Paylaş
Geçenlerde Brigitte Bardot beni cepten aradı. Şaşıracağınızı, Brigitte Bardot ne alaka diyeceğinizi biliyorum. Bu güzel Fransız aktristi teee eskiden tanırım.
Tabii o zamanlar şimdiki gibi değildi. Suratı kırış kırış olup, çamaşır makinasından yeni çıkarılmış nevresime dönmemişti. Bütün dünyayı güzelliği ile çıldırtıyordu. Pablo Picasso ile Bedri Baykam’ın bu güzel kadın için tekme sille dövüştüklerini bilirim.
Pablo ileri yaşına rağmen domuz topu gibiydi, Bedri ise genç bir ressam adayı olarak daha narindi. Bunların ikisi de o vakitler Brigitte Bardot’a asılıyor. Gerçi kız ikisine de yüz vermiyor ama bunlar gayretli.
Cafe Fleur’da karşılaşıyorlar. Pablo buna el kol işareti yapıyor. Bedri Baykam da “Sen önce doğru dürüst kadın resmi çiz ressam eskisi. Çizdiğin bütün kadınlar kamyonla ezilmiş gibi görünüyor. Nedense gözleri hep aynı tarafta” diyor.
Pablo Picasso böyle bir lafın altında kalacak adam değil.
“Sen de altmış ikiden bir tavşan çizebilirsen ben de kendimi bütün aleme..”
Daha lafı bitmeden Bedri Baykam bunun kafasına kül tablasını fırlatıyor. Pablo da koşup Bedri’nin kulaklarına yapıştırıyor. Öyle bir çekiştiriyor ki iki kulak birden kopup elinde kalıyor.
Bedri Baykam’ı hemen Paris SSK hastanesine kaldırdılar. Bereket Pablo Picasso, kopan kulakları bunun gömlek cebine tıkmış. Kulakları orada bulup yerine diktiler ama dikiş yeri iyi tutmadı. Kulaklar çanak anten gibi dışarı baktı.
***
Tesadüfen o günlerde ben de Paris’teydim. Sinema ile ilgilenenler bilir. Bataklı Sazın Kahpesi Ayşe filminin senaryosunu ben yazmıştım. Senaryoyu İstanbul’da kitap yapmıştık.
Fransızlar çok beğendiler. İşte o kitabın Fransızca baskısının imza günü için Paris’e gitmiştim. İmza gününde kimler yoktu ki. Jean Paul Sartre bile gelmişti. Bir gözü içeri, bir gözü dışarı bakan tuhaf bir adamdı.
BU KİTABI BANA İMZALAR MISINIZ?
İmza günü Champ Elysee’nin sonundaki Küçük Saray’da yapıldı. Ben diyeyim beş bin, siz deyin on bin kişi imzaya geldi. Baktım devlet başkanları Mitterrand dahi sıraya girmiş.
Hemen kalkıp yanıma buyur ettim. Sevmezdim ama yine de itibar ettim.
O sırada küçük bir el bana kitabımı uzattı ve “Bunu benim için imzalar mısınız?” diye sordu. Başımı kaldırdım, emsalsiz güzellikte bir genç kız bana kitabını uzatıyordu.
Gözlerimiz birbirine kilitlenmiş. Birbirimize bir şey söylemeden 17 dakika 43 saniye bakmışız. Süreyi gece haberlerinde, görüntülerimizi veren televizyondan hesapladım.
Ben imzadan sonra Brigitte Bardot kaptığım gibi ortamlara akmışım. Bir ay mı desem, beş hafta mı desem, birbirimizden ayrılmadık.
İşte tanışmamızın hikâyesi budur.
Sonra bu Brigitte Bardot kafanın kayışını koparıp hayvan sever oldu. Dünyanın herhangi bir yerinde hayvana eziyet edilse, başlarına bitti. Suratının aşırı buruşması da o iklimden bu iklime koşuşturmasındandır.
***
Telefonu açtım. Brigitte Bardot’nun yüzü ihtiyarlamıştı ama sesi gençti. Biraz cilve yaptıktan sonra ana konuya geldi. “Kutup ayılarının nesli tükeniyor, ne yapabiliriz?” diye sordu.
Bak şimdi! Sanki kutup ayılarını ekmek arası yapıp, ben yiyorum. Yine de kadını bozmak istemedim. Aklıma gelen ilk çareyi söyledim.
“Bizim burada Kastamonu diye bir ilimiz var. Oranın kırsalında ayı boldur. Bunları toplayayım. Tüylerini saç boyası ile beyaza boyayalım. Kutuplara götürüp doğaya salalım. Çiftleşsinler, üresinler. Ama doğaya salmadan önce en az üç yavru yapma eğitimi verelim.”
Brigitte Bardot bu fikrime bayıldı. Haziran’da gelecek, birlikte Kastamonu’ya gideceğiz. Tarım Bakanı Mehdi’yi de belki yanımıza alırız.
Paylaş