Başbakan önce kendi dönemine bakmalı

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “İsmet İnönü’nün kötülükleri” dizisi çerçevesinde “2. Dünya Savaşı günlerinin gıda karnelerini” de gündeme getirdi.

Haberin Devamı

“O karneleri biz unutamayız ki... Ben babamın nüfus kâğıdını nasıl görmezden geleyim. O nüfus kâğıdının içinde damgalar var; kömür, gazyağı, yağ, ekmek damgaları var. Ben bunları görerek büyüdüm. 2. Dünya Savaşı’nda Almanya’da taş üstüne taş kalmadı. Bırakın bizi başka ülkelerle kıyaslamayı, 1945’ten 2002’ye kadar Türkiye’ye ne kazandırdınız? Hangi eseri kazandırdınız” dedi.
Başbakan’ın İsmet İnönü’nün tarihi kişiliği ile ilgili söylediklerini ciddiye almıyorum.
Böyle bir eleştiriyi ciddiye almak için, söyleyenin, eleştirilen ile bir denkliğinin olması gerekir. Tarihi kişilik olarak değilse bile, “çap” ve “başardıkları işler” bakımından!
Ama bu karne meselesini ve sonrasındaki çarpıtmayı görmemek mümkün değil.
Evet, savaş yıllarında “karne” uygulandı, “karaborsa” ile mücadele edilemiyordu ama unutmamak gerekiyor ki ülkede de hiçbir şey yoktu. Kısa bir kelime: Yok!
O karnedeki damgalar sayesinde Başbakan’ın babası hayatta kalabildi ve kendisi bugün hayattaysa bunu biraz da o karnelere borçlu olmalı.
Başbakan’ın partisi neredeyse 8 yıldır tek başına iktidarda.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye’nin yüzde 18,56’sı yoksulluk sınırında yaşıyor.
650 bin insanımız açlık sınırında yaşamaya çabalıyor. Bırakın “damgalı karneyi” ellerinde yiyecek ekmekleri bile yok!
Başbakan tarihi geçmiş karnelerle uğraşacağına önce bu sorunu çözmenin yollarını bulmalı.

Haberin Devamı

Açıklamaya hiç inanmadım

TÜRKİYE Odalar ve Borsalar Birliği’nin ortak olduğu şirketlerin tümünde “inceleme” başlatıldı.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı müfettişleri, şimdi bu şirketlerin hesaplarını inceliyorlar.
Bakanlık bunun rutin bir uygulama olduğunu söylüyor.
Bu inceleme ile TOBB Başkanı’nın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile bir polemiğe girmiş olması arasında bir ilişki kurulmasının yanlış olduğunu belirtiyor.
Ama inandırıcı olamıyor.
Devlet gücünün, devletin inceleme organlarının, siyasi baskı amacıyla kullanılmasına bu ülkede alışkınız.
Hükümet ile “ters gidenlerin”, hükümeti sinirlendirecek ilişkileri olanların, bu tür inceleme tehditleri ile sindirilip, susturulmasına yabancı değiliz.
Bu yüzden anlı şanlı işadamlarının etliye sütlüye karışmamaya çalıştıklarını, iş âleminin derneklerinde böyle netameli dönemlerde görev almaktan kaçındıklarını biliyoruz.
Doğan Grubu’nda bunu çok yaşadım.
Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde de böyle olmuştu.
O günlerde Doğan Grubu gazetelerinin yayınlarını beğenmeyen Çiller sayesinde, çalıştığımız binaların neredeyse her odasından bir müfettiş grubu çıkıyordu!
Recep Tayyip Erdoğan, bunu bir adım daha ileriye götürmeyi bildi.
Hayali vergi kaçakları yaratıp, trilyonluk cezalarla bu grubu batırmaya çalıştığını unutacağımız kadar zaman geçmedi.
Onun için Sanayi Bakanlığı’nın “rutin işlem” açıklaması bana hiç inandırıcı gelmiyor.
İncelemelerden sonra yazılacak raporların içeriğini görünce bunu daha iyi anlayacağız.

Haberin Devamı

Başarısızlıkları ‘çamur’ ile örtme çabası

GALATASARAY Başkanı Adnan Polat, “temiz bir lig olmadı” dedi. “Rakip takımlarla oynanan maçlarda oyuncu ve kaleci performansları rahatsız edici” diye ekledi. Hakem hatalarının “hep bir takım lehine” geliştiğini söyledi.
Yani diyor ki: Fenerbahçe hakem hataları ile puan aldı. Rakip takım oyuncuları ve kalecileri satın alındı!
Sezon başından beri şampiyonlukta iddialı takımlar lehine ve aleyhine yapılan hataları alt alta yazsak, kesine yakın bir eşitlik buluruz. Lig bittiğinde bunu yaparız.
“Oyuncu satın alındı” iddiası ise sadece “ayıp” kelimesi ile karşılanabilir. Bu makamlardaki insanlar, bir şey söylediklerinde bunu kanıtlayabilecek durumda olmalılar.
Polat’ın böyle konuşmasının nedeni şu: Yanlış transferler ile harcanan trilyonları gözlerden kaçırmak. Başarısızlıktaki yönetim payının görülmesini önlemek!
Kaç sezondur doğru dürüst oynamayan Leo Franco’yu “üç yıllığına” transfer eden Aziz Yıldırım değildi. Jo, Dos Santos transferlerini de o yapmadı. Takım santrforsuz kalırken eldeki sağlam tek santrforu gönderen de Adnan Polat’tan başkası değildi.
Beşiktaş’ın durumu da farklı değil. Bir takımın kadrosunda 11 yabancının bulunması, sadece yönetimin bu işi doğru yapmamış olması ile açıklanabilir. Kaçan şampiyonluk için başka gerekçeler aramak, yönetim başarısızlığını örtmeyi amaçlar.
Guardiola, takımı Barcelona, Real Madrid’in 4 puan önündeyken şöyle dedi: “İki takım da şampiyon olmayı hak etti. Ama sadece biri şampiyon olmak durumunda!”
Günün birinde böyle konuşacak spor adamlarımız olacak mı?
Doğrusunu isterseniz böyle birisi yönetim kadrolarımızdan çıkmayacak gibi görünüyor.
Böyle yönetilen futbol da, ancak bu kadar olabiliyor!

Yazarın Tüm Yazıları