Birkaç gündür

HAFTA boyunca yazdıklarımı sabırla okudunuz inşallah.

Biliyorum bazı konular içerik itibarıyla ‘‘sıkıcı’’ oluyorlar, hele benim gibi meseleyi birkaç güne uzatırsanız... Ancak köşe yazısının limitleri içinde bir konuyu bütün boyutlarıyla ele alıp tek yazıda istediğinizin tamamını söyleyebilmek mümkün olmuyor.

Meseleyi kısa kestiğinizde, olayın bazı boyutlarını açmadığınızda ise yanlış anlaşılmanız tehlikesi hep var. Hatta benim son yazılarda gördüğüm kadarıyla konuyu açarak irdelemeye çalıştığınızda bile yanlış ‘‘okumaların’’ önüne geçilmesi mümkün olmuyor.

Bazı okuyucularım bu yazılardan sonra benim büyük bir kişisel dönüşüm yaşamış olduğumu düşünüyorlar mesela. Kızmıyorum bu tür bir tepkiye, bilakis haklı da buluyorum bazı okuyucularımın endişelerini.

Ancak şu noktanın anlaşılması benim için çok önemli: Bizim Türkiye'de bir ádetimiz var.

Bir insan ülke sorunları üzerinde düşünmeye başlayınca, kendi kafasına göre sorunun ne olduğunu ortaya koyup, ne olabileceğini yazdığında bunun arkasında mutlaka çok daha farklı ve de gizlenen başka bir şeyler olduğunu da illa düşünmek zorundayız.

Neler duydum neler son günlerde.

AKP'den para almışım, Aydın Doğan bana bu şekilde yazmam için talimat vermiş, ben de ‘‘dinci’’ olmuşum, kendimi gizleyerek çalışıyormuşum artık.

Temelde patalojik olan bu tepkileri verenler toplumumuzun vazgeçilmez unsurları olan, hayatımıza da renk katan komplocular.

Sonra ‘‘Sen onların ne olduğunu bilmezsin’’ciler de var.

İktidara gelince üniversiteleri medrese yapacaklar, Taksim'e cami dikecekler söyleminin temsilcileri bunlar.

Gördüğüm o ki bu arkadaşlarla yeni bir fikir üzerinde tartışmak katiyen mümkün değil.

Çünkü öyle bir söylem tutturmuşlar ki hayatta ne tür gelişme olsun bunun arkasında mutlaka kendilerinin inandığı kaçınılmaz felakete giden bir başka gizli çalışma olduğu iddiasındalar. Bırakınız görüş alışverişinde bulunmayı, bunlarla münakaşa etmek bile çok zor, çünkü daha ikinci cümlelerinde bağırmaya da başlıyorlar.

* * *

Bu iki ana tepkici grup dışında da AKP konusuna büyük kuşkuyla bakış olduğunu gördüm son günlerde.

Meseleler üzerinde içgüdüsel tepkileri dışında düşünme alışkanlıkları olanlar bile endişe içindeler.

Haklılar da gayet tabii ki.

Çünkü bu toprakların en sancılı konularından bir tanesi üzerinde konuşuluyor. Ve yıllardır ‘‘din’’in bu toplumun sosyal yaşamında yerinin ne olacağı üzerine uç noktalarda öyle söylemler konuşuldu ki insanlar yine bu eski söylemlere dönüleceği korkusunu yaşıyorlar.

Teorik, tarihi ve pratik nedenler de var bu korkularının temelinde.

Ancak aşırı söylemlerin bu toplumda hep ‘‘azınlıkta’’ kalmış olduğuna dikkat çekerim.

Nasıl ki solda Stalinist politikaların Türkiye'yi kurtaracağını düşünenler hálá daha varsa, şeriat düzeninin ülkeyi selamete çıkaracağını söyleyenler de var.

Bunlar hep olacak.

Önemli olan nokta Türk insanının nerede durduğudur.

Bu topraklarda insanların büyük bölümü oy verirken bir oradan bir buraya yalpalansalar da sonuçta hep ortalarda bir yerlerde durmuşlar ve azınlıkların zorlamalarına rağmen hep ortalama çözümlerin en iyisi olduğunu düşünmüşlerdir.

Bu özellik Türkiye'nin büyük şansıdır.

Bu özellik niyeti aslında kötü olan siyasetçinin bile en kuvvetli denetleyicisidir.

Ben hálá daha Türkiye'nin dünyaya gerçek bir ‘‘örnek model’’ olacağına inanıyorsam, hem de bunu yaşam biçimlerine, tercihlere, ülkenin ana rotasına dokunmadan yapabileceğine inanıyorsam, tek dayanağım bu çoğunluğun özelliği dolayısıyladır.

Ülkemizin ‘‘laiklik’’ ilkesinin uygulanışını yeniden ele alması, toplumsal ilişkilerde bu konu etrafında yaşanan sertliklerden kurtulması, çoğunluğu rahatsız etmeyecek adımlarla toplumun rahatlatılması gerekmektedir.

Şuna dikkatinizi çekmeliyim: Şu anda en güçlü gibi gözüken iki parti CHP ve AKP'nin ortak özellikleri bu tür meseleler üzerinde kafa yormuş olmalarıdır.

Öyle anlaşılmaktadır ki insanlar bu meselenin meseleye iki farklı yönden yaklaşacak bu iki parti eliyle bir şekilde uzlaşmaya bağlanmasını, bu meselenin sorun olmaktan çıkarılmasını, hatta bunun ‘‘gönül rahatlığıyla’’ unutularak başka önemli konulara el birliği ile sertleşmeden yürünmesini beklemektedirler.

Her şeyi eskiden olduğu gibi çözmeye çalışmanın imkánı kalmamıştır Türkiye'de.
Yazarın Tüm Yazıları