerim, ‘şu anda’.

İlerisine dair umutlarım oldukça fazla...

Hamileyken bana eğer adamı çok seversen, çocuğun ona benzer demişlerdi.

Ben de adamı çok sevdiğim için, bu biyolojik hurafenin gerçekleşmesi için çok dua etmiştim.

Burnu hariç Allah dualarımı kabul etti...

*

Peki kabul etti de...

Ben niye pişmanım?

Şimdi neden bana benzesin diye gizli gizli tepiniyorum?

Kız çok şeker de ondan!

Benden de bir şeyler almış olduğunu bizzat görmek istiyorum.

Her gün biraz daha değişen, büyüyen, oturan hallerini inceleyip ‘Acaba bana da benzeme ihtimalin var mı?’ diyorum.

Ve bu değişikliğin gerçekleşmesini hasretle bekliyorum.

Ama tabii millet, ‘Aaa tıpkı babası’ dediğinde ‘Evet çok seviniyorum’ yapıyorum, ama onlar gittikten sonra Alya’ya dert yanıyorum:

‘Bana da benze kızım, bana da benze... Ben anne... Önce anne de... Bak... Annnn... neeeee...’

Bu kadar lafın altında yatan gerçek şu:

Şu ana kadar Alya’nın ikinci ayak parmağı dışında bana benzeyen bir yeri yok!

Ve ben kompleksten ölüyorum.

Yarın bakacağız artık duruma...

Bir gelişme olursa haberdar ederim...

Siz uyandığında yanında annesini bulan çocuklardan mıydınız?

Bu yaşanmış öyküyü Dr. Mehmet Uhri göndermiş. Hoşuma gitti, sizinle paylaşmak istedim...

Çalıştığım hastanede sıkıcı bir nöbet akşamı... Gece yarısına doğru güvenlik personeli, 30 yaşlarında, düzgün görünüşlü bir adamla yanıma geliyor. Adam, hastanemizde yatan babasına refakat etmek istiyor. Güvenlik, onu yukarı almamakta direniyor, o ise çıkmak için ısrar ediyor.

Nöbetçi doktor olarak acilen benim duruma el koymam gerekiyor.

Saate bakıyorum, 12’ye geliyor...

‘Oldukça geç olmuş’ diyorum, ‘Saat 23.00’ten sonra refakatçi ve ziyaretçi kabul etmiyoruz. Hastaların güvenliği için...’

Umudunu bana bağlamış olan adam, birdenbire ağlamaya başlıyor.

Önce sessizce, sonra hıçkırarak.

Belli ki sinirleri bozuk...

Aynı anda ‘Benim hatam... Geç kaldım... Yetişemedim...’ gibi şeyler mırıldanıyor. Bir telefonla babasının durumunu öğreniyorum. ‘Endişelenmenize gerek yok’ diyorum, ‘Durumu gayet iyi. Bir süre daha kendisini misafir edeceğiz, o kadar...’

*

Biraz açılıyor...

Özel bir şirkette yönetici. Babası 20 gündür bizim hastanede. Her gece 10 buçuktan sonra babasının yanında refakatçi olarak kalıyor, sabah 7 olmadan da kendi evine koşuyor...

‘Vay be’ diyorum içimden, ‘Ne oğullar var!’

Adam sabah işe gidiyor, akşam eve geliyor, gece hastanede babasının yanında refakatçi olarak kalıyor, sonra tekrar eve gidiyor, zahir duş-muş alıyor ve sonra tekrar işe gidiyor.

‘Zor olmuyor mu?’ diyorum.

‘Oluyor ama katlanıyorum...’

‘Tabii babanız için...’

‘Yoo, hayır çocuklarım için!’

Allah Allah! Bu hikaye gittikçe ilginçleşiyor...

7 ve 9 yaşında iki oğlu var -cüzdanından fotoğraflarını çıkarıyor, gösteriyor-, işten eve gelince her gün onları uyutuyor, sonra soluğu bizim hastanede alıyor. Sabahları da oğulları uyanmadan yine eve geri dönüyor. Ama işte bugün onları uyuturken o da uyuyakalmış, refakatçi saatini kaçırmış...

‘Anneleri yok mu?’ diyorum.

‘Var ama her şeye yetişemiyor... Ben de elimden geldiğince ona yardımcı olmaya çalışıyorum...’ diyor.

*

Durumdan çok etkileniyorum.

Karşımda yeni model bir baba duruyor...

‘Bu gece için size bir ayrıcalık tanıyacağız, buyrun yukarı çıkın’ diyorum. O tam gidecekken aklıma takılan soruyu sormadan edemiyorum:

‘Çocuklarınız kendi başlarına uyuyup uyanamazlar mı?’

‘Uyanırlar tabii ama benim hassasiyetimi ancak annesi babası çalışan çocuklar anlar. Ben de onlardan biriydim. Annen baban çalışıyorsa.... Senin ne zaman ihtiyacın olsa yanında bulamazsın. Ancak onların zamanı uygun olursa... Tuhaf bir yalnızlık ve terk edilmişlik duygusuyla büyürsün...’

‘Ama avantajları da vardır herhalde...’

‘Olmaz mı? Bütün gün karışanın yok. Özgür büyürsün. Oyunlarını, oyuncaklarını kendin yapıp geliştirdiğin için elin işe yatkın olur. Bu çocuk ileride becerikli olacak derler. Olursun da....’

‘O zaman sorun ne?’

‘Sorun uykularda... Çoğumuz unuttuk, küçükken uykuya dalmaktan hoşlanmaz, uykumuz geldiğinde huzursuz olurduk. Çünkü uyuyup uyandığımızda anne ve babamızı yanımızda görememekten, rüyalarda kaybolmaktan, yalnız ve korunmasız kalmaktan korkardık. Uykuya dalmadan önce yanımızda olmalarını, elimizi tutmalarını isterdik. Uyanır uyanmaz ise hemen odalarına koşar, yerlerinde olup olmadıklarına bakar, ancak öyle ayrılırdık rüyalarımızdan...’

‘Böyle söylüyorsunuz ama siz de benzer bir aile modeli kurmuşsunuz...’

‘Evet ama ben yaşadıklarımın farkındayım. Çocuklarım o terk edilmişlik duygusunu yaşamasın istiyorum. Uykuya dalarken ve sabah kalktıklarında yanlarında olduğumu bilsinler istiyorum. İşte bu nedenle babamın yanına bir hırsız gibi gece yarısı gelip, güneş doğmadan evime dönüyorum...’

‘Bütün bunlardan babanızın haberi var mı?’

Cevap vermiyor, sadece odadan çıkarken gülümsüyor:

‘O hálá farkında değil ama şimdi biri daha farkında!’
Yazarın Tüm Yazıları