Belirsizlik ve huzuru iç içe yaşayan ada

LEFKOŞA

ASLINDA
30 yıldır huzurun egemen olduğu bir adadır Kıbrıs.

Ama adadaki insanlara, 1974 Barış Harekátı’ndan sonra kavuştukları bu huzur, Batılılar tarafından nedense çok görülür.

Kıbrıs Türklerinin yazgısı, belirsiz bir geleceğe kodlanmıştır sanki. Haklarına, hukuklarına en ufak bir saygı gösterilmez.

Batı onları hep Rumların azınlığı olarak görmek ister.

Hem Avrupa, hem Amerika referandumdan sonra verdikleri sözlerin hiçbirini tutmadılar.

Geride bıraktığımız kısacık zaman dilimine sığan ibret dolu gelişmeler hem Batılılar, hem de kendi insanları tarafından dışlanan Denktaş’ı haklı çıkardı.

Alacaklarını elde etmiş olan Rumların bundan sonra bir çözüme yanaşmalarını beklemek büyük saflık olur.

Rumlar için tek çözüm, Kuzey’in kendilerine teslim edilmesidir.

* * *

Şimdi Rauf Denktaş’ın son çıkan ‘Kıbrıs Girit Olmasın’ adlı (Remzi Kitabevi) kitabından ilginç bir anısını okuyalım.

Yıl 1959... Zürih ve Londra antlaşmalarının yapıldığı aylar.

Adnan Menderes Başbakan, İsmet İnönü ise anamuhalefet lideri.

İnönü, anlaşmaları sert bir dille eleştiriyor. İktidar tedirgin ve rahatsız.

Dışişleri Enformasyon Dairesi Sorumlusu İsmail Soysal, Denktaş’a İnönü ile görüşmesini, antlaşmaların Türk toplumunun güvenliğini, eşitliğini sağladığını anlatmasını ve onu iktidara karşı yumuşatmasını öneriyor.

Denktaş, İnönü’ye gidiyor ve antlaşmaları desteklemesini istiyor. Nedenlerini açıklıyor. İsmet Paşa, Denktaş’ı gülerek dinliyor ve sonra şunları söylüyor:

‘Hükümet Kıbrıs’la ilgili pazarlık içindedir. Benim görevim iktidarın elini bu pazarlıkta güçlendirmektir. Karşı tarafa ‘Görüyorsunuz muhalefet buna razı değildir, zorluklarım vardır’ demesini sağlamaktır. Fakat bunlar bunu anlamıyorlar ve bizi hizaya getirmeye çalışıyorlar.’

* * *

Bu görüşmeyi Menderes öğreniyor ve küplere biniyor. Hemen Denktaş’ı aratıyor ve kendisini İstanbul’a çağırıyor.

Denktaş, Menderes’i Park Otel’de ziyarete gidiyor. Kıbrıs konusunda bilgi veriyor ve İsmet Paşa’nın söylediklerini anlatıyor. Zürih antlaşmalarının biraz daha pazarlık kaldırabileceğini, İnönü’nün bu taktiğinden yararlanılabileceğini de söylüyor.

Aslında çok nazik bir insan olan Menderes birden köpürüveriyor:

‘Kimmiş o? Kimmiş o? Ondan kim yardım istemiş ki... O bir çıyan, o bir çıyan... Yakında benim ona ne yapacağımı göreceksiniz.’

Denktaş
şaşırıp kalıyor ve izin isteyip otelden ayrılıyor.

Daha sonra Ankara’ya dönüyor ve durumu İsmail Soysal’a anlatıyor. Soysal çok üzülüyor ve ‘Bu Türkiye nereye gidecek, bu öfkeyle nereye götürecekler, ben de bilmiyorum’ diyor.

* * *

Denktaş
yıllar sonra bu anısıyla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor:

‘Bu olayı her hatırladığımda Rumlarla yaptığım görüşmeler süresince bizdeki muhalefetin ‘yumuşamam, diklenmemem ve taviz vermem’ için yaptığı girişimleri gördükçe İnönü’nün büyüklüğünü bir kez daha anlıyorum. Hele en son devrede Annan Planı konusunda yapılanlar ve söylenenler hiçbir pazarlık marjımızı bırakmamış, bizi adeta vermeye mahkûm etmişti.’

Denktaş’
ın bu anısı akıllara şu soruyu getiriyor:

‘Brüksel pazarlıkları sürerken Baykal’ın yaptığı eleştirilerin ellerini kuvvetlendirdiğini Tayyip Erdoğan ve kurmayları anladılar mı ve muhalefetin hazırladığı bu taktiği kullanmak akıllarına geldi mi acaba?’
Yazarın Tüm Yazıları