Bayrak yakmak

Bayrak yakmak sıradan bir iş değildir. Anlamı çok derindir.

Kin, nefret, intikam gibi çok karmaşık duyguları ifade eder ve onlardan kaynaklanır.
Filistinliler ve Araplar hemen hemen her gösteride İsrail ve ABD bayraklarını yakarlar. ABD ve İsrail bayraklarını yakanlar, kendilerince, düşmanlarını aşağılarlar, nefretlerini dile getirirler. Ama devlet bilinci sahibi onurlu insanlar en büyük düşmanlarının bile bayraklarına saygısızlık etmezler. Bayrak yakmak aczin, güçsüzlüğün, hiçliğin ifadesi ve itirafıdır.
Mersin’de Türk bayrağını yakan Kürt çocukları da vatandaşı oldukları, okullarında okudukları, hastane ve dispanserlerinde tıbbi yardım aldıkları Türkiye’yi düşman olarak gördüklerini, ondan nefret ettiklerini göstermişlerdir. Davranışlarını başka türlü tercüme etmenin, yorumlamanın olanağı yok.
***
Çocukların yaşları 12-14 arasında. Türk bayrağının ne anlama geldiğini ve onun simgesel değerinin ne olduğunu bilecek yaştalar. Anlamını ve simgesel değerini bildikleri için yaktılar bayrağı, bilmedikleri için değil. Demek ki bu çocuklara aileleri, büyükleri, çevreleri Türk bayrağından, Türkiye’den ve Türklerden nefret etmeyi, onları düşman olarak görmeyi aşılamış.
Hadi, saf yürek olup, bunlar çocuk, ne yaptıklarını bilmiyorlar, diyelim. Peki çevredeki yetişkinler niçin engel olmuyorlar onlara. Bir sivil polisin müdahalesine kadar.
***
Hürriyet’in (22.03.05) bayrak yakma girişimiyle ilgili sorusunu şöyle yanıtlıyor Leyla Zana:
“Vatanın ortak değerlerine saygılı olmak zorundayız. Bayrak, uğrunda can verilen en önemli değerdir. Bu provokasyonları tersine çevirip barışa katkıda bulunmak hepimizin görevidir.”
Orhan Doğan ise “Ortak vatanımızın ortak değerlerine saygı duymak zorundayız” diyor.
Provokasyonu kim yapıyor? “Ortak vatan” tanımlaması da midemi bulandırıyor. “Ortak vatan” değil, “vatanımız”!
Üniter devlette ortaklık mortaklık olmaz. Devlet ne sınırlı sorumlu yapı kooperatifidir, ne de anonim şirkettir.
Türkiye Cumhuriyeti’ni Türkler ve Kürtler birlikte kurmadılar. Ulusal bağımsızlık savaşı veren onurlu bir halk kurdu. Bu halkı harekete geçiren, kuşkusuz, etnisite bilinci değildi, ulusal bilinçti. Bu nedenle, “ortaklık” lafının “ayrılıkçılık”ı işaret ettiğini düşünüyorum.
***
Bu tür toplantılarda provokasyon ihtimali olduğuna göre, provokasyonlara karşı neden önlem alınmıyor? Olan olduktan, mesaj gönderildikten sonra yapılanları provokasyon olarak tanımlamak dürüstlükten yoksun bir tutum değil mi?
Bayrak yakanlara serin kanlı bir polis değil de bu türden şımarıklıkları yıllardır sabırla karşılayan Mersin’in yerlileri müdahale etseydi ne olurdu? Bunu düşünmek bile istemiyorum.
***
Bütün gazetelerde, Abdullah Öcalan’ın Havva ve Fatma adlı kız kardeşlerinin zafer işareti yaparken çekilmiş fotoğrafları var. İnsanların aklından geçen soruyu ben sorayım: Havva ve Fatma hanımlar kimin kime karşı kazandığı ya da kazanacağı zaferin işaretini vermektedirler? Şimdiye kadar ciddiye alınmayan bu işaretler, ABD’nin, Avrupa Birliği’nin şantaj ve baskıları altında bunalmaya başlayan insanların onuruna dokunmaya, sabrını taşırmaya başlayabilir. Bunu mutlaka dikkate almalı!
Hatta 1919’da işgal ordularını alkışlayan azınlıkların ihanetiyle, Avrupa Birliği ve İskandinavların kışkırtıcı ilgisiyle şımaran insanların davranışları arasında bir ilişki kurabilirler. Bu nedenle DEHAP yöneticilerine, belediye başkanlarına, sivil toplum örgütlerine ve yerel önderlere önemli görevler düşüyor.
Ülkenin, insanların ağırbaşlı, soğukkanlı ve hazımlı davranışlarına gereksinimi var!
***
Ben böyle düşünüyorum ama koskoca İnsan Hakları Derneği şube başkanlarından Avukat Eren Keskin, Güneydoğu’ya sefer yapan THY uçaklarında Türkçe’nin yanında Kürtçe anons yapılmasını da istiyor (Hürriyet, 11.03.05). Peki bu hanımefendiye ağırbaşlı, soğukkanlı ve hazımlı olmanın erdemlerini kim anlatacak?

Yazarın Tüm Yazıları