Bankacıların maaşları Başkan’a dert oldu

BANKACILIK Düzenleme ve Denetleme Kurumu Başkanı Tevfik Bilgin, geçenlerde bir demeç verdi ve bazı bankacıların "aşırı agresif davrandığını" açıkladı.

Başkan’a göre bunun nedeni bazı bankacıların aldıkları yüksek ücretler imiş.

Başkan bu nedenle "Akıllanmazsanız, aldığınız ücretleri açıklarım" diye aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmiyor.

Bankacılık sistemini tehlikeye sokacak davranışların nasıl cezalandırılacağı ve ne şekilde takip edileceği Bankalar Kanunu’nda yazılı. Başkan Bilgin, bu kanunu kullanmak yerine sopa göstermeyi tercih ettiğine göre demek ki "agresif davranışlar" bu kanun çerçevesinde tehlike arz etmiyor diye düşünüyorum.

Öte yandan, uyarının (ya da tehdidin mi demeliyim?) "Aldığınız maaş ve primleri açıklarım" şeklinde olmasındaki garipliğe de dikkatinizi çekerim.

Dünyanın her yerinde bankacılar iyi para kazanırlar. Bu paraları kıskanıyorsanız yapacağınız şey sizin de çok çalışıp, o makamlara gelmeyi hak etmenizdir.

Siyasi yakınlıklar kamu kesiminde yüksek mevkilere gelmeyi sağlar ama özel sektörde işe yaramaz. Adamın yeteneğine, bilgisine bakarlar, maaşını öyle verirler.

Alınan maaşlarda usulsüzlük varmış havasını yaratmak en azından etik bir tutum sayılmaz.

Ayrıca bunun nasıl bir "ceza" olduğunu da anlamış değilim.

Tamam, biliyoruz ki Türkiye’de insanlar aldıkları maaşları, hele bu maaşlar ciddi rakamlar tutuyorsa açıklamakta isteksiz davranırlar.

Bu toplumsal kültürümüzün bir sonucu! Varlıklı olduğunu göstermek ve herkesin gözünün içine sokar gibi davranmak hoş karşılanmaz.

Ama sonuç olarak bu maaşlar, o görevlerdeki insanların hak ettikleri maaşlardır. Ve eğer o maaşlar normalin üstündeyse bankacılık piyasasındaki emek arzı ve talebi o maaşları çok geçmeden normal düzeye getirecektir.

BDDK Başkanı, yönettiği camianın düşmanı gibi davranmamalı. Elindeki yasal olanaklar yetersizse, bunu gidermeyi hükümetten talep etmeli.

Bu türban haberinin gerisinde ne var?

DİYARBAKIR’daki Özel Avrupa Birliği İlköğretim Okulu’nda bir öğrencinin derste türbanla görüntülenmesi ile ilgili tartışma ilginç bir seyir aldı.

Okulun müdürü kız öğrencinin türbanıyla derslere girmediğini, bunu gazetecilerin yaptırdığını iddia ediyor.

Öğrencinin babası da kızının türban takarak okula kadar gittiğinde ve okulun bahçesine girdiği zaman türbanını çıkardığında ısrarlı!

Bu olayda "komplo" kokuları almama neden olan şey; haber fotoğrafının ve haberin kaynağı ile ilgili.

Bu haber türban karşıtı yayınlar yapan kuruluşların muhabirleri tarafından geçilmiş olsaydı, dinci basının nasıl bir gürültü koparacağını kolaylıkla tahmin edebiliriz.

Ancak bu kez bu gürültü kopmadı, çünkü haberin kaynağı İhlas Haber Ajansı.

Yani "Işıkçılar" diye bilinen bir cemaatin lideri olan kişiye ait bir ajans.

Acaba ne oldu da bu ajans, türban tartışmasının yeniden kızıştığı bir dönemde böyle bir haberi geçti?

Acaba bu haberin geçilmesindeki amaç hükümeti sıkıştırmak mı, yoksa türbanın sadece üniversiteler için değil, ilköğretim kurumlarındaki öğrenciler için de bir "hak olduğu" propagandasına zemin hazırlamak mı?

Dinci basının çift kişilikli komplo teorisyeni acaba bunu nasıl açıklar?

Ve Kaymakam Bey terfi etti!

BU ismi bir yere not edin ve tekrar karşılaştığınızda sakın şaşırmayın: Isparta Sütçüler Kaymakamı Mustafa Altınpınar!

"İlçedeki kütüphanelerden Orhan Pamuk’un kitaplarını toplattırıp yakma" fikrinin mucidi genç kaymakam.


Bizim ülkemizde "idareci"nin böylesi makbuldür...

Elbette şimdi basın bu olayın üzerine biraz fazlaca gittiği için usulden bir soruşturma geçirecek.

Vali Bey yanına çağırıp biraz kızacak.

Olsun, bu işler böyle yürür zaten.

Yarın bir gün büyük ilçelerden birine bir kaymakam aranırken akla ilk o gelecek ama.

Ya da küçük illerden birine yeni bir vali lazım olduğunda!

İleride iktidar değiştiğindeki ilk valiler kararnamesinde.

Milliyetçi-muhafazakár ağabeylerinden biri diyecek ki; "Yahu bizim Mustafa vardı, dürüst çocuktur, biraz da deli dolu. O nerede şimdi?"

Ve eninde sonunda onu karşımızda ya vali ya da milletvekili olarak göreceğiz.

Adını dünyada kimse bilmeyecek ama.

Ve büyük bir olasılıkla Orhan Pamuk bile o gün geldiğinde Mustafa Altınpınar adını hatırlamayacak.

Onun için diyorum, bu ismi bir kenara not edin diye!

* * *

Bu yazıyı 1 Nisan 2005 tarihinde Milliyet’te yazmıştım.

Orhan Pamuk o tarihten sonra Nobel Ödülü’nü kazandı.

Dün de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayladığı kararname ile Mustafa Altınpınar terfi ettirilerek Gümüşhane Vali Yardımcılığı’na atandı.
Yazarın Tüm Yazıları