Baba

Fazla söze hacet yok, Çarşamba babamı yazdım. Sözün bittiğini, içimin özlemle ne kadar dolduğunu sizlerle paylaştım. Sizlerden de babalarınızı yazmanızı istedim ve çok sayıda e-posta geldi. Herkesin babası için söyleyecekleri vardı. Okudum okudum, yine hüzünlendim. Aşağıda sizden gelenlerden bazıları var, buyrun okuyun.

Haberin Devamı

Ayşe Hanım merhaba,
Â
İnanın yazınızı okuduğumda ağlamamak için kendimi zor tuttum. Tutmak zorundaydım, iş yerinde çalışmaktayım. Ama duygularımı anlatmaya kelimeler yetmez!!! Konu BABA olunca, bütün gözyaşlarım öyle bir dökülmek için çağlıyorlar ki; zor tutuyorum. 81 doğumluyum ve babamı 7 yaşında kaybettim.
Hatırlamak denirse tam ne yaşadığımı, ne hissettiğimi bilemiyorum, hatırlayamıyorum ve bu bana acı veriyor, üzüntü veriyor. Takdir-i ilahi diyoruz. (Bu arada yüksek tansiyondan hastaneye yattı ve tedavi görürken öldü.) AYŞE hanım aklıma geldi; geçen hafta önümdeki küçük not kağıtlarına aklıma gelmiş, babacığıma bitaneme birşeyler karalamıştım, hatırladım. Klavyenin altında, diğer küçük notlukların arasından buldum. O gün yazdığım duygularmı sizinle de hiçbir şekilde değiştirmeden paylaşmak istiyorum.
 
Hayata yenik baÅŸlamak
Küçük gözlerin, bakışların
Ne olduÄŸunu anlamadan.
O anda anlamıyorsun
Hayat sana öyle bir yük yüklüyor ki;
Ne olacağını kestiremiyorsun.
Sadece bakıyorsun
Şaşkın, korkulu ve üzgün
Etrafta insanlar ağlaşıyorlar
Çoğu yanına çağırıp sarılıyor, öpüyor
Odalar dolu dolu
Evin içinde çığlıklar, sesler dolu.
Ne oldu diyorsun, ne olmuÅŸ olabilir
Beyaz çarşafa sarılmış uzun bir şey odanın ortasında
Gel gel bak diyorlar son kez babana.
Babam mı? diyorum.
Benim babam iÅŸe gitti, akÅŸam gelecek diyorum.
İnsanların sesi daha da yükseliyor
Daha bağırıyorlar
Eğiliyorum yanına 
O küçük ellerimle önce yüzüne dokunuyorum
Sonra saçına
DeÄŸil diyorum babam deÄŸil
AkÅŸam gelecek
Sabah iÅŸe gitti diyorum
Anlamsız bakışlar, üzüntülü, yaşlı gözlerle için için isyan ediyorum.
(7 yaşında babamı kaybettiğim anda hissettiğim duygularım)
 
