Biraz hayal kuralım

TÜRKİYE'nin durumunda olan bir ülkede olabilecek en büyük tehlikelerden bir tanesi siyaseti alışılan kalıplar içinde düşünmekte ısrar edilmesidir.

Ülke zaten büyük bir kısırdöngü içindedir, neredeyse büyük bir sosyal bataklık oluşmuş ve bu herkesi içine çekmeye devam etmektedir.

Aynı içgüdüsel tavırlarla aynı şeyleri tekrarlayarak, safları buna göre belirleyerek atılacak adımlar aynen bataklığa düşen bir insanın çırpınmalarının yol açtığı kesin ölüm gibi bir sonuca götürecektir bizleri.

Bunu görelim ve Türkiye için, ülkemizin geleceği için hayal kurma zamanının artık kapıya dayandığını bilelim, hayaller üretelim memleket için.

***

Yarın büyük ihtimalle Kemal Derviş Türkiye'ye dönecek ve bazı adımlar atacak.

Ben onun atacağı bu muhtemel adımların hem kendisine hem de daha önemlisi Türkiye'ye zarar vereceğinden korkuyorum.

Tartışılıyor her yerde, Yeni Türkiye'ye mi destek verecek, CHP'ye mi diye. Birçok senaryo var ortada.

Peki ama ben şimdi sormak istiyorum: Derviş'in AKP'ye destek vereceği bir Türkiye üzerinde neden kimse düşünmek istemiyor ki?

Biliyorum fikri bile otomatikman ‘‘itici’’ geliyor değil mi birçoğunuza.

Ama işte bu otomatik tepkiler yüzünden zaten büyük sorunlarla karşı karşıyayız.

Kafamız hep ‘‘olması gerekenler’’ ile sınırlandırılmış durumda, bunların neden hep böyle olması gerektiğini de sorgulayamıyoruz.

Bunu bizler yapmadıkça da hep aynı sorunlar, gerginlikler kapımızda duruyor ve biz hep olduğumuz yerde sayıyoruz.

***

Evet, ben Türkiye için olabilecek en güzel gelişmenin Kemal Derviş'in AKP'ye destek vereceği bir ortamda yeşerebileceğini düşünüyorum.

Böyle bir şey aslında Türkiye'nin önünü bir anda açan ve birçok dinamizmi de beraberinde taşıyan bir adım olurdu.

Ha, bazı duyarlılıklar aşılamaz, bu mümkün değil deniliyorsa Kemal Derviş yarın ülkeye dönünce bence yapacağı en hayırlı iş ‘‘Kim iktidara gelirse, onunla çalışırım’’ deyip teknik görevine devam etmesidir.

Çünkü bu da zaten fiilen birinci ‘‘hayal’’ senaryosunun hayata geçirilmesi anlamına geleceğinden büyük bir şey de fark etmeyecektir.

***

Böyle bir olasılığın Türkiye'nin önünü neden açacağını düşündüğümü açmalıyım.

Türkiye'yi sarmış olan hissiyatları iyi ‘‘okumak’’, sinyalleri almayı bilmek gerekiyor.

Nedir bunlar? Sayalım:

İnsanların en önemli ve belki de tek sorunu yoksulluktur, açlık korkusudur, işsizliktir. İnsanlar geride bırakmaya çalıştığımız bu iktidar döneminde olan biteni sadece kendi yoksulluklarının penceresinden bakarak değerlendirmekte ve kurulan sisteme ucundan olsa bile sahip çıkmış olan bütün partilerden öç almaya hazırlanmaktadırlar.

AKP, ‘‘Öteki Türkiye’’nin hissiyatlarının aktığı kanal olmuştur. Bu partimiz de gücünün kaynağını iyi değerlendirdiğinden kendileri için önemli olabilecek başka konuları, özellikle yaşam biçimlerine yönelik tartışmaları belirleyici unsurları olarak ön plana çıkarmamışlardır. Bu, Türkiye ve hatta dünya açısından çok önemli bir gelişmedir.

Kemal Derviş bir semboldür. Yalancılardan, sahtekárlıklardan, ayak oyunlarından bıkmış olan insanlar, kendilerine kısa dönemde daha da ağır yükler bindiren ekonomik tedbirlere bile komuta ‘‘güvendikleri’’ bir insanın elinde olduğu sürece katlanmaya hazır olduklarını Derviş'e yöneltilen güven ile duyurmak istemektedirler. Kemal Derviş aslında hákim siyasi partilerden duyulan tiksinti nedeniyle istenilen ama kurulması mümkün olmayan teknokratlar hükümetini kendi varlığında yaşatan güvencedir.

Türkiye 28 Şubat sürecini artık geride bırakmak mecburiyetindedir. Bu süreci başlatan hissiyatlar haklı nedenlere dayanmaktaydı ancak Türkiye'de olan bitenler, 28 Şubat adına yapılan işler, süreci başlatanların kendisine bile zarar verecek duruma gelmiştir. 28 Şubat'ın açlık, sefalet, bitip tükenmek bilmeyen krizler, siyasette ilkesizlikler, gece kulüplerinden naklen yayınlanan televoleci programlarda söylenen 10'uncu Yıl Marşlarıyla özdeşleşmiş olması bizim toplumda kolay kolay olmayacak yeni bir durumu da ortaya çıkarmış, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kendisini de zedeleyebilecek noktaya gelinmiştir. Ben TSK'nın 28 Şubat sürecinin bu şekilde dönüşümlere uğrayarak toplumu tüketmeye başlayabileceğini göremediğine, görmüş olsaydı bu işe böyle girişmeyeceğine ve şimdi onların da süreçten makul bir çıkış yolu aradıklarına inanıyorum.

Türkiye'deki bu gerginliği çözme, toplumu tekrar rahatlatma görevi AKP'nindir. Çünkü onların reddederek içinden geldikleri gelenek, zorlamacı, otoriter tavırlarıyla toplumu karşılarına almış ve 28 Şubat sürecinin başlamasına neden olarak Türkiye'ye büyük kötülük yapmıştır. Türkiye'nin bu hesaplaşmayı o geleneğin içinden gelen, oradaki deneylerini olumlu tavırlara dönüştürdüğü izlenimini veren insanlarla yapması gerekmektedir. Bunu yapmak AKP'nin Türkiye'ye bir borcudur ve gerçekçi olmak gerekirse bu hesaplaşma onlar tarafından yapılmadan, Türkiye de bu partinin normal bir iktidar sürecini geçirmeden, bu ülkede ‘‘normale’’ hiçbir zaman dönülmeyeceği de kesindir.

Dolayısıyla da Kemal Derviş ve arkadaşlarının teknisyen olarak yer aldıkları bir AKP iktidarı bence Türkiye'nin kurtuluşunun önündeki tek yol olarak gözükmektedir.
Yazarın Tüm Yazıları