Ayşe'nin günlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Önyargılı bisküvi

Evet...

Yine kendimi anlatıyorum.

Ama bir başka kadının kimliğinde.

Çok bilinen ya da bilinmeyen bir hikaye şeklinde.

Ben, sen, o nasıl davranıyorsak, öyle davranan bir kadının hikayesi bu.

Yazının sonunda tekrar görüşmek üzere!

*

Uzun paltosu, adımlarını attıkça ortaya çıkan bacakları, kısa eteği, beyaz gömleği, her zamanki gibi aceleden yiyememiş öğle yemeğini, bu zaman zaman işine de yarıyor, bedeni yağlanmaktan kurtuluyor, omuzunda çantası, koştura koştura hava yollarının kontuarına ulaşıyor.

Tuhaf bir şey!

Kadın bakımlı ve şık olduğu için mi nedir, herkes ona yardımcı oluyor.

Görevli gülümseyerek, aralarında geçen konuşma neticesinde, elbette ki kadının sevimliliğin ötesinde başka özelliklerini de fark ederek:

- Acele etmeyiniz! Bagajınız da yok, iyi, yirmi dakika rötar var zaten, geç kalmadınız, buyrun boarding kartınız diyor.

*

Rica ediyorum, bir insan ilk görüşte, ilk konuşmada, dış görünüm dışında, başka özellikleri nasıl fark eder diye sormayınız.

Bal gibi eder.

Konuşma biçiminden, şirinliğinden, hitap şeklinden, kurduğu cümlelerden, seçtiği kelimelerden, hatta giydiği pabuçtan, kolundaki çantadan. Demek istiyorum ki, ben de kontuardaki görevlilinin yerinde olsam, karşımdaki kadının iyi eğitim görmüş, bilgili, vizyon sahibi vesaire olduğunu küt diye fark ederdim. O da ediyor ve söz konusu kadını yirmi dakika sonra kalkacak uçağın anonslarını beklemek üzere bir yere çökmesini rica ediyor.

Kadın, diğer şehirde katılacağı toplantıyı artık kaçırmayacağından emin, derin bir nefes alıyor ve çantasından çıkardığı dergiyi karıştırmaya başlıyor.

*

İşte o anda yanına bir adam oturuyor.

Kim bilir, o hangi uçağın anonslarını duymayı bekliyor.

Kadın pek oralı değil, çünkü adama bir kere bakması yetiyor, bir daha bakması gerekmiyor. Yani feci adamın hali. Üzerindekiler. Saçı başı. Hatta sakalı. Karışmış demek yetmiyor, adam kamyon çarpmış gibi duruyor. Kadın ise durmaksızın derginin sayfalarını çevirmeye devam ediyor.

Olur ya, kafasını adamın oturduğu tarafa çevirirse, adam konuşmaya başlar diye korkuyor!

Yoksa korktuğu mu başına geliyor?

Birazdan paltosuna değen ve hışırdayan bir şey hissediyor.

‘‘O şey’’i, o sevimsiz adamla arasında durmasına rağmen, göz ucuyla keşfedince çok seviniyor. Bir çığlık atmadığı kalıyor. O bayılarak yediği çikolatalı bisküvileri! Aç olduğu için çantasına son anda o bisküvilerden bir paket atıverdiğini hatırlıyor ve yemeye başlıyor.

*

O ne!

Bir tane kadın alıyor o biskivülerden.

Bir tane o hiç tanımadığı adam.

Bir tane kadın.

Bir tane adam.

Bir tane kadın.

Bir tane adam.

Böyle yüzsüzlük olur mu, diye geçiriyor içinden kadın ama asla muhatap olmamak için bir şey söylemiyor, sadece sessizce yemeye devam ediyor.

Taa ki paketteki son bisküviye elini atıncaya kadar...

Adam ondan önce davranıyor.

Ve bisküvi adamın elinde havada duruyor.

İşte ilk o zaman adamla gözgöze geliyor.

Adam ikiye bölüp, bisküvinin yarısını kadına uzatıyor.

Ve şöyle diyor:

- Buyrun hanımefendi.

*

‘‘.... uçağın yolcularının çıkış kapısına gelmeleri rica olunur’’, anonsların duyulmasıyla birlikte kadın, koştura koştura polis kontrolüne gidiyor. Aklı hala kendi bisküvilerine ortak olan o adamda. ‘‘Bisküvileri batsın!’’ diye geçirirken içinden ondan kurtulmuş olmanın mutluluğunu yaşıyor.

Bir süre sonra...

Kadın uçakta...

Emniyet kemerini takıyor.

Sonra...

Kalemini aramak üzere çantasını açıyor.

Ve birden ne görüyor?

Hadi bilin?

Bilemezsiniz, ben söyleyeyim:

Bir adet açılmamış bisküvi paketi!

*

Aslında kadının yediği bir ‘‘önyargı kepazeliği’’.

O kadar ön yargılı ki...

Çünkü farklı ya, adamın kılık kıyafeti, duruşu, yüzü, ifadesi, kendisine benzemiyor ya, hatta kendi gibilere de benzemiyor ya, dolayısıyla da o kadının o adamın bisküvisini yiyor olması mümkün değil!

Ancak adam onun bisküvisini yiyebilir.

Ve bu ne cürettir!

Ama yukarıda okudunuz, gerçek böyledir.

Bu kadın aynı zamanda bendir.

Sendir.

Sizdir.

Odur.

Aslında hepimiz bir başkasının bisküvisini yiyoruz ama o kadar kendimizle meşgulüz, kendimizi o kadar beğeniyor, kendimize o kadar güveniyoruz ki, başkasının bisküvisini yiyebileceğimizi asla aklımıza bile getirmiyoruz. Yenilen hep bizim bisküvimizdir! Ve biz çantamızda duran bisküviyi farkettiğimizde artık iş işten geçmiştir.

Yapacak hiçbir şey yoktur.

Önyargılı yaratıklar olduğumuzu kabul etmek zorundayız.

Bundan sonra bisküvi yerken biraz daha dikkatli olun lütfen!

Yazarın Tüm Yazıları