Bilişime Kasımpaşa raconu

Son yazıma gelen eleştirilerden olumlu olanları kırmızı kaplı hatır defterine kaydedip, olumsuz olanları yazmak istiyorum... Bu tepkiler genelde ikiye ayrılıyordu.

AKP'nin Hükümet Programı ve Eylem Planı'na getirdiğim eleştiriyi haksız bulanların bir kısmı, eleştiri için henüz erken olduğunu, AKP'ye zaman tanınması gerektiğini söylüyorlardı. İkinci büyük muhalif görüş ise AKP'nin önceliği daha önemli konulara verdiğini, bilişime sıra gelinceye kadar çözülmesi gereken çok daha önemli sorunların olduğunu savunuyordu.

Olumsuz tepkiler arasında daha fazla taraftarı olan ''biraz zaman tanınması'' görüşüne birazdan değineceğim. ''Bilişime gelinceye kadar Türkiye'nin önünde çözüm bekleyen çok daha önemli sorunlar olduğu'' savının sahipleri, kolayca tahmin edilebileceği gibi AKP taraftarlarından başkası değil. Toplam seçmenin yüzde 25'ini oluşturan ve gelir, eğitim seviyesi görece düşük AKP seçmeninin (Kaynak: Yılmaz Esmer, Seçmen davranışlarından 3 Kasım Analizi, Milliyet 15, 16, 17, 18 Kasım 2002), düşük eğitim ve gelir seviyesine uygun bir tepki bu.

Geliri düşük seçmenin, ülkenin önceliklerini bilişimde görmemesi çok doğal. Adamın karnı aç, başı açık, bilişimi düşünecek hali yok... Eğitim seviyesi düşük seçmenin de ''bilişime sıra gelinceye kadar uğraşacak konu mu kalmadı'' demesi çok doğal. Adamın karnı bilgiye tok, nasıl görsün ileriyi, nasıl planlasın geleceği? Ama durum keşke bu kadar basit olsaydı; mesele açlara aş, eğitimsizlere vaaz, o da olmadı ''televole'' vermekle çözülebilseydi... Aç-bitap ıssız bir adaya düşseniz. Karşınıza gölgesinde bir arslan uyuyan meyva ağacı çıksa, tam ters istikametinde ise yere düşmüş bir elma olsa... Ağaçtaki meyvalara mı saldırırsınız yoksa önce yerdeki elmayı yiyip sonra arslanı nasıl püskürtebileceğinizin planlarını mı yapmaya başlarsınız?

Dünya büyük bir hızla Bilgi Toplumu'na doğru koşuyor. Çok hızlı davranıp, kaybettiğimiz zamanı telafi edemezsek Sanayi Çağı'nda kaldığımız gibi Bilgi Çağı'nda da ikinci, hatta üçüncü sınıf ülkeler arasında kalacağız. Bu yüzden insanlar işsizlikten kıvranırken, geçim sıkıntısı çekerken Bilgi Toplumu stratejileriyle uğraşmak bir lüks sayılamaz. Tersine Türkiye olarak şu anda, Bilgi Toplumu stratejileriyle ilgilenmemek gibi bir lüksümüz olamaz. AB için yapılan ''Varsın bize istediğimiz tarihi vermesinler, biz de kendi yolumuzu çizeriz'' kabadayılığı ne Avrupa Birliği'ne söker, ne Bilgi Toplumu'na... Giremezsen oturursun kıçının üzerine, çizersin belki yolunu ama inşa edemezsin.

Bilgi Toplumu stratejilerini eleştirmeden önce, hükümete biraz daha zaman vermem gerektiğini söyleyenlere gelince... Bu eleştiriyi getirenlerin, AKP'ye oy vermeyen ama yüzde 25'in ezici çoğunluğu ile yönetilmeyi demokratlıklarına yediremeyen, bu yüzden de AKP'ye hoşgörü göstererek iç çelişkilerini zımparalamaya çalışanlardan geldiğine inanıyorum.

Çabalama kaptan ben gidemem... Onlar kendilerini avutmaya çalışadursunlar, gerçekler ne yazık ki değişmiyor. Bir parti Seçim Bildirgesi'nde verdiği seçim vaatlerini, seçimden sonra Hükümet Programı'nda kullanmamışsa eleştirmek için daha neyi beklemek gerekir? Seçim Bildirgesi'ndeki e.devlet planını Hükümet Programı'na koymuş olsa, icraatini görmek için zaman verilebilir ama adam zaten ben Bilgi Toplumu startejileri uygulamayacağım diyor. Türkiye'yi neden Bilgi Toplumu dışında bırakıyorsun diye hesap sormak için daha neyi beklemek gerekiyor?

Bu yazının yazıldığı gün, Kopenhag kararları henüz açıklanmamıştı. Siz okurken, büyük bir olasılıkla 2004'e, daha düşük bir olasılıkla ise 2005'e tarih almış olacağız. Sakın ola ki, Avrupa bizi istemedi, biz de rotamızı çevirir Avrupa'dan uzaklaşırız demeye kalkışmasınlar. O yüzde 25'lik boylarını aşacak rota değişikliklerine girişmesinler. Benim ve düşün mirasımın geleceğinin ampulünü sökmeye kalkışmasınlar. Eğer şiir okumanın günahı yoksa, Türkiye'nin geleceğini karartmaya kalkışacaklara benim de şiirim hazır.