Not: Yazdığınız konu, benim geçen hafta yazdığım yazı, tesadüf ama çok şaşırdım. Yayınlarsanız çok sevinirim. İsterseniz o kağıtları size gönderebilirim. Gerçek yani.
Â
Gül E.
Â
Â
----------
Â
Â
Offfff... Ayşe şuan kalbimi birisi avuçlamış, sıkıyor, buruyor gibi hissediyorum. Baba lafını duyunca kötü oluyorum, burnumun direği sızlıyor. Merak ediyorum yaşasaydı ilişkimiz nasıl olacaktı? diye. Yaşlandıkca nasıl görünecekti? Onu bildiğim gibi yine hayat dolu, her ortamın aranan insanı olacak mıydı? Dede olduğunda gözlerindeki ışıltıyı merak ediyorum. Başarılarımda, kalp kırıklığımda, bana sarıldığında içime çekeceğim kokusunu merak ediyorum.
Â
Onsuz başladığım hayat yolculuğumda onayladıklarını, tasvip etmediklerini, 26 yıl boyunca eksik kalan parçam olmasaydı, nasıl bir insan olabileceğimi merak ediyorum.
Â
Kalbimi sıkan el, şuan boğazımı sıkmaya başladı. Dönem dönem bunları yaşıyorum işte. Babam ben 9 yaşındayken öldü. Daha 34 yaşındaydı. (Derler ya, öbür tarafta dirilme günü geldiğinde hepimiz 34 yaşında olacakmışız. Bu haksızlık, şimdi buna sevinmeli miyim? Keşke babacığım bir 34 sene daha yaşasaydı.)
Â
Bu haksızlığı kendi içimde yaşarken geçen gün kızımın (7 yaşında) söylediği bir şey beni daha da çok sarstı. Televizyon seyrediyorduk, aklına nereden geldiyse hiç görmediği dedesini sordu; "Anne senin baban kaç yaşında öldü?" dedi. "34" dedim. O kadar içli bir şekilde, "Hiiii senden de gençmiş." dedi. O anki duygularımı düşünebiliyor musun?
Â
Evet hayat acımasız. Hem de benim için çok acımasız. Babam ölene kadar da çok şey paylaşamadık. Ben doğduktan sonra Almanya'ya çalışmaya gitmiş. Gencecik vücudunda taşıdığı kanser belası onun yakasını bırakmadı. 2 yaşında iken bizi yanına almış. Sonrasında da onu hatırladığım kadarını sürekli beynimde tazeliyorum, resimlerine bakıyorum, onunla ilgili anlatılan hatıraları dinliyorum eşten dosttan...
Â
Babam hastalığı süresince hastaneye yatar, tedavi olur, eve gelir, sonra tekrar giderdi. Çocuk aklımla bunları anlamazdım. Bilseydim ona daha çok sarılırdım. Onu sevdiğimi söylerdim. "Ölmeni hiç istemiyorum, sen ölürsen benim ilerki hayatım bir hiç olacak, ben silik bir kişilik olacağım" derdim. (Bunları kızım bana söylüyor biliyor musun, o akıl ediyor bunları... Ben neden akıl edemedim??) Okuldan dönerdim, evde kimse yok. Baba hastanede, anne ya onun yanında ya da işe gitmiş. Daha 9 yaşındaydım ya. Kendi başıma yaşıyor gibiydim gavur ellerinde... Bir keresinde eve geldiğimde anahtarı soktum kapıya, kapı açıldı. Babam gelmişti, traş olmuştu. Sarıldık mı, sarılmadık mı hatırlamıyorum. Ama o öldükten sonra her eve gidişimde bir umutla kapıyı açıyordum, yine onu karşımda göreceğim umudu oluyordu.
Â
Ayy ağlattın beni şimdi... Ofiste millet "N'oluyor buna? Rapor yazarken çok duygulandı galiba" diyecekler J
Â
Babamın öldüğü gün dünya başıma yıkıldı. O zamanlar ne psikolog, ne terapi var. Komşunun çocuğu telefon açtı; "Elif baban öldü" dedi. Kulaklarım uğuldadı. Türk filmleri geldi aklıma... Konduramadım... Telefondakine, "Ne senin baban mı öldü?" dedim. Sonra sokağa çıktım. Yanımda ne annem vardı ne de başka bir büyük. Koştum... Deliler gibi koştum. Tanıdık birilerini aradım. Bir arkadaşımı görürüm umuduyla parka gittim. Birileriyle konuşmalıydım, bağıra bağıra ağlamalıydım, anlatmalıydım içimdeki öfkeyi ama kimsecikler yoktu. Okula koştum, belki  öğretmenimi görürüm ve "BABAM ÖLDÜÜÜÜ" diyip konuşabilirdim. İşte Ayşe ben o gün konuşamadım ya, içime attım ya, şimdi seneler geçse bile içimdeki zehiri boşaltamıyorum. Beni hasta ediyor, ruhum hasta... "İnsanın vucudundaki bir cerahat kana karışır" derler ya... Benim kalbimdeki yara da kanıma karıştı o zaman. Pompaladıkça beynime giden kan beynimi kemiriyor.
Â
Akşam eve gittiğimde yine kapıyı kendim açtım, annem ağlıyor dövünüyor. Yanına oturdum. Kadın kendi derdiyle dövünüyor. Titremeye başladım. O titremeyi de unutamıyorum, zangır zangır... Kendimi kasmaktan o kadar yorulmuştum ki... Banyoya gittim, karşımda mavi bir çop torbası vardı. İçinde babamın hastaneden getirilen kıyafetleri vardı.
Â
Ben bunları yaşadım işte ufacık bedenimle... Ruhumla bunları atlatamadım. Yıllardır kendime acıyorum, ben 9 yaşımda kaldım. Zavalllı ben, zavallı Elifçik... Üzülüyorum kendime. O zamanlar psikolojik destek aldırsalardı bu travmayı atlatırdım ve mutsuz bir insan olmazdım.
Â
Şimdi anladın mı neden şanslı olduğunu??
Â
Senin baban ile güzel ve uzun anıların var!
Â
Sevgiler,
Â
Elif C.
Â
Â
----------
Â
Â
Dağıttın, darmadağın oluverdim bir anda. Kelimeleri okurken boğazımda önce hafiften sonra daha da büyüyen, ardından yumruk gibi sertleşen, derken hıçkırığımı bıraktırmayan bir acı oldu. Ben de severim can eriğini. Bir meyve, bir söz, bir resim, bir koku. Her şey "hasretini çektiğimiz" acıların yoğunlaştığı sevgileri vermez mi bizlere?
Â
Süslü cümleler kuramam böyle zamanlarda... Başın Sağolsun be Ayşem. Allahım Begüm'üne yaşatmasın bu acıyı...
Â
Benim babam hayatta. Ama yanımdayken dahi ellerinin kokusunu uzaktan çekiyorum içime. Böyle içimde fırtınalar kopar derler ya, öyle fırtınalar kopuyor bir kez ellerini tutabilmek için. Öyle ahım şahım anımız falan da yok. Ekmek parası dedi daldı dünya alemine... Bizlere daha iyi bir hayat sunmak için bizden uzakta kazandı yeşilliklerini.
