Beni Metallica’ya emanet ediniz

METALLICA konseri öncesinde Kemancı’nın bahçesi.

Zeki (Orijinal Kemancı), pazar günleri öğleden sonra "Eti getir, mangal, pişirme, salata bizden.." şeklinde bir "rockçı brunch"ı yaptıklarını söylemişti.

Bahçede mangal, bira; kolonlarda Metallica.

Rockçılar için bir nevi "hayal alemi dünyada zuhur etmiş."

*

Bahçenin serinliğinde biralanan kitlenin yaş ortalamasının 30-40 arası olduğunu tişörtlere bakarak anlamak da mümkün.

Çoğunluk "Kill ’Em All", "Ride The Lightning", "Master of Puppets" gibi erken dönem sayılabilecek Metallica tişörtü giymiş.

"St. Anger" tişörtlü bir kişi gördüm sadece.

Tabii yetişkinlerden bahsediyorum.

İkinci Kuşak tamamen yeni ve grafik açıdan beni aşan tişörtlere yönelmiş.

İkinci Kuşak dediğim, annesinden-babasından Metallica’yı gen yoluyla almış yeni yetmeler.

Bizim kuşak "yavrulamaya" başlayalı epeyce oldu.

İstanbul’daki ilk Metallica konseri 1993’teydi. Henüz dünyada olmayanlar doğmuş, büyümüş, Metallica’yı 15 yıl sonra yakalayacak hale gelmiş ha?..

*

Köprüaltı tayfasından elemanlar, yani benim kuşak, şimdi 10-17 yaş arası çocuklarıyla takılıyor.

Rock camiasının aile toplantısı böyle bir şey oluyor işte.

Anne de, baba da, çocuk da siyahları çekmiş...

Annede de, babada da, çocukta da piercing, dövme vesaire bulunmakta...

Ailecek "headbang" (kafa sallama hadisesi) yapılıyor, şarkıların nakaratlarına eşlik ediliyor.

Zeki arada sırada bana tamamen 16-17 yaşımı hatırlatan (uzun saçlı, soluk benizli, umutsuz bakan ve sert müzik dinleyen) elemanları yoldan çevirip tanıştırıyor: "Şeyi hatırladın mı hani?.. Bu aslan işte onun oğlu... Bak bu da bizim Mesut’un kızı... Ata’yla (Zeki’nin Köprü’nün yandığı yıl doğan oğlu) beşik kertmesi yaptığımızı söylüyorum, bana inanmıyor..."

*

Ali Sami Yen’e erken gidenlerden "Usta burası çok kalabalık... James Hetfield de seni sorup duruyor mmmuuvvaaahah-ha!" şeklinde taciz telefonları geliyor.

Yeni yetmeler heyecanlı. Biranın etkisindeki anne-babalar kolayca "yolunuyor."

Ekstra harçlığı kapan "Orada görüşürüz, baaaay!" deyip yok oluyor.

*

Mangal ve yan ürünleriyle iyice semirmiş halde stada yöneldik.

Sanırsın Ali Sami Yen Beşiktaş’ın stadı olmuş.

Siyah tişörtlü muazzam bir kalabalık.

Alın bölgesine Rambo model bağlanan siyah kurdeleler satılıyor. Üstünde Metallica logosu var.

Hatıra niyetine bile alamayayım. Fakat alan çok.

Galatasaray maçlarında gitmediğim basın tribününde yerim.

Gazeteci ağırlıklı bir kitle olarak takılıyoruz.

Sanlı (Ergin) kızı Su’yla gelmiş.

Su, 1994’te doğmuştu. 1993 konserinde babası "Sed bat truuuuuuuğ!" diye bağırırken ortalarda yoktu.

*

Ali Sami Yen’i dolduran kitle müthiş. Metallica taraftarının Galatasaray taraftarından daha iyi Meksika Dalgası yapması gerçeğini hafif içim burularak teşhis ettim.

40 bin kişi olduğu söyleniyor.

Sayıyı bilemeyeceğim tam olarak fakat kollarını havaya kaldırıp metalci el hareketi yaptıklarında 100 bin kollu fantastik bir canlı gibi gözüküyordu.

*

Metallica sahneye çıktıktan sonrası ise ayrı bir hikaye.

15 yıllık süreçte dördüncü Metallica konserim oldu.

Son olarak 2005’te Roskilde Festival’de dinlediğimde berbat vaziyetteydi James Ağbi.

Hatta "Bitmişler" demiştik tüm Roskilde Tayfası olarak.

Üç yılda yeniden doğmak, hele müzik dünyasında epeyce zor hadisedir.

Metallica epeyce yol katetmiş bu konuda. 15 yıl önceki konser çoğu rockçıya göre İstanbul’da verilmiş en iyi konserdir.

(Roger Waters konseri de yeni efsane, yeri gelmişken hatırlatayım...)

2008 konseri bu ünvanı devraldı.

Metallica’nın İstanbul’daki efsanevi performansında seyircinin itici gücünü hissetmemek mümkün değildi.

Kitlenin heyecanı grubu da gaza getirdi.

Sahneden ayrılırken "Yine geleceğiz" demeleri boşa değildi. İstanbul’a sadece güven tazelemek ve enerji yüklemesi yapmak için bile gelebilirler.

Başımızın üstünde yerleri var.

Yeni yetme rock tayfasının sadakat ve coşku gibi rockçıya yakışır özellikleri yaşattıklarını görmek de iyiydi.

Beni Metallica’ya emanet ediniz.
Yazarın Tüm Yazıları