Biz geciktik, Rumlar kazandı

Kıbrıs Cumhuriyeti, müzakerelerde sürekli sorun çıkartacak. Bu konuma gelmemizin iki sorumlusu var. Biri, Anan planını geciktiren Türk ve KKTC liderleri, diğeri de topu taca atan Papadopulos.

Avrupa ile müzakereler, henüz açılmadı, ancak daha şimdiden, önümüzdeki 10-15 yıl boyunca neler yaşanacağı kendini belli etmeye başladı.

Bir yandan AB ile müzakere, öte yandan da sürekli şekilde Rumlarla pazarlık edilecek. Papadopulos, her fırsatı değerlendirip, her aşamada birşeyler koparmaya çalışacak.

Bizde olsak, aynını yapardık.

Kendi bakanları da açıkladı. Tam üyelik koltuğuna oturdular. Elde ettikleri bu hukuki statü sayesinde de, Türkiye’nin burnundan getirecekler. Tabii bu arada, Türkiye’yi kaçırtmak isteyen diğer bazı üyelerin desteği, hatta teşvikiyle, yapmayacakları kalmayacak. Türkiye bu gerilimi nasıl taşıyacak, doğrusu merak ediyorum.

Bu ortamın kontrolden çıkmaması, büyük bir krize dönüşmemesi isteniyorsa, AB’nin kışkırtıcı değil, aksine yatıştırıcı bir rol oynaması gerekir. “Biz tam üyemiz olan bir ülkenin çıkarlarını korumakla yükümlüyüz” demek, ne kadar doğru olsa dahi, dengeyi bulmakta aynı oranda önemlidir.

ERKEN DAVRANSAK BUNLAR OLMAZDI

Bu duruma düşmemizin diğer bir nedeni de, Annan planı ilk defa ortaya atıldığında (2002) Ankara ve Lefkoşa’daki şahinlerin topu taca atmalarıdır.

Bugün Annan planının, Türk tarafının beklentilerini nasıl karşıladığı daha iyi anlaşılıyor. KKTC’den çıkan yoğun EVET oyu da, bunun en açık simgesi.

Annan planının gecikmesi ve Rumlara veto imkanı doğurması, bize oyunu kaybettirdi. Denktaş-Ecevit-Bahçeli üçlüsü sürekli erteleme taktiklerine başvurmasalardı, Rumlar bugün AB üyesi olamayacaklar veya KKTC’de tam üye olacaktı. Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye’ye kan kusturamayacaktı.

HAYIR cephesinin, 2002-2004 arasında uyguladığı politikalar önümüzdeki dönemde bize çok pahalıya mal olacak.

Göreceksiniz, Rumlar bu avantajlarını çok yoğun şekilde kullanacaklar.

Annan planına karşı kampanya açanların, özellikle Rauf Denktaş’ın kulakları çınlasın. Bilmem bugün hatalarını görüyorlar mı? Yoksa hala eski tas eski hamam, yollarına devam mı ediyorlar?

Bundan sonra tüm suçu Papadopulos’a yüklemeyelim. Hatta AB’yi de suçlamayalım.

Hatalı oynayan bizdik.

Yanlış taktik kullandık. Karar vermekte geç kaldık.

Ne demişler, kendi düşen ağlamaz...

* * *

TÜRKİYE, BEŞAR’A YARDIM ETMELİ

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın başı dertte.

Bush yönetimi bölgedeki demokratikleşme çalışmalarında yeni hedef olarak Suriye’yi seçmiş görünüyor. Washington, hem Suriye ordusunun Lübnan’dan çekilmesini sağlamak, hem de rejimi değiştirip demokratikleşmenin önünü açmak istiyor. Bu sonuca varabilmek için de, Lübnan eski Başbakanı Hariri’nin öldürülmesinin faturası Beşar Esad’a kesiliyor. Lübnan halkı sokaklara dökülüp, Suriye yanlısı hükümet istifa ettiriliyor.

Bölgedeki değişim rüzgarları Suriye’de fırtınalar estiriyor. Şimdi herkesin sorduğu soru aynı: Beşar Esad kendini kurtarabilecek mi?

Benim tanıdığım Esad, akıllı, iyi niyetli, ülkesini değiştirmek isteyen, batılı düşünceye sahip, modern bir Arap lider izlenimi vermişti. Bu akıllı adam değişime direnecek mi, yoksa akıntıya karşı kürek mi çekecek?

Lübnan’dan askerlerini kademeli olarak çekeceğini açıklayarak ilk adımı attı. Nefes alma sürecini uzattı. Ancak iş bu kadarla bitmeyecektir.