Â
Bütün arkadaşlarımdan çok harçlığım oldu benim. Senin yokluğun ve bol harçlıklarımla daldım tüm kötülüklerin içine. Şimdi kendim kazanıyorum bak babacım. Sana da bana da yeter kazandığım. İçimde kocaman bir boşlukla tat vermiyor bana.
Â
Ben de bugün iş çıkışı farklı bir şey yapayım, herkese göre normal bazılarına göre istisna durumu...
Â
Teklif edeyim bakalım babacığım benimle bir damla sakızlı Türk kahvesi içer mi?Â
İlerde senin gibi başka bir sevdiğim de "hadi babanı anlat" derse,
Üç beş anımız olsun be babam,
Şu dünyadan göçüp gitmeden !
Â
Emel A.
Â
Â
----------
Â
Â
Ben babamı hiç birilerine anlatmayı düşünmemiştim. Neler söyleyebilirdim ki onun hakkında... Tüm harfleri toplayıp yeni kelimeler üretmek, tüm kelimeleri toplayıp yeni bir hikaye yazmak kadar zormuş bir babayı anlatmak.
Â
Gözlerimi açtığımda, yani kendimi ve dünyayı tanımaya başladığımda benim ellerimden büyük iki elle tanıştım. Ama bir o kadar da sıcak iki el. Ben bu dünyadan onun varlığı sayesinde korkmamıştım. Herkesin bir Superman'i vardır ya, benim de ceketini pelerin gibi kullanan bir Superman'im vardı.
Â
Di'li geçmiÅŸ zaman kullanıyorum farkındayım ama ben sadece babamı 9 yaşına kadar tanıyabildim.  Kimine göre çok uzun bir zaman gibi gelebilir ama 9 yıl sadece babanızı görmek, babanızı anlamak, iki satırlık yazıyı bir anda okumak kadar kısa sürüyormuÅŸ.  Ama bu 9 yıl içinde çok ÅŸey öğrendim ondan. Â
Â
Hayatın hiç bir zaman benim istediğim gibi gitmeyeceğini anlattı babam bana.
Â
Masallarda anlattığı kurtla, kuzuların gerçek hayatımızda iyiler ve kötüler olduğunu öğretmeye çalıştı çoğu zaman...
Â
İstediğim bir şey olmadığında, gözyaşları dökerek zaman kaybetmek yerine ulaşmam gerektiğini gösterdi hiç bıkmadan usanmadan.
Â
O  benim belki de ilk ve tek aşık olduÄŸum adamdı. Hayatın onu hiç bu kadar canımı acıtacağını düşünmediÄŸim bir günde aldı benden.Â
Â
Çocuk yaşta büyümenin ne demek olduğunu bilir misiniz? Arkadaşlarınız evcilik oynarken siz kapıda gelmeyeceğini bile bile babanızı günlerce beklediğiniz oldu mu?  Benim çok oldu. Onun kullandığı arabanın benzerini gördüğümde belki içindeki babamdır diye o arabanın peşinden koştuğum kadar çok oldu bekleyişlerim.  Çok isterdim o sıcacık gülümsemesi ile evimizde hiç bitmeyen mutluluğu tekrar yaşamayı.  Yine o haklıydı aslında hayat hiç bir zaman bizim istediğimiz gibi gitmiyordu.
Â
Bize veda ettiği günü dün gibi hatırlarım, yine çok şey öğrenmiştim ondan.  Bir yağmurlu günde toprağa verdik onu. Ne çok seveni varmış  babamın diye düşündüm o gün, bulunduğumuz cami taşmıştı. Herkes sevgiyle anıyordu onu.  Çok sevdiği bir dostu kaleme almıştı cenazeden sonra yaşadıklarını; "Ben sadece ünlü ve politikacıların cenazelerinin çok kalabalık olduğunu sanırdım, yağmura rağmen dışarılardaydı insanlar" diye.  O gün bize veda ederken bir Superman'in uçuşunu izledim çocuk yaşta döktüğüm gözyaşları ile...
Â
Åžimdi 25 yaşındayım, hala babamı tanıyanlar sevgi ile bahsediyor ondan. Ne kadar ÅŸanslıyım diyorum.  7 den 70'e herkesin sevgisini kazanan kaç kiÅŸi var ki bu hayatta.Â
Â
Şimdi dönüp geçmişime baktığımda hep öğrettiklerini hatırlıyorum, hatta onun öğrettiklerini uygulayarak yaşıyorum.  Bana bıraktığı en güzel miras bu olsa gerek.
Â
Sevgili Ayşe; bu yüzden çok seviyorum seni, duygularını bu kadar güzel bir dille anlattığın için... Hiç görmediğim birine daha çok hayran oluyorum böylece.
Â
Keşke hayat şu girdiğimiz aydaki gibi dönüp bize bugüne kadar size yaptıklarımın hepsi  1 Nisan şakasıydı diye "ce ee" yapsa... Hiç fena olmazdı değil mi? J
Â
E.
Â
Â
----------
Â
Â
Merhaba AyÅŸe Aral,
Â
Hürriyet'te yazmaya başladığından beri takip ediyorum seni ve bugünkü yazın çok ama çok etkiledi beni. Bir de sormuşsun ya "Babanızı anlatır mısınız?" diye...
Â
O halde anlatayım sana babamı, ama klasik bir laf vardır hani "o anlatılmaz yaşanır" diye... Herkesin babası kendine bitanedir ama benim babam benim ilk aşkım be Ayşe...
Â
Uğruna vazgeçemeyeceğim hiçbir şey yok ve bazen geceleri yastığa başımı koydum mu hüngür hüngür ağlarım biliyor musun? "Bir gün ölüp giderse ne yaparım" diye. Hep o kötü sahneler gelir aklıma ve yalvarırım tanrıma biraz bencilce ama "Alacaksan önce benim canımı al" diye. Ve şimdi sen ölmüş babana dair yazı yazmışsın ya, işte ben yine ağladım.
Â
Onu göremediğim zamanlar uykumda sayıklarım "baba baba baba..." diye. Hep inandı bana, hep arkamda durdu, yanlış da yapsam doğru da yapsam...
Â
"Uğur"um dermiş bana, tek kızıyım ben onun. Zaten o yüzden adım "Dilek" ya...
Â
Bir yüzüme baksın, gülümsesin yeter bana... Telefon açtığında "Evlat ilgilenmiyorsun benimle" diye konuşmasını seviyorum, annemi sevmesini seviyorum, hep babam gibi bir kocam olsun istiyorum, ama o hiç hastalanmasın, 5 paramız olmasın,evimiz olmasın; ama babamız hep olsun istiyorum...
Â
Kısacası Ayşe, onsuz bir hayat mı? Hayır, istemiyorum...
Â
Ben onu sevmiyorum, tapıyorum...
Â
Dilek M.
Â
Â
----------
Â
Â
Merhaba AyÅŸe Abla,
Â
Ben İstanbul'dan Burcu, 22 yaşındayım 6 aylık evliyim.