Gerekirse o şiiri de çıkartırız ama şimdilik Özdemir Asaf'ın ''Jüri'' şiiriyle idare ediversinler; Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, /Birinciliği beyaza verdiler.

Son dakika notu: Kopenhag kararı belli oldu ve tarih olarak AKP'nin daha önceden kesinlikle kabul edilemez olarak ilan ettiği 1994 Aralık verildi. AKP'in ilk tepkilerine bakılırsa bu sözler blöfmüş. Şiirimi sevinerek saklamaya devam ediyorum.


Harf devrimi tehlikede


Tüketicinin Abisi Erkan Çelebi'nin köşesinde bu hafta başında yayınlanan Yeliz Küçük imzalı ''Türk harflerine teknoloji tehdidi'' başlıklı yazının başına gelenlere bakınca, bu konu lanetli galiba diye düşünmeye başladım.

Konuyu birkaç hafta önce 24 Kasım pazar günü yayınlanan yazımla gündeme getirmiştim. Erkan Çelebi'nin köşesinde yayınlanan ve ayrıntılara inen ikinci yazı, konunun gündeme iyice girmesini sağladı. Sağladı sağlamasına ya, yazıda yakınılan yazılım ve işletim sistemleri, kendilerini eleştiren yazıya yapmadıklarını bırakmadılar.

Erkan Çelebi, Yeliz Küçük'ten gelen yazının üzerinden geçip, gerekli düzeltmeleri yaptıktan sonra klavyesindeki ilgili tuşa basıp yazıyı yayınlanmak üzere sayfa düzeninin yapılacağı bilgisayara gönderdi. Bayram haftası olduğu için yazının yayınlanacağı sayfa birkaç gün sonra yapılacaktı. Tüketicinin Erkan Abisi bayram ertesi tatilden dönüp, o gün basılan gazeteyi eline alınca gözlerine inanamadı. Sayfadaki haber, üzerinden geçip düzelettiği yazı değil, yazının ham hali olan taslağıydı. Yazının anafikri değişmemişti ve verilen bilgiler tek bir istisna hariç tamamıyla doğruydu ama haberin bazı unsurları eksik kalmış, konuyla ilgili çok önemli iki bilgi kutusu uçmuştu.

Bilgiişlem servisinden geldiler, baktılar, incelediler, olayın sırrını çözemediler. Yazının yayınlanmayan son hali sistemde, olması gereken yerde, masum masum duruyordu. Yazının ilk, taslak hali nasıl olmuştu da sayfaya girmişti, anlaşılamadı.

Bu Türkçe karakter sorununa çok önem verdiğim için Erkan Çelebi'ye ''Boşver,'' dedim, ''yazının basılmayan kutularını ve eksik kalan unsurunu haftasonu ben kullanırım. Sen yazının son halini sistemden bana geç yeter''.

''Tamam'', dedi, ''geçiyorum''... Biraz önce yazımı yazmak üzere bilgisayarımın başına geçtim ve Erkan Abi'nin gönderdiği yazıyı açtım. Ne görsem beğenirsiniz? Yok, yazının gazeteye yanlışlıkla girmiş düzeltilmemiş, taslak hali değil, basılmamış son hali ekranımdaydı. Ama yazıdaki tüm Türkçe karakterler uçmuş, yerlerinde garip işuaretler şşzkmşzşutşz. Umarşzm bu lanet sşrmez de, sizler bu yazşzyşz doş*ru dşzgşn okuyabilirsiniz.

Gavur icadı bilgisayar programının azizliğine uğrayan kutuların aslını bu sayfada bulacaksınız, yazının içinden sırra kadem basan bir paragrafın aslı ise şöyleydi:

''Türkiye'yi büyük pazar olarak görmeyen dünyanın önde gelen teknoloji devleri, Latin-1 karaktern kodları arasında yer almadığı için ürünlerin yazılım ve donanımlarına Türkçe karakter seti koyma gereği duymuyor. Oysa, İngilizce, Almanca, Fransızca'nın yanı sıra, İzlandaca bile Latin-1 karakter kodları içinde yer alıyor.''


İzlanda kadar olamadık


1983 ile 1987 yılları arasında yapılan çalışmalar sonucunda Bilgi teknolojilerinde yaygın olarak Latin-1 karakter kodlarının kullanılması kararı alındı. Bu karar, Latin 5 kodlarını içeren Türkçe karakterlerin, standart olarak kabul edilen Latin- 1 kodunda yer almamasına neden oldu. Oysa, nüfusu Türkiye'nin küçük bir ili kadar olmasına karşın, İzlanda bile kendi karakter kodlarını Latin-1 alfabesine koydurmayı başardı. Aynı başarıyı 70 milyonluk Türkiye'nin gösterememesi, bilgi teknolojisinde yaşanan karakter kodları birleşmesine Türkçe'nin dahil olmasını engelledi.
Yazarın Tüm Yazıları