Bırakalım kopsun kararı

MİLLİ Güvenlik Kurulu'ndan iki önemli karar çıktı. Irak ile ilgili olanı, ‘‘ateşteki kestaneleri’’ hükümete aldırıyor.

Meclis'teki bir üyesi, canlı kalkan olmak üzere Bağdat'a gitme kararı veren hükümet, savaş hali ilanı, silahlı kuvvetlerin kullanılması ve Türk topraklarına yabancı askerlerin gelebilmesi için Meclis'ten izin isteyecek.

Kıbrıs ile ilgili kararda ise hükümetten, ‘‘ilgili makamlarımızın katkılarıyla ve KKTC makamlarıyla danışmalar sonucu belirlenmiş olan görüşme pozisyonunun gerektirdiği adımları atması’’ isteniyor.

* * *

MGK kararında önemli bir vurgu daha yapılıyor. Kıbrıs'ın, Türkiye'yi de ilgilendiren bir mesele olduğu belirtiliyor.

Adalı Türklerin çıkarları kadar Türkiye'nin de çıkarlarının önemli olduğu ifade ediliyor.

Annan planı temelinde çözümün öneminden söz edilse de sonunda, ‘‘Denktaş'a güçlü destek’’ veriliyor.

Böylece, Türkiye'nin Kıbrıs politikası değişti mi, değişiyor mu tartışmalarını noktalıyor karar.

Değişen bir şey yok. Denktaş ne 28 Şubat'ta ne de sonra herhangi bir şeye imza atmak niyetinde olmadığını zaten açıklamıştı.

Karar da onun elini rahatlatıyor.

Ama, Kıbrıs'ta çözüm süreci zaten durdu.

Klerides de, iki hafta sonra yapılacak başkanlık seçimleri öncesi kıpırdamak istemiyor. İki liderin pazartesi günü, ‘‘olmazsa olmazları’’ tartışma kararı almaları da, adım atma konusunda muazzam bir görüş birliği olduğunu ortaya koyuyor.

* * *

MGK kararı, hükümet ile asker arasında Kıbrıs konusunda anlaşma sağlandığını gösteriyor. Ama AKP Lideri Tayyip Erdoğan dün yaptığı açıklamayla yine farklı bir tavır sergiliyor. Erdoğan'ın söylediklerini doğru buluyorum.

Mesela, kriz politikalarına karşı çözüm üretmekten yana olduğunu söylüyor. Annan planının çözüm için fırsat olduğunu belirtiyor.

‘‘Çözümün dinamik tarafı olmak zorundayız. Çözüm istemek ver kurtul demek değildir. Çözüm istemek egemenlik haklarından vazgeçmek, garantörlükten vazgeçmek değildir’’ diyor.

Ama, bugüne kadar Kıbrıs meselesinde sorumluluk üstlenip de çözüm üretemeyenleri hesap vermeye çağırarak, aslında o insanları hükümet olarak görevden alabilecekken, eleştirmekle yetiniyor.

Erdoğan'ın tespitleri doğru ama genel. Hele bir gün önce alınan MGK kararı altında hükümetinin imzası varken böyle konuşmasına anlam vermek zor.

İnsanın aklına şu soru geliyor. Erdoğan neyi temsil ediyor?

‘‘Derin devlet’’ derken şimdi bir de ‘‘derin hükümet’’imiz oldu gibi görünüyor.

Bazılarının çok seslilik dedikleri ama demokratik bir ortamı çağrıştıran bu tarifle ilgisi olmayan bu çok başlılığın hiç yararı yok.

Tam tersi zararı var.

Müzakere süreçleri olumsuz etkileniyor. Statüko besleniyor.

Yenilikçi düşünceleri hayata geçirecek mekanizmalar oluşturulamıyor.
Yazarın Tüm Yazıları