Haberin Devamı

Babasına aşık bir kız olarak büyüdüm hep. Babamın canı acısa ağlardım. Ciddi bir ilişkim olduğunu duyduğunda bir TV dizisinden de etkilenerek birbirimize sarılıp dakikalarca ağladık. Nikahımın olduğu gün sicim gibi inen yaşları durduramadı hiçbir şey... Evlendim... Evim yakın olmasına rağmen babamın kokusunu o kadar çok arıyorum ki; sizin yazınızı okuyunca ağladım. Ya bir gün babama bir şey olursa ben dayanabilir miyim diye. Her gece bu korkuyla uyuyorum. Onu yanımda olmasına rağmen çok özlüyorum.

Haberin Devamı

Eğer bu yazıyı yayınlarsanız; babama onu çok ama çok sevdiğimi söylemek istiyorum.


Babacım,seni çok seviyorum...
Â
Burcu K.
Â
Â
----------
Â
Â
Ayşe Ablacığım,
Â
Bugün yazdığın yazıyı okurken ağladım.

Neden bilmiyorum ama kız çocuklarının hayatındaki baba çok önemlidir. Babalar daha çok sevilir sanki, babalarla daha çok şeyler paylaşılır. Ben babamı çok çok seviyorum. Allah'ım iyi ki bizi babama evlat, babamı da bize baba yapmış. Çünkü benim babam çok çok değerli benim için ve ben biliyorum ki babam benimle gurur duyuyor. Çünkü ben maddi açıdan dolayı okuyamadım. Kredi kartı borçlarımız vardı. Şimdi çalışıp aileme destek oluyorum :) Ve biliyorum benim bu yaptığım hem ailemin hem de benim gözümde iyi bir evlat olduğumun bir göstergesi. Ne de olsa yaşım daha çok genç, para bulunca okuyacağım ben de :) Babamı hangi kelimelerle anlatırım bilmiyorum. (Çünkü ağlamaktan bir şey yazamıyorum.) Allah'ım kimseyi annesinden babasından erken yaşta ayırmasın. Ama eminim ki Tekin amca da sizinle gurur duyuyodur; "İşte benim yetiştirdiğim evlat tam da böyle biri olmalı..." diye. Size çok çok teşekkür ederim, iyi ki varsınız. Allah size ve sevdiklerinize sağlıklı, huzurlu ömür versin inşallah. Çok çok öpüyorum, iyi akşamlar :)
Â
Tuğçe B.
Â
Â
----------
Â
Â
Sevgili Aral,
Â
Ben 21 Aralık 2001'de kaybettim babamı. En uzun gecenin gündüzünde. Benim babam 30 Ağustos'ta girdiğimiz ve Ekim'e kadar kaldığımız hastane odamızda ve sonrasında evimizde ziyaretine gelen dostlara, akrabalara son ana kadar "bomba gibiyim" diyen bir babaydı. Benim ve ablamın hayatındaki güçlü erkek figürüydü. Hayatı ailesi olan, hayatın zorluklarına 13 yaşından son nefesine kadar göğüs geren, azimli, çalışkan, disiplinli, arkadaşlarımın "ne kadar tatlı bir baban var" dediği ama benim için zor ve en büyük kavgalarımı yaptığım bir babaydı.
Â
Babamla geçirecek sadece bir günüm daha olsaydı;  bir Pazar günü olmasını isterdim. Uykumun en tatlı yerinde gelip ayağımı gıdıklayıp "hadi kıvırcık uyan" dese, beni erken kalkmaya zorlasa, ben eskiden üşenip çıkmadığım sabah yürüyüşüne çıksam onunla... Sonra eve gelip gözünde okuma gözlüğü, dumanı tüten sade kahvesini içerek camın önünde gazetesini okusa... Yemek üstüne şekerlemesini yapsa, konuşsak, tartışsak, kavga etsek, sevinsek, gülsek, torunlarını kucağına alsa, onlarla oynasa ve ben onların fotografını çeksem... Maalesef imkansız... Ona danışmak istediklerim, fikrini almak istediklerim varken bu boşluk maalesef her gün ve yeniden çok daha acı...
Â
Kıvırcığın seni çok özledi baba...
Â
RR
Â
Â
----------
Â
Â
Babanızı anlatır mısınız demişsiniz, anlatmaz olur muyuz?
 
Ben de babamı çok seviyorum ama o yok. Babamı kaybedeli 3,5 sene oldu ve acısı her geçen gün daha da büyüyor. Benim aslan babam eşini, 3 çocuğunu ve göremediği torununu yalnız bıraktı. Evlendim, 6 ay sonra babam hastalandı, kanserdi. Torunu yoktu. İlk evlenen bendim, çocuk istedik görsün diye olmadı. Kızım doğmadan 24 gün önce babamı kaybettim. Öldüğünde terini yüzüme sürdüm. Yazarken bile gözyaşımı tutamıyorum. Şimdi biz babasız, kızım dedesiz büyüyor. Babamı çok özlüyorum.
 
HALE T.
Â
Â
----------
Â
Â
Merhaba AyÅŸe,
Â
Ben de babamı ebedi makamına uğurlayalı tam 3 sene oldu. Etrafımdaki insanlara duygularımı aktarmakta zorluklar yaşadım bir dönem. Yani nasıl anlatayım sana, ben de bu duyguyu yaşayınca anladım aslında, böyle bir kayıp yaşamayan birinin o anda sizi anlamayacağını...
Â
Babamdan sonra içimdeki her şey çok farklı. Hiçbir şey eskisi gibi değil. Bazen unuttuk, onsuz da hayat devam ediyor diye düşünüyorum ve bu bana çok acı veriyor. Ama o kadar basit değil, çünkü hala o kadar içimde ki; onu çok özlüyorum.
Â
Hayat ne kadar zor... Ne olursa olsun devam ediyor ve sen buna alışıyorsun. Alışmak zorunda kalıyorsun. Bugüne kadar yaşadığımız en acı ve katlanması en zor olan şey babamın yokluğu oldu. Üzerinden bunca zaman geçti ve ben buna hala alışamadım. O kadar özledim ki onu... Hayatımızdan o kadar ani çıktı ki... Rüyalarıma bile girmiyor. Sadece iki defa gördüm rüyamda.
Â
Neden, sevdiklerimizle geçirdiğimiz anların bu denli kıymetli olduğunun farkına varamıyoruz?
Â
Neden hep bir şeyler eksik kalıyor?
Â
Neden içimdeki boşluk zamanla dolmuyor?
Â
Neden rüyalarımda göremiyorum?
Â
Zehra M. A.
Â
Â
----------
Â
Â
Selam AyÅŸe,
Â
Ne çılgınsın sen... Ne güzel yazmışsın... Keşke benim de anlatabileceğim kadar görebileceğim bir babam olsaydı. Olmadı maalesef... Ben 1,5 yaşındayken O melek olmuş. Ama bir babadan da öte hatta babaların babası bir dedem vardı benim. Ta ki 2 Ağustos 2009 Pazar sabahı saat 8:30'a kadar...
Â
Doğdum, okula başladım, büyüdüm, okul fasılları bitti, evlendim, boşandım, annem evlendi... Ağladım, zırladım, kedim öldü, sevgilim terk etti, dedeciğim hep yanımdaydı. Dedemin annem dahil 5 çocuğu vardı. Ama benim adım torun değil 5+1 idi. Dedem bana 5+1 derdi. "Sen torun değilsin, sen benim herşeyimsin" derdi. "Sensiz bu ev çok boş, gitme sakın" derdi... Her gittiğim yer diken diken batardı bana zaten bu yüzden. Gerisin geriye döner gelirdim her nerdeysem. Dedem 80 yaşında vefat etti ama 1 yıl öncesine kadar MSN'den aşkımızı ilan ederdik birbirimize. O evde, ben işyerimde... Şimdi her yerden yazılı bişeyler çıkıyor. Sanki biliyormuş gibi 80 yaşında öleceğini benim not defterime şunu yazmış; "YAŞ 08 - 80 AYNIDIR... SONSUZ TEŞEKKÜRLER..." Odamda baş köşede şimdi bu yazı...
Â
Dedemciğimin halledemeyeceği hiçbir şey yoktu. Yeter ki bir sorun olsun, "Dedeeeee!!!!" dediğim an her ne olursa çözülürdü. Mekanik veya fiziksel veya kimyasal :) Yani tamir işleri, yaralanma, duygusal... Hiç farketmezdi O'nun için. Tanıdığım en bilge dedeydi O. En iyi dans partneriydi. Deli gibi dans ederdik hatta kapı gıcırtısında. Çoook güzel dans ederdi, gözlerimin en derinine baka baka... En son rüyamda yine dans ediyorduk birbirimizin gözlerinin içine baka baka...
Â
Hayatımın en özel ilk adamıydı O benim... Ve hayatımda hissettiğim en acı ilk kaybım... Ömrünü adadı 5 çocuğuna ve bana, 5+1'ine...
Â
Ölmeden önce acil yoğun bakımdaki son komasında tüm gece sayıkladığı tek isim benim ismimmiş, öyle söyledi hemşireler...
Â
Ne acı ki; ölüm haberi dahi benim telefonuma geldi.
Â
Dayılarıma ve anneme hep söylüyorum, en şanslınız benim... Siz gittiniz ama ben 34 yıl yaşadım O'nunla...
Â
Şimdi dedeciğimin oturduğu yer bomboş evimizde. Bonbon şekerler en sevdiği şekerlerdi. O gittiğinden beri kimse yemiyor. Hatta dolaba saklamışlar. Ben çıkardım tekrar geçenlerde ve şekerliğe koydum. Bazı geceler şeker jelatini hışırdıyor, duyuyorum; bakıyorum güzel kızım kediciğim Minnoş'um uyuyor, gürültü yapacak kimse de yok ortalıkta...
Â
Gülümsüyorum, dedeciğim şekerlerini yiyor...
Â
Babaların en babası 5+1'in çok özledi seni...
Â
Ayla B.
Â
Â
----------
Â
Â
Merhaba AyÅŸe,
 
