Bence Muhtar, Nobel almış kadar iş yaptı

RADİKAL Gazetesi’nin Ekonomi Müdürü Ruhi Sanyer’le geçen mayıs ayında The Coca-Cola Company’nin Atlanta’daki merkezinde İcra Kurulu Başkanı Muhtar Kent’in odasına girdiğimizde çok heyecanlıydık.

İkimiz de Muhtar Kent’i yakından tanıyor, fırsat buldukça konuşuyorduk. Ancak, onunla "kapitalizmin sembolü" sayılan The Coca-Cola Company’nin merkezinde buluşmak daha da anlamlıydı.

Coca-Cola’nın CEO’su Neville Isdell’le Muhtar Kent, aynı katı paylaşıyordu. Odaları karşılıklıydı. Ruhi Sanyer atıldı: "Muhtar Bey, ne zaman karşı odaya taşınıyorsun?"

Aslında Neville Isdell, en güvendiği isim olan Kent’i Efes İçecek Grubu’nu da bünyesinde bulunduran Anadolu Holding’den Coca-Cola’ya geri döndürürken büyük olasılıkla rotayı çizmişti. Nitekim Isdell, Kent’i Anadolu Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan’dan isterken sinyali peşinen vermişti: "Tuncay Bey, lütfen izin verin, bir gün Muhtar’ı Coca-Cola’nın tepesinde göreceksiniz..."

Kent, tüm bunları birkaç yıl önceden bilmesine karşın Ruhi’nin sorusuna gülümsedi: "Dur bakalım yapacak çok işimiz var."

İstanbul’dan Coca-Cola’nın 40’tan fazla ülkedeki Kurumsal İlişkiler’ini yöneten Gürtay Kıpçak’la birlikte Kent’in odasından çıktıktan sonra Ruhi’yle tahmin yürüttük: "Bir yıl sonra Muhtar Bey, Coca-Cola’nın CEO’su olur."

Beklediğimiz açıklama geçen perşembe günü geldi, Kent’in 1 Temmuz 2008’den itibaren Coca-Cola’nın CEO’su olacağı duyuruldu. Ertesi gün Coca-Cola’nın 50’den fazla ülkenin bağlı bulunduğu bölgesini Viyana’dan yönetmiş eski bölge başkanlarından Cem Kozlu aradı: "Muhtar büyük iş başardı. Bu bence işletmede, iş dünyasında, Türk profesyonel yöneticiler açısından Nobel almak gibi bir şey."

Cem Kozlu, hiç de haksız değildi. Muhtar Kent’in Coca-Cola’da basamakları nasıl tırmandığını, bugünkü konumuna gelişinin yollarını oya gibi işlediğini en iyi o biliyordu: "Coca-Cola gibi bir dünya devinin CEO’luğuna kadar yükselmek birdenbire, pat diye olmaz. Bu iş tüm yaşam boyu atılan adımların, elde edilen başarıların insanı ulaştırdığı doruk noktasıdır."

Kozlu, Kent’in yükselişine "Nobel" benzetmesini işin "yaşam boyu" bölümüne bağladı: "Nobel ödülü de tek bir esere değil, o güne kadar üretilenlere, elde edilen başarılara göre verilir."

Orhan Pamuk
, Nobel’i aldı, dünyaya Türkiye adına büyük bir damga vurdu... Artık dünyanın her noktasındaki iş dünyası, siyaset, bürokrasi temsilcilerinin dilinde Pamuk var: "İstanbul’u Orhan Pamuk’tan okudum."

Şimdi Muhtar Kent de öyle olacak... O da özel hiçbir çaba harcamasa bile, bulunduğu konum, Türkiye’nin adını sıkça duyuracak.

Kent, bulunduğu konum gereği rahmetli Ahmet Ertegün gibi ABD’deki "Türk lobisi"ne önderlik yapmaya soyunmayacak ama onun Coca-Cola’nın zirvesinde olması bile Türkiye’ye büyük katkı sağlayacak...

Burada ders vermek bizim vatan borcumuz

TÜRK tekstil ve hazır giyim sektörünün bir rüyası, geçen hafta içinde gerçekleşti. Nişantaşı’ndaki Sadrazam Sait Paşa Konağı, İstanbul Moda Akademisi’ne (İMA) dönüşerek kapılarını eğitime açtı.

Akademiyi İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Süleyman Orakçıoğlu’yla birlikte gezdim. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, destek vermiş, İHKİB Akademi’yi açabilmek için 3 yıl çaba harcamıştı.

Akademiyi gezerken Dice Kayek’in yaratıcıları Ayşe-Ece Ege kardeşler, ünlü tasarımcılarımız Hüseyin Çağlayan ve Atıl Kutoğlu’yla da karşılaştım. Hepsi İMA’yı çok beğenmişti. 4 ünlü Türk modacısı İMA’yı desteklemeye hazırdı: "Burada üstümüze düşeni yapmaya, ders vermeye her zaman açığız."

Ayşe Ege, arkadaşları adına sözü daha da yürekten verdi: "Burada ders vermek bizim vatan borcumuz."

Akademi, önümüzdeki yıl üniversite sınavlarında belirli bir puanı tutturan öğrencileri yeteneğe göre alacak... Ayrıca, İMA’da kısa dönemli çok özel kurslar da verilecek...

Eğitim altyapısına önemli bir taş daha eklendiğine göre, tekstil ve hazır giyim sektöründen dünyada Türkiye’yi daha da öne çıkaracak adımlar bekleyebiliriz değil mi?

’Ne Mutlu Türküm Diyene’ Milli Takım marşı olur mu

NURYILDIZ’ın patronu Şahin Nalbant geçenlerde Ali Bozatlı’nın 30 milyon Euro’ya mal ettiği İstanbul İkitelli’deki Holiday Inn Oteli’nde yakın dostlarına bir yemek verdi.

Otel henüz ön açılışını yapmış, resmi açılışa hazırlanıyordu. Şahin Nalbant’ın konukları arasında Turan Tuna, Nuri Tuna, Necmettin Bitlis, Kadir Eriş, Kenan Işık, Yunus Akdaş, Şahin Özer, Şaban Taçyıldız ve Bülent Serttaş gibi isimler vardı.

Bülent Serttaş bize "Ne Mutlu Türküm Diyene" adlı yeni parçasını dinletti. Serttaş, parçayı yaparken yükselen terörden etkilenmişti. İstanbul Valisi Muammer Güler parçayı dinlemiş, Türkiye-Bosna Hersek maçında statta çalınması talimatı vermişti. Serttaş’a ait parçanın sözleri şöyle:

Türkiyem hiç bölünmez

Türkün sabrı denenmez

Asker (Mehmet) şakaya gelmez

Ölür de boyun eğmez



Gördüğümüz her güne

Atatürk’ten bugüne

Gururla söylüyoruz

Ne mutlu Türküm diyene



Bulanır mı bu ırmak

Ezelden beri berrak

Kanımızla suladık

Asla inmez bu bayrak




Türk Milli Takımı’nın marşa, sloganlara ihtiyacı var ama sadece "Ne Mutlu Türküm Diyene" yeter mi?

2008 Avrupa Kupası’na kadar Milli Takım için sloganlar yaratmak gerekmez mi?
Yazarın Tüm Yazıları