Önümüzdeki süreçte Beşar Esad’ın akılcı ve gerçekçi dostlara ve tavsiyelere ithiyacı olacaktır. Kışkırtan değil, ABD ve Avrupa’da esen rüzgarları doğru şekilde yansıtan dostları varsa, bu süreçten daha rahat çıkabilecektir.

İşte bu açılardan bakılınca, Türkiye, Suriye Devlet Başkanına yardımcı olmalıdır. Onu yanlız bırakmamalı, hem ABD hem de Avrupa nezdinde arabulucu gibi davranmalı, onların niyetlerini Şam’a iyi anlatmalı ve Beşar Esad’a da dost tavsiyelerinde bulunmalıdır.

Suriye’yi istikrarsızlığa düşmekten kurtarmalıdır. İstikrarsız bir Suriye Türkiye için tehlikelidir.

TÜRK AZINLIKLAR BRÜKSELİ SIKIŞTIRIYOR

Neden biz böyleyiz ?

Çok merak ediyorum, neden vatandaşımız olan gayrimüslim azınlıklardan korkuyoruz? Sayıları, neredeyse yok denecek kadar az, istekleri kimseyi rahatsız etmeyecek kadar cılız. Buna rağmen, bürokrasimiz bu insanlara kan kusturuyor.

Ne kiliselerinin tamirine izin veriliyor, ne Vakıfların sahip oldukları doğru dürüst kullandırılıyor, nede dinlerini rahatça yerine getirmeleri sağlanıyor.

Ağızlarını açsalar, “Misyonerler tehlikesi artıyor- Ülkemizi elimizden alacaklar- Din elden gidecek” çığlıklarıyla adamların üstüne yürüyoruz.

Nedir bu korku, kendi kendimize böylesine bir güvensizliğin gerekçesi ne olabilir ki ?

Ancak şu kadarını da iyi bilmemizde yarar var. Bu insanlar da oturup seyretmiyorlar ve hergün Brüksel’ de Avrupa Komisyonunun kapısını çalıyorlar. Avrupa Parlamentosunu mektup yağmuruna tutuyorlar. Komisyon ve Konseyi sürekli ziyaret edip şikayetlerini tekrarlıyorlar. Sonuçta da, Türkiye’nin azınlıklar sorunu inanılmaz boyutlara taşıyor.

Neden ?

Anlayamadım gitti doğrusu.

Ankara’da bu konulara sahip çıkacak kimse yok mudur? İçişleri Bakanlığı mı, Dışişleri Bakanlığı mı, Vakıflar mı, kim?

Birgün bu birikim öylesine patlayacak ki, o zaman altından kolay kolay kalkamayacağız. İyisi mi, o noktaya gelmeden hareketlenelim.

YARDIM ÇAĞRISI

Gaziosmanpaşa Otistikler ve Özel Eğitime İhtiyacı Olan Bireyleri Destekleme Derneği’nden bir e-mail aldım. Bu dernek, otistik sınıfların ders ve donanım ihtiyaçlarını karşılamayı hedefliyor. Zor durumdaki ailelere de ekonomik destek veriyor. Otistik çocuklar eğitilmeleri en zor olan engelliler olarak kabul ediliyor. İletişime kapalı olan bu çocukların kendilerini ifade etmelerinin tek yolu var. O da eğitim. Eğer doğru eğitim almazlarsa su istemeyi bile beceremiyorlar. Gaziosmanpaşa Otistikler ve Özel Eğitime İhtiyacı Olan Bireyleri Destekleme Derneği hepimizden destek bekliyor. (Adres: Şemsipaşa Mah. Cengiztopel cad. 28. Sk. No: 4 D: 2--Tel: 0 212 418 41 85---GSM: 0 536 679 38 72 )

ÇETİN EMEÇ...

15 yıl ne kadar da çabuk geçmiş.

Çetin Abi’yi kaybetmek, hepimizi sarsmıştı.

Çok farklı bir gazeteciydi.

Genel Yayın Yönetmeni gibi değil, bir muhabir gibi davranırdı. Yorumcudan çok, haberciye önem verirdi. Etrafnıda çalışanları da daima habere yönlendirirdi.

Faili meçhul bir cinayete kurban gitti. Neden öldürülmüş olabileceğini tahmin edebiliyoruz da, kimlerin yaptığı hala belirsiz.

Çetin Emeç, Türkiye’nin karanlık devrelerinde cesaretle mücadele vermişti. Hepimize de çok şey öğretti. Onu unutmayacağız.



Yazarın Tüm Yazıları