Babacığınla ilgili yazını bugün gözyaşları içinde okudum. Hissettiklerini
içimde hissettim. Biz babamı Mayıs 2006'da gencecik, 57 yaşında kaybettik. Yıllar önce vücuduna sinsice girmis hepatit-C virüsünden dolayı...
 
Olağanüstü bir babaydı. Annem, kız kardeşim ve ben inan hala kendimize
gelemedik o tarihten beri. Askeri eczacıydı, mesleğine aşıktı... O kadar
aşıktı ki, 14 Mayıs Eczacılar Günü gecesi kaybettik onu. O günü de,
hayatının son Eczacılar Günü'nü de yaşadı ve gitti. Şimdi senin erik
hikayen gibi her gün o kadar çok anıyı yaşıyorum ki...
 
Biz onun gidişinden sonra bir kitap yazdık onun anısına. Annem, kız kardeşim ve ben. Sana benim ve kız kardeşimin o kitaptan alıntı yazılarını
gönderiyorum ekte. "Sizler de babanızı anlatır mısınız?" demişsin ya... İşte bizim babamız Ecz. Alb. Aydan Güvenç...
 
Seray Y.
Â
Â
----------
Â
 Merhaba Ayşe ARAL,
 
Epey bir süredir yazılarınızı okuyorum ve hep kendimden bir şeyler buluyorum... Beğenerek takip ediyorum sizi... Aynı zamanda da size yazmayı da düşünüyordum... O gün bugünmüş meğer...Acınızı ve özleminizi çok iyi anlıyorum... Diyorum ya kendimden bir şeyler buluyorum. Bugün yazınızı okuyunca içim cız etti... Neden derseniz... Ben de canım babamı 18 Nisan 1999 Pazar günü kaybettim. ve bizim bahçemizde de erik ağacı vardı, kızıma hamileydim, erikler yeşil yeşil öyle güzellerdi ki... Benim eriklere baktığımı gören canım babacım "Kızım canın mı çekti" diyerek  uzanıp, birkaç tane erik koparıp bana vermişti.
Canım kızım Sena dünyaya geleli 40 gün olmuştu. ( 16 Nisan 1999 Cuma ) O gün annem bana gelecekti, sabah annemi aradım. "Atilla seni almaya gelecek " diye... Telefonu babam açmıştı...Canım babam benim.. Hala sesi kulağımda ...
Cuma akşamı eşim, beni arayıp biraz gecikeceğinden bahsediyor... Bende bir şey demiyorum o gün... Genelde sonradan çıkan işleri dolayısıyla eve gecikmesi nadirdir ama ben daha önceki gecikmelerinde hep kızarken o günkü gecikeceğim  dediğinde hiç bir şey demiyorum, peki canım deyip kızmadan kapatıyorum telefonu... Daha eve gelince bir gariplik olduğunu hissediyorum...Sonuçta söylüyor...
Meğer canım babacım, o gün cuma namazını kıldıktan sonra arkadaşlarının yanına gitmek üzere, yolda yürürken rahatsızlanmış, tansiyonu yükselmiş... Hatta bulunduğu yer abimin evine yakın Fenalaşınca yanındakilere demiş oğlumun evi şurada beni oraya götürün diye...Ve nitekim o insanlar da babamı hemen hastaneye götürmek yerine ( Hala düşünürüm acaba direk hastaneye götürülseydi şu an yanımızda olur muydu diye abimin evine getirmişler taksiyle...Yengem görmüş takside babamı...Ve hemen taksiden indirmeden direk hastaneye demiş...Hacettepe'ye gitmişler...Yolda giderken aramış abimi ve eşimi...İşte eşimin  gecikeceğim dediği işi, babamın yanındaymış meğerse o anda... Ne garip değil mi? Kızmamamın nedeni buymuş demek ki. C anım babam daha kendini kaybetmeden bir şeyler demeye çalışmış Atilla'ya , doktorlar henüz çıkarmadan yanından ama ne dediğini anlayamamış Atilla'm... Hala merak ederim acaba ne demeye çalıştı diye zaten sonrasında doktorlar çıkın odadan demişler ve gelen cevap BEYİN KANAMASI... Ben hastaneye gittiğimde yoğun bakım odasındaydı... ve doktorlar yakınları görebilir diye izin veriyordu... Babam öylece yatıyordu hiç kıpırdamadan... yanına gittim sarıldım öptüm kokladım babam aç o güzel gözlerini bir daha bakayım dedim... Öyle güzeldi ki Babamın gözleri mavi-yeşildi... Çakır derler bizde. Kızımın gözleri dedesi gibi olsun diye ; babam benim çıkar gözlüklerini de bakayım derdim hep hamileyken... Yalvardım başucunda... Gıdıkladım  sabahları yanına gelip gıdıklardım ya seni dedim konuştum babamla ama o açmadı gözlerini...Öylesine kötü oldum ki.. Vee 18 Nisan 1999 sabahı, içimde yaşattığım ümidimi de aldı doktorlar... BEYİN ÖLÜMÜ gerçekleşti dediler, her şeyin bittiği andı... Canım babacım benim seni çoook özlüyorum... Hele bana sarılmanı ve o güzel gözlerini...
Ayşegül G.Ö
..
Merhaba AyÅŸe,
Ben çok süslü cümleler etmesini bilemem aslında edebiyat mezunuyum ama böyle durumlarda tıkanıveriyorum , boğazıma bir şey oturuyor.  Bazen kendi kendime oturup bende yazıyorum yazarken kendi kendime konuşup sorularımın cevapları buluyorum ve huzur..
Babana yazdığın mektuptan çok etkilendim. Biliyorum anneyle babayla gecen zaman, hiçbir zaman yetmez ve keşke biraz daha olsa deriz. Gittiklerinde hayıflanırız keşke biraz daha biraz daha vakit geçirseydik diye.. Keşke o sefer öyle bağırmasaydım , şöyle davranmasaydım, Ahmet'le buluşacağıma anamla kahvaltıya gitseydik deriz.. Bunları yasadın mı diye soracak olursan hayır yasamadım ama aksam yatağıma yattığımda kurduğum o kötü kurgularda hep var bunlar . Giderlerse naparım nasıl olur..  Hayır hayata kendimi o kadar kaptırmayacağım, evet onlara daha çok vakit ayıracağım derim hep. Ertesi sabah uyandığımda hayata aynı şekilde devam ediyorum maalesef.
Hikayeme gelince ben 29 yasındayım ve ailemle beraber yasıyorum. Evde ben annem ve babam varız. Diğer kardeşlerimin hepsi evli ve çocuklular. Tahmin ettiğin üzere ben son çocuğum ve kazanın dibinin dibiyim. Kazara olmuşum. O yüzden yas farkımızda baya mevcut babam 67 annem 65 yasında. Ben büyürken babam hiç yoktu .. Çocukken de çok sevmezmişim .. Tabii annemle babam arasında baya bir sorunlar varmış öyle bir zaman denk gelmişim.. Artık hissiyat mıdır nedir çocukken bile yanaşmazmışım babama.. Zaten çok gördüğümde yoktu.. Bıcır bıcır sevimli kikirdek sevgi yumağında büyümedim anlayacağın.. annemle bir şekilde bir iletişimim vardı . Çok kızgındım ben o adama.. Çok uzdu annemi diye.. Hep o gözden bakıyordum.. Kendi gözümle bakıp ,  objektif yaklaşmayı öğrenince dedim ki hayır etki tepkidir olaylar.. Vardır bir sebepler ve hepsini tek tek gördüm.. Onu affetmeye sevmeye başladım.. Sonra anneme kızdım onunda hataları var dedim.. Velhasıl kelam ikisin ide affettim..
Bir gün babam hasta oldu hastaneye götürdük ne ağlayabiliyordum ne bir şey kaskatı kasılmıştım.. Onlarsız büyümenin verdiği saçma bir olgunluk var üzerimde, böyle olağanüstü hal durumlarında da bu şekilde savunma mekanizması olarak ortaya çıkıyor.. Babam iyileşti evimize döndük.. Aldım kağıdı kalemi elime.. Ne düşünüyorsam yazdım.. Senin gibi davranmayacağım çocuklarıma ama seni çok seviyorum iyi ki senin kızınım dedim.. Ne düşünüyorsam akıttım kağıt parçasına.. 9 ay bende durdu mektup , vermek istiyordum ama ne düşünür napar bilemiyordum.. Çekiniyordum belki... Babacım dememişim ömrü hayatımda nasıl verecektim ki mektubu.. Ama içimi de kemiriyor bir yandan. Ne yapsam ne etsem.. Nasıl etsem.. Zamanları kısıtlı vermeliyim diyordum.. Bir gün bir haber aldım arkadaşımın babası aniden geçirdiği kalp kriziyle ölmüş.. O gün işe giderken mektubu yanıma aldım.. Tüm gün cebimde gezdi.. Aksamında babamın başucuna bıraktım.. Ertesi sabah okumuştu gözlerinde gördüm okuduğunu.. Hiç üzerine konuşmadık hiç bir şey demedik ama kızım diyişi değişti bana. Kendince hayatım için bir şeyler yapmaya çabaladı.. Rahatlamıştım artık akmıştı gitmişti tüm sıkıntılar.. Ne varsa acıktı artık.. Bir hafta mutluluktan ağladım.. Saçma salak göz yası dökmeye başladım.. Kızım diyordum ne güzel oldu neden ağlıyorsun? Nedeni basit 29 senenin birikimi akıyordu gözlerimden.. Kolay mıydı hiç değildi.. Ama sonu güzel.. İkisi de hala hayattalar ve beraberler.. Mutluluktan ölüyorlar diyemem ama ben onların bu durumuna alıştım..:) Barıştım diyebilirim..
İşte böyle Ayşecim senin mektubunu da görünce direk kendi hikayem geldi aklıma ve paylaşayım istedim.. Ne olur üzülme bir gün (en geçinden olsun tabii ki) seninde vaktin geldiğinde baban seni elinde koca bir kase yeşil erikle karşılıyor olacak..
Çok sevgiler;
Elif
 ...
Â
Ayşe Hanım merhaba ,
Yazınızı her zaman takip ediyorum. Hiçbirine yorum yapmadım ama bu yazısınız beni duygulandırdı. Benim babam emekli maaşı olmadan sadece fındık bahçesinde çalışarak altı çoğunu büyütmüş. Elinden geldiğince çocuklarının isteklerini yerine getirmeye çalışan, çocuklarına bir defa bağırmayan sakin bir baba idi. Babam çok sakindi. Ancak kendi yaş grupları ile sohbet eden, bizleri ne kadar gürültü yapsak, yaramazlık yapsak ta neden bunları yapıyorsun diye sesini çıkarmayan insandı. Çocuklara düşkündür. Bize hep Annem kızardı Babamda neden kızıyorsun diye anneme söylenirdi. Hepimizin okuması için elinden gelen yaptı. Babam hiçbir zaman bize karışmadı ne istediysek yaptık. Giyimimize karışmadı gezmemize karışmadı çalışmaya başlayana kadar işe giderken harçlıklarımızı baş yanımıza bıraktı gitti. Ben babamı rahat edeceği dönemde kaybettim. Ama şunu biliyorum ki hep gurur duymuştur. Babamı ve annemi hiçbir zaman incitmedim.   Allah mekanını cennet etsin. By-pass yaptırmak için çok mücadele ettik yetmiş yaşına kadar doktor yolu bilmeyen insandı. En sonunda eşimle ikna ettik ameliyatı yaptırdık. Ameliyattan sonra halen çalışmayı severdi. 16 Aralık 2005 tarihinde son kez konuştum babamla ve 18 Aralık 2005  Pazar akşamı acele Giresun' a gittik çalışmaya gitti yerde kalp krizi geçirmişti. Halen kabullenemiyorum. Keşke çalışmaya gitmeseydi. Sağ olsaydı eksikliği her zaman hissediyorum. Bu satırları yazmakta hiç kolay olmuyor.
Saygılar,
A.Åž.
....
Bugünkü yazınızı okuyunca çok kıskandım seni..
Keşke dedim benimde böyle geçen yıllarım olsaydı...
Babamla erik tuzlayıp yeseydik ki hangi erik biz bir akşam oturup
yemek bile yemedik birlikte... Onun içkileri vardı, meyhaneleri vardı.. birde meyhaneden arkadaşları
bir de biz vardık ; onun yaşamanın çok gerisinde hayatını çocuklarına adamış bir anne
babasının üstlenmediği sorumlulukları sırtlamaya çalışan bir ben, bari o kendini kurtarsın
diye okutulan bir kız kardeş...
10 yaşındaydım herhalde bir akşam babam baktım kardeşimle oynuyordu
bende gittim beni de sevsin diye "Sen büyüdün git" diye bir cevap aldım..
O günden beridir hiç yakın olmadık ama hep kıskandım akşamları birlikte yemek yiyen,
hafta sonları pikniğe giden, yaz gelince güle eğlene sahile dolaşmaya giden insanları..
Bundandır herhalde her erkekte deli gibi şefkat aramam... Sahiplenilmeyi beklemem...
 Â
Baban öldüğü için yıllardır hala çok üzüldüğünün farkındayım... Sevinmelisin bence
harika yılların geçmiş doya doya baba sevgisini içen çekmişsin...

Haberin Devamı

 Şimdi ise artık eve bile gelmeyen nerde olduğu meçhul alkolik olarak hayatını tüketiyor
 var olduğu bile belirsiz galiba sadece nüfusumdaki BABA ADI kısmını
dolduruyor kendileri...
 Â
Sevgilerimle
 İlknur
...........................

