Belgelerden öğrendiğim mesele

SON yayımlanan WikiLeaks belgeleri yıllardır kafamı kurcalayan bir sorunun yanıtını almamı sağladı.

Bu nedenle emeği geçenlere teşekkürü bir borç bilirim.
Soru şuydu: Nasıl olur da ABD gibi sınırsız istihbarat olanaklarına sahip, iyi yetişmiş personele sahip bir ülke dış politikasında bu kadar çok hata yapabilir?
Yanıtı belgelerden anlaşılıyor.
Belli ki ABD, dış politikada tahmin edebileceğimizden çok daha fazla merkeziyetçi bir ülke!
Diplomatların yetkileri çok kısıtlı, inisiyatif kullanmıyorlar ya da kullanmaları beklenmiyor, her şey merkezden gelen talimatlarla yürüyor.
Merkezin bunu yapabilmesi için de mümkün olduğunca çok bilginin gönderilmesi isteniyor.
Merkezin bunu sağlıklı yapabilmesi için gönderilen bilgilerin gerçek durumu tam olarak yansıtması, görünenin gerisinde nelerin olup bittiğini anlatması gerekiyor.
Ama personel inisiyatif kullanamadığı için her duyduğu, gördüğü şeyi rapor ediyor ve merkez bir bilgi çöplüğüne dönüyor.
Bu tabloya bir de ABD’de her köşe başında bir tanesi bulunan “düşünce üretme kuruluşları”nın verileri de eklenince çık işin içinden çıkabilirsen!
ABD’nin kaybedecekleri baştan belli muz cumhuriyeti diktatörlerini desteklemesinin ardında da bu var, Batista’yı desteklerken, Musaddık’ı devirmeye çalışmasının ardında da bu var.
Vietnam’da, Irak’ta, Afganistan’da boğazına kadar pisliğe gömülmek de bundan kaynaklanıyor olmalı. İsrail’in azgınlığı durdurulmadan Ortadoğu’da barış olamayacağını göremiyor olmaları da!
Şimdi benim gördüğüm bu durumu ABD dış politikasını yönetenler görüp bir çare düşünürler mi derseniz, bence düşüneceklerdir.
Medeniyet biraz da yapılan hatalardan ders çıkarmak ile ilgilidir çünkü.
Belgelerin Türkiye ile ilgili bölümlerinden çıkardığım derslere ise ikinci bir okumayı gerçekleştirdikten sonra döneceğim.

Gerçekten çok anlamlı bir ödül!

LİBYA lideri Muammer Kaddafi’nin “insan hakları ödülü” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a verildi.
Başbakan’ı eleştirmek için pusuya yatmış bekleyen muhalif (yoksa münafık mı deseydim) yazarlar hemen eleştiriye başladılar. Yok bu ödül alınmamalıymış, yok Kaddafi daha önce Türklere hakaret etmiş, Necmettin Erbakan’ı azarlamış, yok Libya’nın insan hakları sicili kötüymüş. İnsan her şeye eleştirmek için bakınca böyle oluyor demek ki.
Kişisel görüşüm şudur: Bu ödül tam anlamıyla yerini bulmuş bir ödüldür! Vereni de, alanı da kutlarım!
Ödülü veren kendi ülkesinde insanlara göz açtırmayan, muhalefeti yaşatmayan bir kişilik! Sivillerle dolu bir uçağı bombalattığı için tazminat ödemek zorunda kalan, “sözüm parama geçer” havalarında bir insan. Petrol zengini ama bunun gelirini ülkesindeki halkın refahı için değil, oğlunun futbol hevesini tatmin için kullanabiliyor.
Ödülü alan insanın ülkesinde ise hapishanelerde gazeteciler var. İşkence ve kötü muamele hâlâ önlenememiş. Gençler üniversitede protesto gösterisi yapınca hapis cezasına çarptırılıyorlar. Aydınlar sokaklarda öldürülüyor, bu işte ihmali olanlar yargılanamıyor. Sudan’da insanlık suçu işlediği, soy kırım yaptığı uluslararası mahkemelerde kanıtlanmış kişiyle arkadaşlık edebiliyor, onu koruyabiliyor. Ülkesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde insan haklarını çiğnediği için en çok mahkûm edilen ülke.
Bu nedenle ödül alan açısından da veren açısından da tam yerini bulmuş bulunuyor!
Çünkü insan haklarından anladıkları şey büyük olasılıkla birbirine çok benziyor!

Liderde karizma olmayınca böyle oluyor

KUZEY Kore, Güney Kore’deki bir küçük adayı bombaladı ve bazı Güney Kore vatandaşları hayatlarını kaybetti.
Güney Kore Devlet Başkanı Lee Myung-bak, saldırıdan sonra halka yaptığı ilk konuşmada şunları söyledi: “Halkımın canını ve malını korumakta başarısız olmanın derin sorumluluğunu hissediyorum.”
Belli ki Güney Kore Devlet Başkanı, karizmadan yoksun, siyasette acemi, ileri görüşlü, mükemmeliyetçi bir lider değil.
Demek ki Güney Koreliler adam seçmeyi bilmiyorlar.
Oysa karizma sahibi ve siyasette becerikli olsaydı şöyle konuşması gerekiyordu: “Kanları yerde kalmayacak, katiller hesap verecekler, tazminat da isteriz, biz katile katil deriz, hesap verecekler!”
Ortaya çıkıyor ki Güney Kore Büyükelçiliği’nin Mavi Marmara baskını sonrasında yayımlanan gazetelerden ve televizyon haberlerinden bir derleme yaparak, acilen Seul’e göndermesi gerekiyor.
Tabii bir ikinci olasılık AKP’nin siyaset okulunda üç aylık bir kurs olabilir ki dost elini uzatmakta tereddüt göstereceklerini zannetmem.
Yazarın Tüm Yazıları