Babamın evi

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Eğer dev bir mobilya mağazası kataloğunun ilk sayfalarını yalnız yaşayan babalara eşya satmaya ayırıyorsa benim ‘kalpsiz’ bir istisna olduğum iddia edilemeyeceği gibi, söz konusu fenomen yaygın bir toplumsal olgudur ve üzerinde biraz fikir yürütmeye değer.

Taşınma paniğine girdim ya laf olsun diye, tüm Avrupa'da harcıalem cinsten ve fabrikasyon türden mobilya pazarlayan bir firmanın son kataloğunu edindim.

Daha ilk sayfalar ‘Babamın Evi’ bölümüyle başlıyordu.

Dekoratif fotoğraflar yaklaşık altı - yedi yaşlarında güleç bir kız çocuğu ve onun babası olduğu anlaşılan gençten bir adamla birlikte çekilmişti.

Spotta da şunlar yazıyordu:

‘Babam ve ben burada yaşıyoruz. Yani ben bazen, o hep burada kalıyor. Elli dokuz metre karedeyiz. Büyük odada bir kanape, bir yemek masası, müzik seti ve televizyon duruyor. Sonra bir yatak odası, bir küçük mutfak var. Tabii tuvalet de... Buraya gelmeyi seviyorum. Oyuncaklarımı koyabileceğim yer çok...’

Anladınız, mobilya firması küçük kızın ağzından, eşlerinden boşanarak veya sevgililerinden ayrılarak yeni ev açacak olan erkeklere hitap ediyor.

İşte ucuz kanape, formika masa, kontrplak sehpa, kauçuk yatak ve alimünyum tencere, tekrardan yeni daire düzecek olan bu insanlara eşya pazarlıyor.

* * *

KATALOĞA göz attım, hafiften hafife ürktüm. Bilhassa da ‘ben bazen, O hep burada kalıyor’ diyen cümleden duygulandım. Ne bileyim ben, biraz irkildim.

Oysa bu konuda öylesine kaşarlanmış sayılırım ki...

Benim çocuklarım daima ‘Babamın Evi’ dediler. Onların çekirdek ailevi bir ‘evim’le tanımlayabilecekleri mekanları hiç olmadı.

İlkin Kızım iki yaşındayken yeni yere çıktığımda sonra da diğerlerinde önce hep onların odasını düzenlemeye çalışmış olsam bile, alt tarafı kıytırık ranza ve eski oyuncak dolabı, ayda yılda bir hafta sonu uğranan bu mıntıka çocuklarım için hep ‘Babamın Evi’ olarak kaldı.

Bundan asla suçluluk duymuyorum ve kimseye hesap vermek niyetinde değilim.

Zaten düşünüyorum ki eğer dev bir mobilya mağazası kataloğunun ilk sayfalarını yalnız yaşayan babalara eşya satmaya ayırıyorsa benim ‘kalpsiz’ bir istisna olduğum iddia edilemeyeceği gibi, söz konusu fenomen yaygın bir toplumsal olgudur ve üzerinde biraz fikir yürütmeye değer.

* * *

İSTATİSTİKLER önümde değil şimdi tam rakkam veremeyeceğim ama gayet iyi biliyorum ki başta İskandinavya ve Merkezi Avrupa ülkeleri, Yaşlı Kıta'da evlenen çiftlerin çok önemli bir bölümü izdivacın ilk beş yılında boşanıyor.

Artı, bu evliklerden olmuş çocuklara neredeyse eşit sayıda çocuk ‘gayr-ı meşru’ çiftlerin birlikteliğinden doğuyor.

Sanayi ötesi toplumlarda geleneksel ailenin atomizasyon süreci yaşanıyor.

Dolayısıyla da mobilya mağazası küçük bir kız çocuğunun ağzından ‘Babamın Evi’ diyerek eşya pazarladığında aslında arz - talep ilişkisine cevap veriyor.

* * *

HAYIR, hayır, bunları söylediğim için kendimi haklı çıkartmaya çalıştığımı sanmayın. Yukarıda belirttiğim gibi kimseye hesap vermek niyetinde değilim ama kimseye benim çift anlayışımın propagandasını yapmak niyetinde de değilim.

Kaldı ki böyle bir anlayışım olduğu konusunda dahi çok tereddütlüyüm.

Çünkü hayat inişli çıkışlıdır ve onun mutlak doğruları yoktur.

Dün ‘atmışsekizli’yizdir ve Pink Floyd müziğinde duman üfleyerek ‘serbest aşk’ hakkında nutuk çekeriz. Ama yarın Françoise Hardy'yi andıran bir sevgiliye raslarız ve Latin erkeklerin en kıskancına dönüşürüz.

Bugün Marks ve Engels'den asi ahkam keserek ‘Kutsal Aile’nin üretim ve mülkiyet ilişkilerinin tezahürü olduğu konusunda mangalda kül bırakmayız. Fakat ertesi gün şiş göbeğimizin üzerine çizgili pijama geçirerek bigudili karımıza komut buyurur ve sümüklü veledimize tokat indiririz.

Ve bu karikatüral boyutlara ulaşmasak bile ve kendimize itiraf etmesek dahi her halükarda biliriz ki, aynı mekanda çifti yaşamaktan sonsuz korkmamıza ve aynı alışkanlıkta yeksenaklığı solumaktan sonsuz paniklememize rağmen belki yine de çifti arayacağızdır ve belki yine de alışkanlığı isteyeceğizdir.

Üstelik, belki de derin bilinçaltımızda, ‘Babamın Evi’ değil de sadece ve sadece ‘evim’ diyecek çocukların varlığını düşleyeceğizdir.

Ama nesnel hayat bilinçaltı düşlerle çok uyuşmaz. Onlar pek gerçekleşmez.

Dolayısıyla, bazı çocuklar hep ‘Babamın Evi’ derler.

Bazı babalar da ‘Babamın Evi’ diyen kataloglardan eşya düzerler.

Yazarın Tüm Yazıları