Her ayın bir kaç sayılı günü görüyorum babamı; iş, güç uzak ülkelere sürükledi onu; bizden aldı götürdü. Telefonla bile konuşamayacağımız kadar uzaklara Çin'in bilinmeyen bir kentinin küçük bir kasabasında şimdi. Biliyorum aslında ona daha zor, bilmedik ülke, tanımadık insanlar, tek başına, ama nedense biz ev halkına daha zor geliyor gibi geliyor. Onun bilindik kokusu, izleri evin her yanında duruyor, hani derler ya "her şey onu hatırlatıyor" bize... Akşam eve gelince bize gülümsemesini, hiçbir şey olmamış gibi her anlattığımı dinlemesini, gözlerinde binlerce anlam taşımasını arıyorum odalarda. Onun t-shirtlarını giyiyor, onun sevdiği yemeklerden yiyorum; her akşam sanki gri eşofmanlarıyla beni orada beklediğini hayal ediyorum.
Herkese babası kendine ayrıdır bilirim, ama benim babamı kimse de göremiyorum gerçekten. Sadık bir evlat, mükemmel bir hayat arkadaşı, ideal patron, zeki iş adamı, vefakar bir dost, anlayışlı bir baba, ve bizim için kelimelerle ifade edilemeyecek kadar özel, özel bir baba, öyle özel bir insan. Ve de şimdi yeni yeni kazanmaya başladığı son sıfatı muhteşem bir kayınpeder olması.
Babam uzun bir kumsal gibi, herkese ayrı bir yer vermiş kumsalında. Herkes yerinden memnun. Kimsenin gitmeye niyeti yok. Herkes öyle olmalı bence, ben de onun gibi olmaya çalışıyorum hayatta.. Eğer herkese bir yerim varsa, bende onlarla beraber büyürüm belki de.. Benim çocuklarım da beni anlata anlata bitiremez. Babam bitti mi anlata anlata? Bitmemiştir herhalde, deniz gözlerindeki derinlik kendisinde de mevcut. Daha benim bile gidemediğim kıyıları vardır elbet. Hiç tanık olmadığım huyları, sözleri vardır; hiç tatmadığım güzellikler barındırır bünyesinde. Ve kumsalın ıssız kıyıları da vardır elbet. Kimse mükemmel değil. Ama şimdi uzakta ya, o mükemmel olmayışını bile özlüyorum. Tırnaklarını yemesini, hasta olduğum halde hastane fobisinden dolayı "bir şeyin yok maşallahın var" demesini, unutkanlığını, dalgınlığını hatta kimi zaman vurdumduymazlığını. Şimdi burda değil mesela, gideli 9 gün oldu, gelmesine ise 22 gün var. Ama saymakla bitmez; ayrılık kötü be Ayşe Hanım; elden gelen bir şey yok.. annemle tek yapabildiğimiz sadece her gün onu biraz daha özlemek; her gün uyanıp onun yerine bakıp gün tik'lemek, en gece eve gelip biten güne gülüp geçmek...
Senem A.
.........
Ayşeciğim, beni yine ağlattın gördün mü, ilk tokadı babamın 2002
temmuzunda ölümüyle yemiştim. Kuşadası'nda yazlıklarında idiler ve bana
o yaz sürekli kızım gelsene ne zaman geleceksin diye telefon ediyordu,
ben şaşkın, geleceğim baba diyip durdum oysa daha bir ay bile
olmamıştı biz ayrılalı, meğer son görüşümmüş beni hastahaneye
çağırdıklarında gittim ve babamı morga kaldırmışlardı, işte ilk yıkımı
orada yaşadım, ben onun tek kızıydım göz bebeği idim iki erkek
kardeşim bir yana ben bir yana idim, kolum kanadım kırılmış
hissetmiştim ayşe, hayat böyle işte ne yapacaksın, şimdi annem de
gitti, herşey bir anıdan ibaret oldu, .Allah babacıklarımıza gani gani
rahmet eylesin nurların içinde olsunlar.
Müjgan.
......
......
Sevgili AyÅŸe,
Bugünkü yazının başlığını görünce baban için bir şeyler yazdığını anladım ve o an içim titredi. Yazını okumaya başlayınca da ellerim titremeye, gözlerim dolmaya ve kalbim hızlı hızlı çarpmaya başladı. Biricik baban Tekin Aral'ı sevgi ile anıyoruz.  Her kız çocuk için babası özeldir ama ben babamı hep başka sevdiğime inandım. Hani sorsanız tarifi imkansız aslında.. Diyorum ki kimse babasını benim babamı sevdiğim gibi sevemez öyle çok,öyle derin,öyle saf... Nefes gibidir o benim için... Temmuz 2009'da evlenirken ona ne kadar bağlı olduğumu bir kez daha anladım... Babamın evinden bembeyaz gelinliğimle çıkarken bir sarıldık gözyaşları ile,uzun bir süre kopamadık.. Hala hatırlayınca gözlerim dolar.. (Şu anda bunları yazarken de dağılmış durumdayım zaten)
Benim babam sevgisini öyle sarılarak,öperek,sevgi sözcükleri söyleyerek gösteren bir baba değildir.. Aramızda hep bir mesafe olmuştur,  hala da var ve ikimiz de o mesafeyi koruyup kollamaya gayret ediyoruz. O zaman saygı da baki kalıyor çünkü. Ama sevgimiz hep bambaşka! Babam çok sahiplenicidir benim,hayatındaki herkesi kollar.. Şefkatlidir,herkese maddi manevi yardım etsin ister.. Ailemizi yüreğinin hep en derininde tutar, korur herkesten. Onu üzenlere bile hep saygı ile yaklaşır. Bilir ki "İlahi Adalet" var,ona inanır.. Benim babam kendinden önce başkalarını düşünür hep.. Önce bizler iyi olalım ister, biz iyi olursak o da iyi olacaktır, öyle düşünür.. Etrafındaki herkesin problemlerine koşar,yardım eder.. Cömerttir benim babam, eli açık bir insandır...İhmalkardır benim babam biraz da.. Doktor kontrollerine gitmez ama birimiz hasta olsak hemen doktora gitmemiz konusunda ısrar eder Dedim ya kendini önemsemez ama biz her şeyden değerliyizdir onun için.. Benim babam sportiftir. Her hafta pazartesi, perşembe ve cumartesi günlerini futbol oynamadan geçirmez !.Fanatiktir benim babam.. Beşiktaş için canını bile verir !  İstanbul'daki maçlara İzmir'den sabah gider, gece son uçak ile döner,konu Beşiktaş olunca akan sular durabilir. Benim babam iyi bir iş adamıdır...  İşine dört elle sarılan, pratik zekalı ve son derece akıllı bir adamdır.. Sorulacak her soruya bir cevabı vardır, kimseyi yarı yolda bırakmaz, hep iyi bir işveren olmuştur..Benim babam okumanın değerini bilir.. Kardeşimi ve beni okumamız için teşvik ettiği gibi zor durumda olan insanların da okuması için hep yardım etmiştir. Benim yabancı dil öğrenebilmem için "sınır tanımıyorum, gideceğin yeri sen seç" diyerek hayatımda yeni bir sayfa açmama ve iş hayatımın da yönünün değişmesine sebep olmuştur. Aynı desteği kardeşim için de verdiğinden kardeşim küçük yaşta yabancı dil öğrenmiş ve şu an İstanbul'da iyi bir üniversitede eğitim görmektedir. Onun için eğitim önemlidir,değerlidir..
Bizim için imkanlarını sonuna kadar kullanan babama kocaman sevgiler....
Â
Â
Yazmaya başlayınca durduramıyorum kendimi, konu babam olunca.... :)
Ben hep babam gibi bir eşim olması için dua ederdim.. Şimdi onun gibi saygılı,şefkatli biri ile evliyim. Hatta bazen kızdığım huylarının bile aynı olduğunu görüyorum :) Bu bile hoşuma gidiyor.. Bir 14 Şubat günü babama yazdığım mailimi okumuştum geçenlerde,yeni bir mail atmıştım onun üzerine ve o da bana cevap yazmıştı.. O yazdığı cevabı -bazı özel bölümlerini keserek- seninle paylaşıyorum Ayşecim..
Sevgili Kızım
 
Sana en son yazdığım mesaj 14 Şubat 2008 aradan yaklaşık 20 ay geçmiş bu zaman içinde sen evlenmiş yuvanı kurmuşsun ve de çok mutlusun,tabi ki annen baban ve kardeşin olarak en az senin kadar mutlu olduğumuzu tüm samimiyetimizle belirtmek isteriz.
 
ALLAH'a sonsuz şükürler olsun ki yuvanı kurarken güzel ALLAH'ım bizlere maddi ve manevi anlamda hiçbir Zorluk yaşatmadı ve de her şeyin en güzelinin olmasında bizlere yardım etti.Aslında buradaki en önemli püf nokta ALLAH insanların kalbine göre her şeyi takdim ediyor.
Annen ve ben maddi ve manevi anlamda insanlara yardım etmeye çalıştık. Özellikle ailem için Rahmetli Babam başta olmak üzere (Helal hoş olsun Nur içinde yatsın) annem kardeşlerim,yeğenlerim ve de eş dost için çok şeyler yaptığımı çok rahatlıkla söyleyebilirim. Herkesin iyi ve kötü gününde yanlarında olduğumuz için annen ve benim vicdanımız çok rahat.
Geleceğim nokta şu. Bir kere hayat boyu mütevaziliği elden bırakma kızım. Haksızlığa uğrasan bile hemen fevri davranma. Sakin ol mantıklı ol karşı taraf senin bu tavrın sonucu hata yaptığını anlar ve senden özür diler. Bu durum hem aile için hem de iş hayatı için geçerli olup kazanan sen olursun.
Başta kocana karşı saygı da hiç kusur etme. Saygının olmadığı yerde sevgi de olmaz. Daha sonra Zafer'in ailesi için de söylediklerim geçerlidir.
Kızım... Bu dünyada ne yaparsan karşılığını ALLAH veriyor. İyilik yaparsan aileni terk etmezsen anne ve babana itaat eder onların her derdinde yanlarında olursan ALLAH senin de yanında olur. Seni Maddi ve Manevi anlamda hiçbir zaman zor durumlara düşürmez. Seneler içinde çok şeylerin sahibi olursun.
Bu ALLAH'ın sana olan lutfudur.
 
