Başbakan’ın ‘Avrupalı kaynağı’ kim acaba?

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır mitinginden dönerken uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlamış. “Seçim barajlarının kaldırılması” ile ilgili sorulara verdiği yanıt, Başbakan’ın demokrasi anlayışını bir kez daha gözler önüne seriyor.

Şöyle diyor: “Barajın düşürülmesini ülkenin kalkınması noktasında doğru bulmuyorum. Avrupa’da bile bunu yapanlar pişman oldular. ‘Yanlış yaptık’ diyorlar. Koalisyonlarla ülke zor yönetiliyor. En iyisinde bile parti çıkarı gözetiliyor. Kişisel çıkarı bırakın, parti çıkarını gözetiyor. Berlusconi bana ‘çok büyük yanlış yaptık’ dedi. Yüzde 10 aşağıya inerse şu Meclis’ten yasa çıkaramayız.”
Gazetecilerin “Türkiye milletvekilliği bir çözüm olamaz mı” sorusunu da şöyle yanıtlıyor:
“Araştırdık, olmuyor. Aleyhe dönüyor. Orda da pazarlık dönemi başlar. İstikrar için yüzde 10 şart.”
Başbakan’ın “siyasi istikrar” denilince ne anladığı ikinci soruya verdiği yanıtın içinde gizli.
“Aleyhe dönüyor” sözünün gerisinde, kendi iktidarını ilelebet sürdürme özlemi var. Zaten bu Anayasa değişikliğinin amacının da bu olduğunu biliyorduk, bir kez daha kendi ağzından duymuş olduk.
Elbette “istikrar” uğruna, milletin oyunun TBMM’ye doğru olarak yansımasından vazgeçilebileceğini de öğrenmiş oluyoruz.
Kusura bakmasın ama bu söylem, bir demokraside kolayca rastlanabilecek bir durum değil. “İstikrarı”, halkın demokratik tercihlerinin eksiksiz olarak meclise yansımasının önüne alan zihniyetlere “demokrat” diyemiyoruz.
Bir de tabii “Avrupa’da bile bunu yapanlar pişman oldu, ‘yanlış yaptık’ diyorlar” sözünün üzerinde durmalıyız.
Ramazan günü, orucunu açtıktan sonra yalan söylemeyeceğini varsaydığımıza göre bunlar kimlermiş, söylese de bütün Avrupa öğrense ne kadar iyi olur! Kaynağı Berlusconi ise hemen söyleyeyim ki Avrupalı demokratlar için muteber bir referans noktası oluşturmuyor.
Başbakan’a önerim, parti kapatma davaları sırasında çokça konuşulan Venedik Komisyonu kararlarını okumasıdır. Okumaktan çok hoşlanmıyor, vakit bulamıyor ama sözüne güveneceği bir danışmanı onun yerine okuyup, kendisine anlatabilir.
Orada Avrupa demokrasileri için kabul edilebilir barajın yüzde 3 ile yüzde 5 arasında olabileceği yazılı.
Demokrasi aşkına AKP yardakçılığı yapan liberaller, acaba bu konuda Başbakan’ı aydınlatabilirler mi?

Kamu görevlileri işlerini düzgün yapsalardı

BOSTANCI ’da bisikletten düştükten sonra kaldırımda ağır yaralı olarak 45 dakika ambulans bekleyip hayatını kaybeden matematik profesörü Salih Necdet Malikoğlu, medeni olmayan bir ülkede yaşamasının kurbanı oldu.
Sağlık Bakanlığı, 2 ambulansın da geç kalmış olmasının nedenini “adres aramak” olarak açıkladı.
Bulunamayan adres de şu: “Kartal yönünde Bostancı İskelesi’ne gelmeden hemen önce.”
Trafiğin tek yönlü aktığı bir cadde, son derece açık bir tarif, ama adres bulunamamış!
Demek ki ambulans sürücüleri şehrin yollarını, görev yaptıkları bölgede bile tam olarak bilmiyorlar. İki sürücünün ikisinin birden gecikmesi, eğer başka bir ihmal yoksa (ki bakanlık yok diyor) başka bir ihtimali akla getirmiyor.
Peki, bu sürücülerin eğitimlerinden kim sorumlu? Herhalde sorumlu kişi İstanbul İl Sağlık Müdürü başta olmak üzere, sürücülerin amiri konumunda olanlardır.
Rahmetli profesörün de bisiklete binerken kask takmadığı anlaşılıyor. Kask takmış olsaydı, düşüp başını çarpsa bile böyle ağır yaralanmayacaktı.
Türkiye’de sadece bisiklete binenler değil, çoğu zaman motosiklet sürücüleri de bu en temel güvenlik kuralına uymuyorlar.
Hadi diyelim ki bisiklet ve motosiklet kullananlar eğitimsiz, bu en önemli güvenlik kuralından haberdar değiller.
Bunu topluma gerektiğinde cezalar da vererek öğretecek olan kim? İllerdeki trafik görevlileri!
Demek ki onlar da işlerini yeterli bir sorumluluk bilinci ile yerine getirmiyorlar.
Profesör, medeni bir ülkede yaşasaydı ölmezdi derken bunları anlatmak istiyordum!

Grimm Kardeşler’in izinde!

BU yıl deyimin tam anlamıyla leyleği havada gördüm.
Bugün siz bu yazıyı okurken de Almanya’da olacağım. Frankfurt’tan otomobille yola çıkıp, Bremen’e kadar olan ve “Grimm Kardeşler Yolu” ya da “Masal Yolu” olarak bilinen güzergâhta direksiyon sallayacağım.
Steinau’daki Grimm Kardeşler evinde başlayacak yolculuğum, Grimm Kardeşler’in masallarını derledikleri köy ve kasabalardan geçecek.
Masalları içimizde bilmeyen yok. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Rapunzel, Hansel ile Gretel, Bremen Mızıkacıları, Parmak Çocuk, Uyuyan Güzel, Kurbağa Prens, Kurt ve 7 Küçük Oğlak, Kırmızı Çizmeli Kedi gibi masalların da bulunduğu tam 86 Alman masalı.
Grimm Kardeşler, masallarını köy köy, kasaba kasaba dolaşarak derlediler. Alman dilinin bugünkü halini almasında, onların yerel lehçeleri derleyerek masalları yeniden yazarken yaptıkları incelemenin rolünü önemsememek mümkün değil.
“Masal Yolu” rotası, bu masalların derlendiği yerlerden geçiyor.
Ben de şimdi aynı rotayı gezerek, izlenimlerimi Atlas Dergisi’nin gelecek sayısına yetiştirmeye çalışacağım. Ama Atlas editörlerinin bazen bir yazıyı iki üç kere yazdırtmak titizlikleri söz konusu olursa yazı sonraki ay yayımlanabilecek.
Yolda kaybolmamak için Hansel ve Gretel gibi ekmek parçalarını cebime tıkıştırmam da gerekmiyor, arabada GPS üzerinden çalışan bir seyrüsefer cihazı da olacak çünkü.
Yani dışardan göründüğü gibi değil, bu bir iş gezisi!
Bu nedenle yazılarıma bu hafta ara vermek zorundayım, izninizi rica ediyorum.



Yazarın Tüm Yazıları