Beni düşün Lise mezunuyum. Ege Endüstri'ye kapıcı olarak girdim. Sonunda Satınalma Müdürü olarak kendi isteğimle ayrıldım. Sen farkında olmadan ALLAH seni mükafatlandırıyor ve sende bir şeylerin sahibi oluyorsun. Nasıl böyle olduğunu öğrenmek için benim çalışmaya başladığım 17 yaşından itibaren bu yaşıma kadar geçen hayatımı analiz etmek gerekir.
 
 
Size çok sık gelemiyoruz diye sitem ediyorsun... Gelelim size neden gelmediğimiz konusuna. Bir kere çağırmadınız çağırsanız bile yarım ağızla söylediniz dersem yalan söylemiş olurum. Şaka söylüyorum :) Biliyorsun düğünden 15 gün sonra benim rahatsızlığım ve arkadan Ramazan ayının gelmesi nedeniyle çok sık gelemedik. Sizlere gelmek beraber olmak bizleri de en az sizin kadar mutlu eder. ALLAH sağlık ve uzun ömür versin daha çok gelir gideriz.
 
Yazında hakkımızın ödenmeyeceğinden bahsediyorsun. Biz anne ve baba olarak üzerimize düşen vazifeyi yerine getirdik.Bundan da büyük keyif aldık. Yeterki siz mutlu olun ve bizleri de mutlu edin.
Sana yaptıklarımızı ALLAH'ım Halilcan için de yapmamızı bizlere nasip eder inşallah.
Benim için Halilcan nasılsa Zafer de öyledir.Bende onu gerçekten seviyorum.
2 yıldır Ailemizin içinde sayılır.İlk günkü Zafer nasılsa bugünkü Zafer de aynı.
 
Çok şeyler yazdım herhalde Sizleri çok seviyoruz. Ömür boyu da seveceğiz.
Hoşçakal
Zafer'e Selam.
 
Baban.
Â
CANIM BABAM,TATLI BABAM.. SENİ ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM..
BABAM OLDUĞUN İÇİN HEP ŞANSLI GÖRDÜM KENDİMİ.. SEN BAMBAŞKA BİR İNSANSIN,CANIMSIN...
BUGÜNE KADAR BENİM İÇİN YAPTIĞIN HER ŞEYE SONSUZ TEŞEKKÜRLER..
HAKKINI HELAL ET..
Â
KIZIN
AYŞENUR ÖNEN ATINÇER
Â
Not: Annem de benim en kıymetlimdir. Söz konusu babalar olunca onu unuttuğumu sanmasın.
Babamın yaptığı her güzel şey annem ve babamın birbirlerine verdikleri destek ve sevgileri ile olmuştur...Babam hakkında içimdekileri yazabilme imkanı sunduğun için sana da sonsuz teşekkürler Ayşe Aral...
Sevgiler...
Ayşenur.ö
....
Sevgili AyÅŸe,
Bir yazında şöyle yazmıştın: "Baba gitti, Ayşe'nin de yarısı gitti" O cümleden içim ezilmişti, şimdiki yazın beni ağlattı.
Ben babama hayatta kimseye olmadığım kadar düşkünüm. Babamın koynu bana dünyanın en huzurlu mekanı gelir. Göğsüne yattığımda dertmiş sıkıntıymış hepsi gider. Babam hala 35 ine yaklaşmış ablamla beni "süt kokulu bebeklerim benim" diye sever biliyor musun? Benim arkadaşlarım, kuzenlerim, herkes babama benzeyen bir eş bulmaya çalıştı hep.
Ben hiç bir sevgilimi saklama ihtiyacı hissetmedim. İlk onun yanında sarhoş oldum. Anneciğime anlatamadığım sırlarımı babama açtım. Eşimle evlenmeye karar verdiğimizde babama "tanış, beğenmezsen ayrılacağım ve onunla evlenmeyeceğim, söz" dedim.
Ne yazık ki artık yaÅŸlanmaya baÅŸladı ve saÄŸlık sorunları baÅŸ göstermeye baÅŸladı. O kadar korkuyorum ki onu kaybetmekten, bunları yazarken aÄŸlıyorum. Günün birinde o gidecek biliyorum. Allah herÅŸeyin sıralısını nasip etsin tabii, Allah korusun ablam veya ben ondan önce gidecek olursak o zaten dayanamaz bu acıya.Â
Â
Senin de için daha çok karardı kusura bakma, ama paylaşmak istedim sadece.
Acun.G
.....
Merhaba Ayşe Hanım bugünkü yazınız için teşekkür ederim. Ben de babamı iki yıl önce bugün kaybettim ve yazınızdaki anlattığınız babanız gibi dünyada eşine az rastlanır bir babaya sahiptim hatta baba değil arkadaş ,sevgili ,dost gibiydi.Bundan sonra ölüm artık benim için ona kavuşmak anlamına geldiği için zor olmayacak. Sevgiyle ve sevdiklerinizle kalmanız dileğiyle sizinde başınınız sağ olsun.
Gül E.
Â
Â
----------
Â
Â
Bugün yazdığınız yazıyı okuduğumda inanır mısınız gözyaşlarıma hakim olamadım. Boğazımda bir yumru korkuyla karışık yazmaya karar verdim size...

Haberin Devamı

Belki 1 ay sonra anne olacağımdan aşırı duygusallık üzerimde, sabah bir tuhaf kalktım yataktan zaten... Yazdığınız yazı da tuzu biberi oldu.
 
Korktum çünkü çok sık düşünüyorum ya onu kaybedersem diye. Evlenmeden önce geceleri kalkıp nefesini dinlediğim günler geldi aklıma. "Bir daha kucağına oturamayacağım" demişsiniz; işte bu cümle kopardı beni... Her kız çocuğunun ilk aşkıdır ya baba, işte benim babam da öyle...
 
Biz Trabzon'lu bir aileyiz ki aile baskısı nedeniyle bizde erkek çocuğun yoksa evladın yok derler. Babamsa tam bir kız evlat delisidir. Hatta hamile kaldığımı öğrendiğinde uzun süre sessiz kaldı. Kız torun geleceğini öğrendiği gün "Canım Allah gönlüme göre verdi" dedi ağlamaklı ses tonuyla...
 
Geçmişe baktığımda uzun bir yol her insanın kattettiği, bu yolda arkanı dayayabileceğin, dizinde oturup ağlayabileceğin, yaşın kaç olursa olsun sana sarılabilecek bir erkeğe olan aşk babama olan aşkım... Küçükken tuvaletten bile baba diye seslenirdim. Şimdi ise hayatta sıkıştığım her yerden sesleniyorum ona. Biliyorum ki heran beni duyup gelir, hatta duymasına bile gerek yok hisseder.
 
Çok hüzünlendim. Babanızı kaybettiğiniz günün acısını şu an ben de sizinle birlikte hissediyorum. Korkuyla... Ona bir şey olmasın, hep yanımda olsun, hatta bazen "Allahım beni onlardan önce al" diye dua ediyorum gizli gizli...
 
Tekrar başınız sağolsun ama biliyorum babalarına aşık tüm kızların bildiği gibi biliyorum, o sizi duyuyor, hissediyor, hatta bugün o yazıyı o da okudu ve elinizi tutuyor şu an... Kim bilir, belki sizden erik istiyor şöyle bol tuzlusundan :)
 
Burcu A.
Â
Â
----------
Â
Â
Merhaba AyÅŸe,
Â
Bugün yazdığın yazıyı okuyunca inanamadım. Ben de babamı Nisan ayında kaybettim. Ve babamın en sevdiği meyveydi erik. Hatta öldüğü gün pazardan bana erik almış, getirirken fenalaşmış geri dönmüş. O gece yarısı öldü babam. Ağlamaktan yazamıyorum şu anda. Hastanede falan yatmadı hatta hasta olduğunu da bilmiyorduk. Benim evimde geçen gülüş cümbüş kalabalık bir aile yemeği sonrası evine giderken fenalaştı ve vefat etti. O kadar ani oldu ki ölümü ilk hissetiğim şey DEHŞET koyu bir dehşet oldu sadece...
Â
Bunları sana niye yazıyorum biliyor musun? Mart'ın son günü bugün, kahrolası Nisan ayı geliyor. Tutamıyorum gözyaşlarımı... 22 Nisan'da 3 sene olacak, hala ağlıyorum zırıl zırıl... Belli ki ağlamalar bitmeyecek yıllar geçse de...
Â
Sen şanşlısın, babana yazdığın mektubu yayınlama fırsatı bulmuşsun. Ben de babama onlarca şiir yazdım. Ve şu anda sayfalarca yazı yazabilirim. Onu o kadar çok özledim ki... "Seni seviyorum kızım" deyişine o kadar çok ihtiyacım var ki... Birlikte erik tuzlamak, sahilde yürüyüşe çıkmak, saçma sapan muhabbetler yapmak, beni gördüğünde gözündeki o ışıltıyı yeniden görmek istiyorum. Ama maalesef giden geri gelmiyor. Bize acısı kalıyor. Kızlar genelde anneleriyle yakındırlar ya ben tam tersi babamla çok yakındım, aşıktık biz birbirimize. Onu kaybedeceğim diye ödüm kopardı sanki erken gideceğini biliyormuşum gibi. 52 yaşındaydı daha... Beni evlendirmişti, torun da görmüştü çok şükür ama 2 erkek kardeşim var; onların mürüvetlerini göremedi. Geçen sene evlendi bir tanesi ama düğün mü yaptık başka bir şey mi bilmiyorum. Her şey onsuz öyle yarım ki... Offff içim şişti yine...
Â
Kısacası Ayşeciğim samimi olduğum için kusura bakma çünkü bugün kendimi sana çok yakın hissediyorum. En ufak bir olay bile bana onu hatırlatıyor ve ben hemen onunla ilgili bişey söylüyorum ve artık insanları bıktırmaktan korktuğum için sadece içimden söylüyorum ama senin de benim gibi olduğunu düşündüğüm için hemen yazma ihtiyacı hissettim. Çünkü babamdan bahsetme fırsatı bulmuştum.
Â
Gözümde yaşlarla teşekkür ediyorum sana neden biliyor musun? Bugün yazdığın yazı yalnız olmadığımı hissettirdi bana. Benimle aynı şeyi hisseden beni anlayan birinin varlığı iyi geldi. Şu anda karşılıklı oturuyor olsak, senin bana anlayan gözlerle bakacağını biliyorum ve inan buna çok ihtiyacım var :(
Â
Tüm ölmüşlerimizin ruhu şad olsun mekanları cennet olsun Allahım onlardan razı olsun, senden de Ayşeciğim. Çünkü bugün bana çok iyi geldin... Çok teşekkür ederim...
                                                                                                                                                                                                        Yasemin A.
Â
Â
----------Â
Â
Â
Bugünlerde her yerde karşıma çıkıveriyor. Benim babam da kahrolası bir Mart ayında, bundan dokuz yıl önce gitti. Her Mart geldiğinde sanki babasal duyargalarım daha da bir uzuyor, keskinleşiyor. Her yerde ondan bir parça, bir anı görüyorum. Bizim hastane kabusumuz da iki buçuk ay sürmüştü. Koca göbekli kale gibi babam günden güne küçülüp gitti. Hele ki son kırk güne ait anılar öyle acı ki... Onlar bir yerlerden dürtülüp dürtülüp çıkıyorlar. Bense inadına onlari ezip bastırıp babişimi hep o neşeli halleriyle anmaya çabalıyorum. Zor ama... Hiç kolay olmuyor.
Â
Bu yıl bir yenilik yaptım. Bizden ayrıldığı günden bir gün önce tüm ahaliye bir mesaj yazıp "Bu sene başka bir şey yapıyoruz, gülerek anıyoruz" dedim. Önce ben babamdan bize miras kalan tüm komik anılarını (Öyle çok ki...), sözlerini madde madde yazdım. Onu tanıyıp da yazdıklarımı okuyunca gülmemek imkansızdır gerçekten! Sonra herkes birer ikişer anı/cümle ekledi. Öyle güzel, öyle komik, öyle sıcak oldu ki mesaj zincirimiz...
Â
Sevgiyle gitmek böyle olsa gerek; yok oluyorsun ama hep varsın...
Â
Sevgilerimle;
Â
Petek A.
Â
Â
----------
Â
Â
Ayşecim günaydın,
 
Sabah gelir gelmez bugün sende ne var ne yok diye bakayım dedim ama çok içimi acıttın.

Haberin Devamı

Benim de babam 10 sene önce vefat etti; ancak benim ona dair hiç onunla şunu paylaştım, bunu paylaştım diyeceğim bir anım yok. Çünkü ben 7 yaşındayken felç geçirdi ve yatağa bağlandı, hatta konuşamıyordu. 11 sene yaşadı ve vefat etti.
 
Ben bugün 31 yaşındayım. Geriye dönüp baktığımda sadece yatakta yatan hasta bir adamı hatırlıyorum.
Aman ya neyse... Ben de ne diye senin canını sıkıyorsam... Canım benim, her ne kadar sen beni tanımasan da inan seni çok seviyorum ve kendime o kadar yakın hissediyorum ki; iyi ki varsın be Ayşe...
 
SENİ ÇOOKKK SEVİYORUM

Hilal D.
Â
Â
----------
Â
Â
"Ä°nna lillah ve inna ileyhi raciun."
Â
İçime dokundu yazdılkarınız. "Nasıl bir evladım?" dedim kendi kendime, cevap veremedim. Elimizdekilerin kıymetini anlamak için bir bakarız ki bazen zaman çoktan geçmiş. Geç olmuş işte. Yaşamak, var olmak hepsi şu faniyatın gerçekleri. Size ne mutlu ki "baba" kelimesini dolu dolu hissetmiş yaşamışsınız.
Â
Zorluklar, ayrılıklar bazen güzel yön verir insanın yaşamına. Ya daha çok sarılırsın elindekilere ya da daha da boşlarsın. Ama biz insanız, her şey bizim için. Yokluğa direnmeli, acıya metanetli olmalıyız. Kaybettiklerimize üzülmemeliyiz. Yaratan öyle merhametli ki, öyle Yüce ki, kim bilir maverada bizi neler bekliyor.
Â
Babanızı ruhu şad, mekanı Cennet-i Ala olsun. Ardından hayırlı evlatlar bırakmış ya ne mutlu ona.
Â
Eğer bir gün nasip olursa anne babamın hayrına insanların işine yarayacak, işlerini kolaylaştıracak çeşme daha da imkanım olursa okul yaptırmak istiyorum. Zaman ne gösterir bilmiyorum ama hep küçüklüğümden beri isteğimdir bu, belki Rabbim bir gün nasip eder.
Â
Rabbim inÅŸaallah Cennetinde buluÅŸtursun sizi.
Â
Â
Sevgilerimle,
Â
Pelin Ç.
Â
Â
----------
Â
Â
Merhaba Ayşe hanım,
Â
Yazılarınızı elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum. Bu günkü yazınızda kendimi buldum. Siz Nisan ayının her gününde aynı acıyı yaşayacaksınız. Ben de 10 yıl önce babamı Mart ayında kaybettim. O zamanlar küçücük bir kızdım, 14 yaşımdaydım. Daha çok erkendi, çok şey vardı paylaşılacak. Geçtiğimiz Mart ayı kabus gibiydi. Şimdi kocaman bir kadınım. Ben de hep benim babam gibi bir baba yok dedim hala öyle diyorum, çünkü etrafımda babasından nefret eden hatta öldüğünde hiç üzülmeyeceğini söyleyen o kadar çok insan var ki... Sadece şaşırıyorum, yorum bile yapamıyorum. Benim gibi düşünen birisinin olması hatta sizin gibi çok sağlam bir karaktere sahip birinin babasıyla gurur duyuyor olması beni çok mutlu etti. Çok teşekkür ederim.
Â
Hoşçakalın...
Â
Hediye E.

 

NOT: Koyamadığım e-mailler için özür dilerim

Yazarın Tüm Yazıları